SÜFYAN HAKKINDA MAHKEMENİN ISRARLI AÇIKLAMASI
Âhirzaman alâmetleri hakkında gelen ehadis-i Şerifelerin ekserisi müteşabihat nevinden olduğu ve hakiki manalarını herkes bilemeyeceği gibi, onların tercüme manaları dahi hakiki maksadı ifade etmez.
Evet “âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dair hadislerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde te’vil ederler.
(3:7) وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُ اِلَّا اللّٰهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ sırrıyla, vukuundan sonra te’villeri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki, ilimde rasih olanlar اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا deyip o gizli hakikatları izhar ederler.» (Şualar sh: 578)
Bediüzzaman Hazretlerinin mezkûr ifadelerinden açıkça anlaşıldığı gibi; Beşinci Şua’da sarihan şahıs ismi bulunmadığı ve kablelvuku yani 1908’de yazılmış olduğu cihetle, Beşinci Şua’nın te’lifinde müellif, hadislerin mana-yı küllîsini beyan etmiş olduğu zahirdir.
Bütün bu hakikatlara rağmen Beşinci Şua’daki mezkûr mahiyette olan izahları yani küllî manayı, bazı adliyeciler cüz’î bir hâdiseye tatbik ettiler.
Bunlardan 26.12.1985 tarih ve 85/114 esas, 85/186 karar sayılı
İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi kararındaki garip bir tatbikattan az bir kısmını örnek verelim. Şöyle deniliyor:
“Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere:
Deccal (âhir zamanda gelecek ve Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesada verecek çok kötü ve dine ait hiçbir gerçeği, Allah’ın varlığına hiçbir delili kabul etmemek yolunda olan dehşetli bir şahıs) hakkındaki Hadislerde bahsedilen şahsın Atatürk olduğunu zaman göstermiştir. Atatürk, İslâmların deccalı olan Süfyandır.
Atatürk, İslâm şeriatının tahribine çalışmıştır, mağrur, firavunlaşmış, Allah’ı unutmuştur.
“Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmıyacak” Hadisine uygun olarak, Atatürk zamanında “Allah Allah” diyen tekke, zikirhane ve medreseler kapanmış, ezan Türkçe okunmuştur.
“İslâm Deccalı ölünce ona hizmet eden şeytan, İstanbul Dikilitaş’da o öldü diye bütün dünyaya bağıracak” Hadisine uygun olarak, Atatürk’ün ölümü radyo ile dünyaya duyurulmuştur.
“Süfyan su içecek, eli delinecek” Hadisi, Atatürk’ün rakıya mübtela olacağını, bu yüzden hasta olacağını ve israf yapacağını göstermiştir.
“Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında ‘bu kâfirdir’ yazılmış olur.” Hadisine uygun olarak Atatürk kanun zoru ile herkese şapka giydirmiştir, fakat şapka da secdeye gittiği için istemeyerek giyenler kâfir olmamışlardır.
“Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar kendilerine secde ettirecekler” Hadisine uygun olarak, Atatürk kendisine ve heykellerine baş eğdirmektedir.
“Fitne-i Âhirzaman o kadar dehşetlidir ki kimse nefsine hâkim olmaz” Hadisine uygun olarak Atatürk devrinde dans, tiyatro gibi kadınlı erkekli oyunlar, gayr-ı meşru oyun ve eğlenceler, büyük günahlar ve âdetler ortaya çıkmıştır.
Atatürk devrinde, ordu ve millet tarafından yapılanlar, haksız olarak Atatürk’ün şahsına mal edilmiştir.
Atatürk devrinde kanun perdesi altında herkesin vicdanına, mukaddesatına, kıyafetine müdahale edilmiştir.
Millet mağlubiyet hangâmında gizli ve dehşetli mahiyetine bakmıyarak Atatürk’ü alkışlayıp başına koymuştur. Fakat ordu ve dindar millet, gerçeği görecek ve Atatürk’ün yaptığı bu dehşetli tahribatı tamire çalışacaktır.
Atatürk fiilleriyle İslâmiyet an’aneleri aleyhine çalışmıştır.
Atatürk Ayasofya camiini puthaneye, Meşihat dairesi (Osmanlı Devleti’nin diyanet dairesini) kız lisesine çevirmiştir.” (İslam Prensipleri Ansiklopedisi Te’vil Maddesi sh: 2057)
İşte aynı şekliyle ve şahıs ismi açıkça ve tekraren zikredilip Bediüzzaman’a atfedilerek yapılan bu beyanlar, herhalde hayretle karşılanacak acib ve garib bir tevcihtir. Bu şekilde bir tatbikatın da Bediüzzaman, 1948 yılında Afyon Mahkemesinde makam-ı iddia tarafından yapıldığını görerek gerekli cevabı vermiştir. Makam-ı iddia şöyle demişti:
“Süfyan ve bir İslâm deccalı, Mustafa Kemal olduğu Beşinci Şua’da anlaşılıyor.”
Bediüzzaman ise cevabında:
“Beşinci Şua, küllî bir surette çok zaman evvel müteşabih bir hadisin bir te’vilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’i cevabı verilmesi; bu zahir yanlışı ve medar-ı mes’uliyet olması büyük hata olduğunu gösteriyor. Eğer mes’uliyet varsa bu ince, küllî manayı böyle cüz’î bir şahsa tatbik edip mahkemede teşhir eden kimse mes’ul ve suçlu olur.” (Ş:417) diyerek müdafaada bulunmuştur ve nihayet aynı mahkeme beraet kararını vermiştir.
İslam Prensipleri Ansiklopedisinde ansiklopedi olmasına rağmen Süfyan hakkında şu ifadelere rastlanır:
“Kamus-u Okyanus, bu kelime için “esami-i ricalden bir isimdir” der, yani mana aranmayacağına işaret eder. Âhirzamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına sebeb olacağı sahih hadislerle bildirilen ve şeair-i İslâmiyeyi tahribe çalışan dehşetli ve münafık bir şahıs. “Süfyanîler” ise Süfyan cereyanıdır.
İbn-i Cerir-i Taberî Süfyanîlerle alâkalı rivayetleri Cami-ül Beyan’da (34:51) âyeti altında cem’etmiştir.
“Rivayetler, Deccal’ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş.
لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ Bunun bir te’vili şudur ki:
İslâmların Deccal’ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali’nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal’ı, Süfyan’dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek.
Kâfirlerin Büyük Deccal’ı ayrıdır. Yoksa büyük Deccal’ın cebr u ceberut-u mutlakına karşı itaat etmiyen şehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz.” (Ş:585)
Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
اُحَذِّرُ كُمْ سَبْعَ فِتَنٍ تَكُونُ بَعْدِى فِتْنَةٌ تُقْبِلُ مِنَ الْمَدِينَةِ وَفِتْنَةٌ تُقْبِلُ بِمَكَّةَ وَفِتْنَةٌ تُقْبِلُ مِنَ الْيَمَنِ وَفِتْنَةٌ تٌقْبِلُ مِنَ الشَّامِ وَفِتْنَةٌ تُقْبِلُ مِنَ الشَّرْقِ وَفِتْنَةٌ تُقْبِلُ مِنَ الْغَرْبِ وَفِتْنَةٌ مِنَ الْبَطْنِ الشَّامِ وهِىَ فِىفِتْنَةُ السُّفْيَانِى
Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakınmaya davet ederim: Medine’den çıkacak bir fitne, Mekke’den çıkacak bir fitne, Yemen’den çıkacak bir fitne, Şam’dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne. Bir fitne de Şam’ın merkezinden zuhur eder ki, işte bu Süfyanî’nin fitnesidir.” (Ramuz-ül Ehadis sh:18) İslam Prensipleri Ansiklopedisi sh: 1843
Şam geçmişte hilafet merkezi olduğundan son zamanlarda da aynı biçimde kalacağı düşüncesiyle İstanbul, Şam olarak ifade edildiğini Bediüzzaman Hazretleri eserinde açıklar.
Kitab-ül Feteva-yı Hadisiyye, Ahmed Şehabeddin bin Hacer-il Heytemî adlı eserin 30. sahifesinde ve Kenz-ül Ummal, 14. cild 272. sahifede ve 39639, 39677. hadislerinde ve diğer bazı hadis kitablarında “Süfyan” dan bahsedilir.
“Rivayette var ki: “Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar.”
Vel’ilmu indallah, bunun bir te’vili şudur ki: “Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır.” demektir.” (Şualar sh:585)
Süfyan ve Deccal’ın (yani müslümanların içinden çıkan İslam Deccalı ve Hıristiyanlar içinde çıkan Büyük Deccal) kendilerinden daha çok, Süfyaniyet ve Deccaliyet denilen cereyanları ve komiteleri daha dehşetlidir.
Kur’an (27:48) âyetinde, 9 şerir çete veya çete başlarının şehirde devamlı ifsad edecekleri bildirilir. (Bkz: “KUR’ANIN HABER VERDİĞİ DOKUZ ÇETE REİSİ” başlıklı sitemizde yayınlanan yazıda geniş bilgi vardır. İşte görüldüğü gibi meşhur bir ansiklopedide verilen bilgi bu tarzdadır.