Yahudilerin İçyüzü

Risale-i Nur Külliyatında

YAHUDİLERİN İÇYÜZÜ

Yahudi milletinin gerçek mahiyetini Kur’an beyan etmiştir. Hakiki bir Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatında bu meseleler muhtelif yerlerde ve bahislerde açıklanmıştır. Bu gün yine bir defa daha gerçek kimliklerine uygun canavarca müslümanlara saldırmakta ve bozdukları fıtratlarının gereğini yapmaktadırlar.

Yahudiler bütün insanlık aleminde her çeşit fenalıklarla icraat yapmakla birlikte, Filistinde yapılan zulümler Yahudilerin sadece küçük bir devlet zulmünün göstergesidir. Yoksa insanlık aleminde her çeşit fenalıkları görmezden gelinemez.

Mesela: Bütün dünyadaki bankacılık sistemi, faizciliğin her çeşidi, kadınlarıyla cemiyet hayatındaki rolleri, fikir dünyasındaki ifsadatları, (Darwinizm, Marksizm, Komünizm vs.) sinema dünyasındaki rolleri, her iki Deccalin dayandığı kuvvet olmaları ve Deccallere verdikleri destekler, medya dünyasındaki ifsadatlar vs.. gibi insanlık dünyasından adeta intikam almaları…

Yahudilerin dünya hayatına aşırı bağlılıklarını, peygamberlere da­ima isyankâr hallerini ve bundan dolayı da Allah tarafından musibetlerle ce­zalandırıldıklarını Kur’an tekrarla bahseder. Ezcümle Kur’anda şöyle buyuruluyor:

“Yahudi milletinin ekser memleketlerde her asırda maruz olduğu müteaddid katliamları, kadın ve kızları hayat-ı beşeriye-i sefihanede oynadıkları rolü ifade eder.


وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَوةٍ (2:96) * وَتَرَى كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِى اْلاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِم السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَُ (5:62) * وَيَسْعَوْنَ فِى اْلاَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ (5:64)* وَقَضَيْنَا اِلَى بَنِى اِسْرَائِيلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى اْلاَرْضِ مَرَّتَيْنِ (17:4)* وَلاَ تَعْثَوْا فِى اْلاَرْضِ مُفْسِدِينَ (2:60)

Yahudilere müteveccih şu iki hükm-ü Kur’anî, o milletin hayat-ı içtimaiye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri şu iki müdhiş düstur-u umumîyi tazammun eder ki, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi sarsan ve

* sa’y ü ameli, sermaye ile mübareze ettirip fukarayı zenginlerle çarpıştıran,

* muzaaf riba yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve hud’a ile cem’-i mal eden

o millet olduğu gibi, mahrum kaldıkları ve daima zulmünü gördükleri hükûmetlerden ve galiblerden intikamlarını almak için her çeşit fesad komitelerine karışan ve her nevi ihtilale parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor.” (Sözler – 402)

YAHUDİLER DECCALİN HİZMETİNDE

Ondördüncü Mes’ele: Rivayette var ki: "Deccal’ın mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tâbi’ olurlar."

Allahu a’lem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusya’da çıkmış. Çünki her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, Komünist Komitesi’nin tesisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan "Troçki" namında dehşetli bir adamı, Rusya’nın başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin’den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccal’ın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.” (Şualar – 588)

“Nur talebesi kardeşlerime söylüyorum: "Nerede olursa olsun siyonizme karşı mücadele etsinler." Komünizmin icatçıları yalnız Yahudilerdir.(Tarihçe-i Hayat – 719)

YAHUDİLİK CEREYANININ TÜRKİYE VE İSLÂMİYET ALEYHİNDE LOZAN’DA OYNADIĞI ROL

“Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İçyüzü” diye yazılan makaleden:

İngiliz murahhas hey’eti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

Lozan’da Türk murahhas hey’eti başkanı bulunan ve henüz hakiki kasıt­ları anlıyamıyan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve te’minatı veriyor ve diyor ki: “Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden… (yani an’ane-i İslâmiyet’ten) kurtulmak hususunda bes­ledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak husu­sunda Türk milletine beslediği kat’i azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâ­zımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götü­ren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat… Sonra Ankara gizli meclis toplantıları… Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: …Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükümeti) bundan böyle, bu millete, İslâmiyet’i katletmek prensi­biyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler ve­receği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve milli irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir.

Nihaî Vesika:

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamıyacaklardır. Zira biz onları manevîyat ve ruh cephelerinden öldür­müş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası:

Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna me’mur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur.

Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.

Yani Masonluk hase­biyle Kur’anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş planının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeği taahhüd ediyorum.”

Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar hey’etine müşavir sıfatıyla sokulma­nın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak pla­nın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu te’sirinin derecesini ölçmek iste­miştir. Öyle ki bu te’sir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş. Ve artık Türk’ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsur tamamlan­mıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercüma­nı­nın kırk küsur sene evvel (1908) Hadis-i Şerif’in ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye’ye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.” (E.L.II. 31-33)

BİR KISIM ŞEFLERİN MAHİYETİ

“Bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri eski partinin (CHP) bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdiki dinî mecmua­lar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde,

Risale-i Nur’un bir mahrem parçası şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadisin hakikatını tefsir bahsinde, şeflerin başı Lozan Muahedesinde hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakiki Türk’ü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudilik’e ve başka dine girmiyen ve İslâm kahramanları olan Türkler’i Protestan yapmağa malum hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam,

bütün ülema-yı İslâm’ın “Ce­vazı yok” diye ittifaktan hükmettikleri halde, on cihetle kanunlarla onun bütün bu vatandaki masum Müslümanlar’a cebren giydirdiği ve tarih-i be­şerde bu çeşit manasız acib bir cebr-i umumi yapmak ve hiçbir kanuna uy­mayan keyfî kanun namına kanun ile onu (şapkayı) bu millet-i İslâmiye’ye cebren giydirmek;

elbette o adama, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini isbat etmiş ki, Din-i İslâm’a gayet muzır olarak Hadis’in haber verdiği adam bu zamanda o şeftir.” (E.L.II, 41)

YAHUDİLERİN FİLİSTİNDE İSRAİL DEVLETİNİ KURMALARI

Kur’anda (2:61) وَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ âyetinin delaletiyle Yahudi milletinin daima zillet ve meskenet içinde kalmaları gerekirken 1947’de Filistin’den küçük bir devlet kurmuş olmaları sebebiyle sorulan bir suale Bediüzzaman’ın verdiği cevab:

“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar.

Fakat bu Filistin mes’elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar.

Yoksa koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti. Said Nursî” (Şualar – 507)

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …