SİYASETE RİSALE-İ NURLARIN TESİRİ
Türk siyasi hayatında II.Meşrutiyet 1908 "Temmuz’un inkılab-ı mesudu" ile başlayan hürriyetçiler yani “Ahrar”lar hareketini destekleyen Bediüzzaman Hazretleri, vefat ettiği tarih olan Mart 1960’a kadar aynı tarzda ahrarları “ehvenüşşer” kaidesiyle desteklemeye devam etmiştir. Risale-i Nur talebeleri de Üstadın vefatından sonra aynı tarzda tercihlerini kullanmışlardır. Bu tarzı yeterli bulmayan bazı dindar siyasiler, farklı yollarla dine hizmet gayesi ile siyaset yapmışlar, fakat hem memleket çok sıkıntı çekmiş, hem dindarlar çok sıkıntı çekmiştir. Memleketimize hakim olan kemalist rejim mensupları bu tarz dini hizmetleri ve dindarları baskı altında tutmak için olmadık yollara başvurmuşlardır.
II.Meşrutiyetten sonra iktidara gelen ahrar hareketi az zamanda yani dokuz ay’da iki defa iktidarı bırakmak zorunda kalmıştır. Yani 23 Temmuz 1908’den dokuz ay süre sonra 31 Mart 1909’da meş’um otuzbir mart olayı çıkarılmış ve masonlar büsbütün hürriyetçileri tasfiye etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri de Askeri Örfi İdare Mahkemesinde idam talebiyle yargılanmış fakat beraat etmiştir. Risale-i Nur’da bu mesele şöyle anlatılır:
“Eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği halde, az bir zamanda onları devirdiler. Onların müttefiki olan İttihad-ı Muhammedî (A.S.M.) efradının çoklarını astılar.” Emirdağ Lahikası-2 ( 25 )
1950 den sonra da on sene iktidarda kalan ahrarlar, yine 31 Mart’taki darbe gibi bir darbe ile devrilmişlerdir. O zaman da, sonra da müteaddid darbelerle dindar hürriyetçilerin önü kesilmeye çalışılmıştır. İşte burada Bediüzzaman Hazretlerinin tavsiye ve ikazları ehemmiyetlidir.
Dine siyaset yoluyla hizmet etmek isteyen dindar müslümanların bir kısmı bunca denemelerden sonra eski anlayışlarını, “gömleklerini” terketmişler, fakat siyasi tecrübe de kazanarak ve Bediüzzaman Hazretlerinin yıllardır tatbik ettiği tarzı benimseyerek, Nur talebelerinin de beraberliğinde Üstadın Risale-i Nurlarda tavsiye ettiği, hatta zaman zaman emrettiği tercihler müvahecesinde siyaset yapmaya başlamışlardır.
Bugün bu dindarlar, millet ekseriyetine dayanarak on seneye yakın iktidarda kalmışlar ve milletin teveccühüne mazhar olmuşlarsa, burada bu metodların rolü esastır. Zaten şimdiki iktidar partisi başkanı ve mensupları, gerek millete hitap ederken, gerek hususi konuşmalarında bunları açıkça ifade etmektedirler.
Üstad Hazretlerinin Demokratların kim olduğunda dair şu ifadesi manidardır:
“Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnetdarım. Onların muvaffakıyetine çok dua ediyorum. İnşâallah o Ahrarlar, istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar.” Emirdağ Lahikası-2 (20)
Demek hürriyetperverler hakiki hürriyete vesile olacaklardır.
Geçmişte farklı isimlerle temsil edilmiş olsalar da, burada isim değil, taşıdıkları misyon ve tatbikat mühimdir. Bu misyonu kim benimsiyor ve sahip çıkıyorsa teveccühe o layıktır. Çünkü, temsil eden parti, fırka isimleri devamlı değişir. Velev ki geçmişte de öyle olmuştur. Başka başka isimler altında Nur Talebeleri onları tanımış ve desteklemiştir. Şimdi de millet ekseriyetinin desteği ve Bediüzzaman Hazretlerinin de tavsiyeleri istikametinde hem millete, hem İslam alemine hizmet etme gayesinde olmaktadırlar. İnşaallah daha da devam edecektir. Burada artık parti ismi, şahıs ismi önemli değildir. Çünkü başbakanın da sık sık dediği gibi “fertler fanidir”. Müceddid-i Azam Bedüzzaman Hazretlerinin Kur’an eczahanesinden asrın hastalıklarına devaen aldığı ilaçların istimali önemlidir. Türkiye burada bir temsil rolü üstlenmiştir. Bugünkü Reisicumhur ve Başbakan ve mensupları başta İslam alemine ve bütün dünya’ya bir mümessil hükmündedir. İstikbale hakim Kur’andır…