ZÜBEYR AĞABEY DİYOR Kİ:
“Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere, mübeccel Üstadımız izin vermemiştir.”
Risale-i Nurların sadeleştirmesi ve güya Risalelerin daha iyi anlaşılması için, başka bir tarzlarda ya sayfa altında veya yanında veya kitabın sonunda lügatçeli ve bilgi ilaveli neşriyat yapanların yanlışlarını göstermek için nur’un rükünlerinden iki ağabeyin tavırlarını nazara veriyoruz. Ta ki insaflı olanlar yanlışlarından dönsünler.
Muhakkik ve müdakkik bir alim olan Muhterem Mehmed Feyzi Efendinin sekiz sene Hazret-i Üstadımızın hizmetinde ve katibliğinde bulunması, Üstadımızdan da ders alması gibi çok mazhariyetleriyle, Risale-i Nur’un üslubu ve ifadesi ve kelam ve kelimeleri hakkında kanaat beyan etme hususunda alimler ve talebeler içinde en salahiyetdar şahsiyetlerden birisi olması noktasından, bu parça çok ehemmiyetli ve merhum ağabeyin Risale-i Nur’u nasıl anladığının parlak bir misalidir. Şöyle ki:
“Üstadımız, Esma-i Hüsnadan İsm-i Bedi’a mazhariyetten, telifi olan Risale-i Nur, kelimat-ı bedîa ve tabirat-ı garibe ile müzeyyen olması… hem tercüme olunacak kelimat-ı arabiyede Üstadımız yalnız lügatçe sathî manaları düşünmeyip belki gayet geniş ve pek kudsî olan iman ve Kur’an hakikatlarını nazara alarak gayet harika deliller, zahir bürhanlar, kat’i hüccetler isbat ve beyan ettiğinden o kelimet, ifade edip baktıkları külli hakikatlardan, kudsi manalardan birer ulviyyet, birer külliyet kesbetmesi… hem Üstadımız eskiden beri fesahat-ı aliye ve belagat-ı fevkalade sahibi olduğüundan, Risale-i Nur belagat ve edebiyetçe pek yüksek bir mevkide bulunması gösteriyor ki, o nurlu kelimatı tercüme etmek imkansızdır.”
Merhum Zübeyr Ağabeyin Risale-i Nur neşrinde gösterdiği en büyük sadakat titizliğini ve en vefakar halet-i ruhiyesini ve samimi telakkisini gösteren ve bildiren ifadeleri Abdülkadir Badıllı naklediyor::
«1969’da Arabi Mesneviyi tab’etmek için teşebbüse geçtiğimizde; aslen Arabça olan Mesnevinin içinde geçen bazı Türkçe kelimelerin Arabçaya tercümesi lazımdır, çünkü bu kitab Arabçadır ve Arabların içinde neşredilecektir, diye merhum Zübeyr Ağabeye mektubla bildirdim. Bu hususta Zübeyr ağabeyden gelen mektub aynen şöyledir:
“Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım. Bugünkü neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri, Üstadımızın harikulade üslup ve belagatını ve hakikatleri ifade sadedinde isti’mal ettiği lügatları aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulanmaktayız. Hem merhum ve muazzez Üstadımızın sağlığında bu hususlarda:
1- Ya sahife sonlarında veya satır içinde lügatların yanına parantez içinde yazılıp yazılmayacağına,
2- Veyahut bir Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere, mübeccel Üstadımız izin vermemiştir. Bir defasında şöyle buyurmuşlardı: “Bu Risale-i Nur’u tahriftir. Bir zaman birisi yapmak istedi, çok zarar verdi. Okuyanlar biraz zahmet çeksinler, lügatlerden arayıp bulsunlar.”
Eğer “şimendüfer, eczahane, santral” gibi lügatler, “Nuriye”de Arabî risalelerin içinde ise; mezkur vazifemize ve hakikata binaen yine değiştirmeyeceğiz. Okuyan zatlar öğrensinler. Eğer Arabçayı okuyacak yeni nesil ise, Yirminci asrın mevki-i muallasından hitab eden Mübelliğ-i Mübin’in, Hadi-i Ekber’in –kim bilir akılların ermediği ne hikmete binaen yazdığı-mevzubahis kelimeler misillu lügatları merak edip öğrenmek şeref-i manevisine yükselsinler.
Hamisen: Eğer Arabîleri başında, eğer başlıklar Türkçe ise yine aynen Türkçe olarak kalsın. Madem Üstadımız o büyük eseri, tekrar tekrar okumuş ve mecmua haline getirmiş olduğu sıralarda o başlıkları aynen bırakmış; bizlerde aynen bırakırız.” Hasta Kardeşiniz Zübeyr
Buraya kadar takdim edilen bir kısım nakil ve beyanlarla Üstad Hazretlerinin Nur’ların sadeleştirilmesine izin ve müsadesi olmadığını, olamayacağını ifadeye çalıştık. Yalnız bizim buradaki cevabî yazımız, Hazreti Üstadı rehber kabul edip ona sadakat gösterenler içindir. Dikkat ve insaf ile mezkûr bedihiyata nazar eden ve Mektubat-ün Nuru okuyan herkes, Hazret-i Üstad’ın bu husustaki temeyülatını yakînen görecektir.
Eğer gençliğin ve nesillerin Nurlardan istifade ve istifazaları cidden arzu ediliyorsa, bunun yolu; Nurların sadeleştirlmesi değil, bil’akis Kur’an-ı Hakim’in bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur’un telifindeki ve şimdiye kadar neşrolan asliyetindeki kudsiyetini muhafaza ile, genç ve körpe dimağlara, berrak gönüllere bu Kur’an nurlarının ulaştırılmasıdır.