YAHUDİLERİN MAHİYETİ NEDİR? YAHUDİLERİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE SONRASI?
Eskiden İsrailoğulları denilen ve sonra da Yahudi, olarak ortaya çıkan ve çıktığından beri de içinde yaşadıkları milletlerle ve sonradan da kurdukları devletlerinin etrafındaki komşu devletlerle devamlı sürtüşme halinde yaşayan bu millet. tarih boyunca bu fitnelerinden dolayı çeşitli milletlerden dehşetli tokatlar yemişler ve çok defa da kıtale maruz kalmışlardır.
Fakat Yahudiler başlarına gelen bu musibetlerden ders almak yerine, kendilerinden olmayan milletlerden intikam almak için çalışmaya başlamışlardır. Bu hadiselerin tarihi seyri çok önceleri başlamış, günümüze kadar da devam etmiştir. Böyle gittikçe Yahudiler uslanmayacak hatta azgınlaşacaklar; ya kendilerinin, ya da dünyanın sonunu getirmeye sebeb olacaklardır.
Kuran, insanları hususan Müslümanları Yahudilerden muhafaza etmek için ikaz ve tavsiyelerde bulunmuştur. Kuranda Yahudilerin çok vasıfları belirtilmektedir. Bunlardan özellikle şu iki husus Risale-i Nurda şöyle tefsir edilmektedir:
Meselâ: يُذَبِّحُونَ اَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ (2:49) Benî-İsrailin oğullarının kesilip, kadın ve kızlarını hayatta bırakmak; bir Firavun zamanında yapılan bir hâdise ünvanıyla, Yahudi milletinin ekser memleketlerde her asırda maruz olduğu müteaddid katliamları, kadın ve kızları hayat-ı beşeriye-i sefihanede oynadıkları rolü ifade eder.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍ وَمِنَ الَّذٖينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهٖ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ (2:96)
وَتَرٰى كَثٖيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُو (5:62)
وَيَسْعَوْنَ فِى الْاَرْضِ فَسَادًا وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ (5:64)
وَقَضَيْنَا اِلٰى بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ (17:4)
وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ (2:60)
Yahudilere müteveccih şu iki hükm-ü Kuranî, o milletin hayat-ı içtimaiye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri şu iki müdhiş düstur-u umumîyi tazammun eder ki, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi sarsan ve say ü ameli, sermaye ile mübareze ettirip fukarayı zenginlerle çarpıştıran, muzaaf riba yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve huda ile cem-i mal eden o millet olduğu gibi, mahrum kaldıkları ve daima zulmünü gördükleri hükûmetlerden ve galiblerden intikamlarını almak için her çeşit fesad komitelerine karışan ve her nevi ihtilale parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor. Meselâ: فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ (2:94) Eğer doğru iseniz, mevti isteyiniz. Hiç istemeyeceksiniz. İşte meclis-i Nebevîde küçük bir cemaatin cüzî bir hâdise ünvanıyla, milel-i insaniye içinde hırs-ı hayat ve havf-ı mematla en meşhur olan millet-i Yehudun tâ kıyamete kadar lisan-ı halleri, mevti istemeyeceğini ve hayat hırsını bırakmayacağını ifade eder. Meselâ: ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ (2:61) Şu ünvanla o milletin mukadderat-ı istikbaliyesini umumî bir surette ifade eder. İşte şu milletin seciyelerinde ve mukadderatında münderic olan şöyle müdhiş desatir içindir ki, Kuran onlara karşı pek şiddetli davranıyor. Dehşetli sille-i tedib vuruyor. S:402
Bu kısımda Yahudilerin en dehşetli hususiyetlerine dikkat çekiliyor. İbret alınmalıdır. Bunlardan birisi kadınlar dünyasındaki tesirleridir ki, moda namı altında bunlar tarafından dünya çapında bu fitne organize edilmektedir. Sonra yine dünya çapında ekonomiyi ellerinde tutmaya çalışarak faizcilik ve tefecilikle paraya hükmetmeye çalışmaktadırlar. Sonra da dehşetli ihtilal komiteleri ile iç ve dış karışıklık çıkarmak geliyor ki, bunların hususiyetlerini Kuran bize ders vermektedir.
PEYGAMBERİMİZE YAPILAN SUİKASTLAR
Hem -nakl-i sahih-i katî ile- muzır bir sahir olan Lebid-i Yahudi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı rencide etmek için acib ve müessir bir sihir yapmış. Bir tarağa saçları sarmış, üstünde sihir yapmış, bir kuyuya atmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Aliye ve sahabelere ferman etmiş: Gidiniz, filan kuyuda bu çeşit sihir âletlerini bulup getiriniz! Gitmişler, aynen öyle bulup getirmişler. Her bir ipi açıldıkça, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dahi rahatsızlığından hıffet buluyordu. M:110
Başta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Gazve-i Hayberde bir Yahudi kadını, bir keçiyi biryan yapıp pişirmiş, gayet müessir bir zehir ile zehirlemiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma göndermiş. Sahabeler yemeye başladılar. Birden ferman etti: اِرْفَعُوا اَيْدِيَكُمْ اِنَّهَا اَخْبَرَتْنِى اَنَّهَا مَسْمُومَةٌ Yani, pişirilen keçi bana der ki: Ben zehirliyim diye haber veriyor. Herkes elini çekti. Fakat o şiddetli zehirin tesirinden, Bişr İbn-il Berra, aldığı bir tek lokmadan vefat etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o Zeyneb ismindeki kadını çağırdı. Ferman etti: Neden böyle yaptın? O menhuse dedi: Eğer peygamber isen, sana zarar vermeyecek; eğer padişah isen, insanları senden kurtarmak için yaptım. Bazı rivayette onu öldürtmemiş, bazı tarîkte öldürtmüş. Ehl-i tahkik demiş ki: Kendi öldürtmemiş; fakat Bişrin veresesine verilmiş, onlar öldürmüşler. M:137
Nakl-i sahih ile- Yahudiler sû-i kasd niyetiyle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın oturduğu yere üstünden büyük bir taş atmak ânında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı İlahî ile kalkmış; o sû-i kasd de akîm kalmış. M:161
ORTADOĞUDA İSRAİL DEVLETİ
Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar.
Fakat bu Filistin meselesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistanda az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti. Ş:507
Demek Filistinde 50-60 yıllık Yahudi devleti din ve milliyet duygusuna bağlılıktan muvakkaten ayakta kalabildi. Etraflarındaki devlet ve milletler onlara kadar dinlerine bağlanamdıkları için şimdilik Yahudiler galebe ediyorlar.
DECCAL VE KOMİTESİNE YAHUDİ YARDIMI
Rivayette var ki: Deccalın mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tâbi olurlar.
Allahu alem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusyada çıkmış. Çünki her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, Komünist Komitesinin tesisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusyanın başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Leninden sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusyanın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccalın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar. Ş:588
Yahudilik, hem insanlık dünyasında tesirli olan dinsiz akımları ve hem İslâm dünyasındaki dinsizlik cereyanı olan ideolejileri destekler. Şu an bütün dünyada huzursuzluğa sebeb olan hal ve hareketler temelde Yahudilerin parmaklarıyla kurulmuş ve gelişmiştir. Dolayısiyle yahudilik hem Hristiyanlığa hem de Müslümanlığa düşmandır. Risale-i Nurlarda bu meselelerden birisi de budur:
Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir. Hem bazı ehl-i velayetin istihracatıyla anlaşılıyor ki, İslâm Devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gayet muktedir ve dâhî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ü şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyane icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkılab ve harb-i umumî inkılabından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acib ve hârika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işaa ettirir. Ş:595
İlem ey hitabet-i umumiye sıfatı ile gazete lisanıyla konferans veren muharrir! Sen, kendi nefsini aşağı göstermeye ve nedamet ederek kusurlarını ilân etmeye hakkın var. Fakat şeair-i İslâmiyeye zıd ve muhalif olan herzeler ile İslâmiyeti lekelendirmeğe katiyyen hakkın yoktur.
Seni kim tevkil etmiştir? Fetvayı nereden alıyorsun? Hangi hakka binaen milletin namına, ümmetin hesabına İslâmiyet hakkında hezeyanları savurarak dalaletini neşr ve ilân ediyorsun? Milleti, ümmeti kendin gibi dâll zannetme. Dalaletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir, Yahudi memleketi değildir. Cumhur-u müminînin kabul etmediği bir şeyin gazete ile ilânı, milleti dalalete davettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanunî olmadığı halde, koca bir milletin belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!.. Ms:89
TARİHÎ HADİSE VE VESİKASI
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sunî istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naumdur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerikada Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani masonluk hasebiyle Kuranın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerikada hazırladıktan sonra İngiltereye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
Siz Türkiyenin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum. Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmeti kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani kalmamıştır. Em:32
Hayim Naum o sırada Ankaraya kadar da uzanarak plânın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naumdan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.
İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor. Em:32
Risale-i Nurun bir mahrem parçası şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadîsin hakikatını tefsir bahsinde, şeflerin başı Lozan Muahedesinde hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakikî Türkü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudiliğe ve başka dine girmeyen ve İslâm kahramanları olan Türkleri Protestan yapmağa malûm hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam, bütün ülema-yı İslâmın Cevazı yok diye ittifaken hükmettikleri halde, on cihetle kanunlarla onu bütün bu vatandaki masum Müslümanlara cebren giydirdiği ve tarih-i beşerde bu çeşit manasız acib bir cebr-i umumî yapmak ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namına kanun ile onu bu millet-i İslâmiyeye cebren giydirmek; elbette o adama, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini isbat etmiş ki, Din-i İslâma gayet muzır olarak hadîsin haber verdiği adam bu zamanda o şeftir. Em:42
İşte bu gibi müfsidlere karşı baş eğmeyip dik durmak, Risale-i Nurun ehemmiyetli bir düsturudur. Evet, Hz. Üstad şöyle der:
Hariç âlem-i İslâmda Nurun ehemmiyetli tesire başlaması ve inkişaf ve intişarı ve buranın siyasîleri Avrupaya bir rüşvet olarak bir derece Avrupalaşmak meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce Nurun serbestiyet-i tâmmesi için karar vermek, hariç âlem-i İslâmda Nurların hakikî ihlasına böyle bir şübhe gelecekti ki; ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böyle medenîleşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, zaf gösteriyorlar diye Nurun kıymetine büyük zarar olduğu için bu tehir o evhamları izale eder. Ve isbat ediyor ki:
Otuz seneden beri İslâmiyetin şiarına muhalif şeylere baş eğmiyorlar.
Ümmet-i İslamın ikiye ayrılması rivayeti:
يَكُونُ فِى اُمَّتِى فِرْقَتَيْنِ سَيَصِر النَّاس قِسْطَاتَيْنِ قِسْطَاط اِيمانٍ لاَنِفَاقٍ فِهِ وَقِسْطَاط نِفَاقٍ لاَاِيمَانِ فِيهِ
Meâli: “Ümmetimin içinde, yahut ümmetim iki fırka olacak, insanlar iki gruba ayrılacaklar. Birinci grup; nifaksız hakiki ehl-i iman grubu.. ikincisi de; imansız nifak ehli grubu…” (Risale-i Nurun kudsi kaynakları, hadis sıra no:704)
Bütün bu açık beyanlar ölçüsünde açıkça anlaşılıyor ki Yahudi milletinin bütünü değilse de ekserisi, dünyevi ve menfi maksadları için asırlar boyunca nefreti umumiyeye layık olan fiil ve hareketler yapmışlar ve yapıyorlar. Bu hareketlerine rağmen onlara dostluk ve muavenet edenler onların suçlarına ortak olacakları Şeriatın bir hükmüdür. Bunlardan uzak duranları desteklemek ve sahip çıkmak da dini bir vecibedir.