Tarafgirliği Terk Esası

14- TARAFGİRLİĞİ TERK ESASI
İnsanlık dünyasında din-i hakkın saldırgan düşmanları da bulunduğun­dan, inanan ve inanmayanlar arasında bîtaraflık olamaz. Fakat mü’minler arasında ise katiyyen tarafgirlik olamaz, olmamalı. Hele de particilik taraftarlığı bütün bütün felakettir.
Hususan ahirzamanda tarafgirlik hissiyatının artacağına dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri der ki:
«Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâ­vete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, ha­kikatçe ve hikmetçe ve in­saniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve ha­yat-ı içti­maiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merdut­tur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehir­dir.» (Mektubat sh: 262)
Tarafgirliğin düşmanlıklara, ayrılıklara sebep olacağı ve ferdi ve cemiyeti zehirliyeceği nazara verilmiştir.
«Gördüm ki, siyaset cereyanlarında, hem mu­va­fıkta, hem muhalifte o nurların âşıkları var. Bütün siya­set cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fev­kinde ve onların garazkârâne telâkki­yatlarından mü­berrâ ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur’ân ve gösteri­len envâr-ı Kur’âniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kı­sım çe­kinmemek ve itham etmemek gerektir—meğer dinsizliği ve zendekayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden in­san suretinde şey­tanlar ola veya beşer kıyafe­tinde hay­vanlar ola!
Elhamdülillâh, siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur’ân’ın el­mas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset it­tihamı altında cam parçalarının kıymetine indirme­dim. Belki, gittikçe o elmaslar kıymetlerini her taife­nin naza­rında parlak bir tarzda ziyadeleştiri­yor.»(Mektubat sh: 49)
Bu zamanda batıdan gelen siyaset hayatı, tarafgirliği aşırı şekilde tahrik ettiği için, Kur’an hizmetkarlarının müslümanlar arasındaki bu tehlikeden uzak durmaları gerekmektedir.
«Câ-yı dikkat bir hadise: Bir zaman, bu garaz­kâ­râne ta­rafgirlik neticesi olarak gördüm ki, müte­dey­yin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i sa­lihi, tekfir dere­cesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena netice­lerinden ürktüm, Eûzü billâhi mine’ş-şey­tâni ve’s-siyaseti dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasi­yeden çekildim.» (Mektubat sh: 267)
Bu zamandaki siyasetin insanı nelere götürebileceği anlatılmıştır. Fakat bazı adamları da görüyoruz ki, bu menfi düsturu hep karşısındaki rakiplerine kullanmışlar, kendilerine hiç tatbik etmeyerek aynı hataya düşmüşlerdir.
«Mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i ima­niye ol­duğu için, hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtima­iyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve ta­rafgirliğe ve mübarezeye sevk eden hâlâttan te­cerrüt etmeye mes­leğimiz itibarıyla mec­buruz. Binler teessüf ki, şimdi müthiş yılanların hücumuna mâ­ruz biçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısır­ması gibi cüz’î kusuratı bahane ederek, birbirini ten­kitle, yılanların ve zındık mü­nafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım edi­yor­lar.»(Kastamonu Lâhikası sh: 246)
«Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir ta­rafa tâbi ve dahil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hük­münde onlara bir nokta-i istinat olur.Fakat siyaset hesa­bına değil, belki Nur’ların intişarı ve maslahatı he­sabına, bazı kardeşler, Nurlar namına de­ğil, belki kendi şahıs­ları namına girebilir. Hususan, mübarek Isparta’nın şimdiye ka­dar Nurlar medresesi olması ve muarızların dahi ona çok ilişme­mesi nokta­sında, da­hilde tarafgirane vaziyet almamak, mu­terizle­rin nedametine ve hakikate dönme­lerine bir vesile olabilir.» (E:160)
«Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiç­bir partiye girmediler. Çünkü iman, mâl-ı umumîdir. Her ta­ifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik gi­remez. Yalnız küfre, zende­kaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.»(Emirdağ Lâhikası-l sh: 180)
«Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına muka­bil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiç­bir şeyine âlet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiya­tına bina edi­len cereyanlara, hu­susan siyasete te­mas eden cereyan­larla alâkadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı ihlâsı kı­rar, hakikati değiş­ti­rir.»(Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)
«İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste far­ketmez. Halbuki siya­set tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular em­salsiz işkencelere ve sıkıntılara ta­hammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset to­puzuna el atmadı­lar.»(Emirdağ Lâhikası-ll sh: 36)
«Milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, me­muru ve âmisinin o hakikatlerde hisseleri var ve on­lara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bî­tarafane kal­mak için siya­seti ve maddî müba­rezeyi tam bırakmak ve hiç karışma­mak lâzım gelmiş.» (Şualar sh: 362)
«Risale-i Nur’un vazifesi imanı kuvvetlendi­rip kurtar­maktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeye­rek hizmet-i imani­yeyi hiçbir tarafgirlik girme­ye­rek yapmaya mü­kellefiz.» (Şualar sh: 393)
«Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuv­vet, gü­cenmek ve tarafgirlik kaldırmaz.» (Şualar sh: 498)
«Tahtieci hubb-u ne­fisten neş’et eden, inhisar zihniyeti illetiyle maluldür. Ve Kur’anın camiiyetinden ve umum tabakat-ı beşere şümul-ü hitabından gafletle mes’uldür. Hem Tahtiecilik fikri, su-i zan ve tarafgirlik hissinin menbaı ol­duğun­dan, İslâmda lâzım olan tesanüd-ü ervah, tevhid-i kulûb, tahâbüb ve teavüne bü­yük rahneler açmıştır. Halbuki hüsn-ü zanla, muhabbet ve vah­detle me’muruz.” (S.T.İ.30)
İslâm dünyasında tarafgirlik şiddetle yasaklanır­ken, müslü­manın İslâma taraftarlığı da esas alınmıştır.
«Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve sa­adet-i dâ­reynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle netice­lerini gös­ter­mişler ki, görenlere ve tanı­yanlara nihayet­siz bir ta­rafgir­lik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bur­hanlarını göstermişler ki, nihayet­siz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler. Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, عَلَى ذَلِكَ نَحْىَ وَ عَلَيْهِ نَمُوتُ وَ عَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًاdediğim za­man nihayet­siz bir ta­rafgirlik hissediyorum.» (Mektubat sh: 35)
«Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hu­su­sunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine tes­lim, iltizam ve taraf­girlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtra­ten, nes­len ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftar­lık zayıf ve şan­sız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün sil­sile-i ecdadı bağ­landığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı?
Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i il­tizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir burhan gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bur­han ile sonra ilti­zam eder.» (Lem’alar sh: 22)
«Sünnet-i Seniyyenin herbir nev’ine ta­mamen bilfiil ittibâ etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bil­kast, taraftarâne ve iltizamkârâne talip olmak, herkesin elinden gelir.» (Lem’alar sh: 56)
«Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve en­vâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraf­tar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben ta­raf­tar olmasın kendine de istifa­deye çalışsın.»(Mektubat sh: 344)
«Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderun­luğu ve dehşetli .cânileri de âlicenâbâne af­fetmesi ve bir tek hase­neyi, binler seyyiatı işleyen ve bin­ler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adam­dan görse, ona bir nevi taraftar çık­masıdır. Bu su­retle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğ­yan, safdil ta­raf­tarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâ­sına terettüp eden musibet-i âmmenin de­vamına ve idame­sine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verir­ler “Biz buna müsteha­kız” derler.» (Kastamonu Lâhikası sh: 25)
«Binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne ta­raftar ol­mak ve merhametkârâne ce­zadan kurtulma­larına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana deh­şetli bir merha­metsizlik ve şenî bir gadirdir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 75)
« اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ(İbrahim Sûresi, 14:34)âyetineen âzam bir tarzda şim­diki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara de­ğil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip et­mek ve onların yalan, aldatıcı propa­gandalarını dinle­mek ve mü­teessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acip zulüm­lere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zu­lümdür ta­raftar olsa, zâlim olur. Meyletseوَ لاَ تَرْكَنُوا اِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُâyetinemazhar olur.» (Kastamonu Lâhikası sh: 207)Hûd Sûresi, 11:113.
«Umumî musibet, ekseriyetin hatasın­dan ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eş­hâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltiha­ken taraftar olmasıyla mânen iş­tirak eder, mu­si­bet-i âmmeye sebebiyet verir.»(Sözler sh: 172)
Müslümanlar arasında tarafgirlik yapmamak ve İslâma ta­raftarlık göster­mek, mezkûr sarih beyanların neti­cesi olarak bir esas olduğu sâbit oluyor. Hususan İslam kardeşliğini bozan particilik taraftarlığına girilmemelidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri particilik taraftarlığını bu memleketin en büyük tehlikelerinden biri olarak görmüştür. Hatta memleketin menfaatine sarfolunacak maddi manevi gücün taraftarlık neticesinde zayi olacağını söylemiştir. Risale-i Nur sadece mütecaviz din düşmanlarına karşı taraftır. Ehvenüşşer kaidesiyle bir partiye tercihan verilecek destek bu düsturu bozmaz. -Eğer tarafgirliğe girilmezse.-

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …