Rumeli’ye üçüncü seyahatimiz epey gecikmişti. Daha önceleri bizi oraya gitmeye teşvik eden Yakup abimiz ahirete göç ettiğinden, biraz da ağırdan alıyorduk. Şartlar da geciktiriyordu. Nihayet Ramazan Ayı arafesinde Ahmed Aytimur ağabeyimizin akşam telefonundan sonra hemen ertesi sabah Rumeli’ye doğru yola revan olduk.
Normal geçen yedi saatlik yolculuktan sonra ilk durağımız olan Gümülcine’ye vardık. Onca yaşına rağmen Medrese Eski Müdürü Müezzin Hasan Efendi, Mehmet Yakup Efendi, Muallim Hasan Efendi ve fedakâr İbrahim kardeşimizin bizlerleri beklediğini gördük ve hasretle kucaklaştık. Hep birlikte yeni açılan dershaneye vardık. Sonra akşam İskeçe’den gelen kardeşlerimizle beraber gece yarısına kadar sohbetler ettik.
Ertesi gün merkez camiinde (Yeni Cami) öğlen namazı için buluştuk. Namazı müteakip Gümülcine Müftüsü Hafız Cemal Efendi’yi ziyaret ettik. Müftü Efendi tam bir Osmanlı bakiyesi.. Âlim, fâzıl bir insan..
Kendisi Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat kitabında “Avrupa’daki Nur Talebelerinden bir gurup Hocalarıyla bir arada” diye yazılan mektubun resmindeki talebelerinden bugün hayatta kalanlardan birisi olan Müftü Efendidir. Kendisiyle bir hayli sohbet ettik. Muhterem Ahmet Abimizin Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta kalan varislerinden ve has talebelerinden biri olduğunu duyduğunda, Müftü Efendinin şaşkın hali görülmeye değerdi. Ahmet Abimiz kendini tanıttırmaktan nihayet derece içtinap ediyordu. Müftü Efendiye iltifatlar ve hürmetler ediyordu. Müftü Efendi kendisine bu kadar hürmet eden bu zatın kim olduğunu duyduğunda manzara tersine dönüyordu. Müftü Efendi Nurlara aşık ve Üstada çok hürmetkâr bir insan.. Hocaları merhum Hafız Ali Reşad ile alakalı çok hatırlar anlattı. Sonra veda edip ayrıldık.
Gümülcine’de ve bazı yerlerde eski dışişleri bakanlığı kalıntılarının halkçılık ve ırkçılık damarlarından bazı şikâyetler de duyduk. İnşaallah yeni hükümet bütün bu arızaları ve devlet adına problem çıkaranları temizler.
Akşam İskeçe’ye vardık. Kısa bir duraktan sonra Muharrem, Nuri kardeşlerle Rodop dağlarına tırmanya başladık. Onlarca müslümanın oturduğu köylerden geçtik. Maşaallah İslamî şeaireye buralarda fevkalade riayet ediyorlar. Kadınlar külliyen tesettürlü, camileri bakımlı ve aktif, gençler dini ilimlerin öğrenilmesinde gayretli çalışıyorlar. Nihayet derse iştirak edeceğimiz Paşevik köyüne vardık. Akşam namazını camide kıldıktan sonra cemaatın bir kısmı ile ve imam da dâhil olarak, Avrupa’nın bu bölgesindeki ilk mülk dershanesine gittik. İki sene evvel geldiğimizde sadece bir kahve içip ayrıldığımız bu köyde Recep kardeşimizin ve hanımının himmetleriye yapılan bu dershanede ders yaptık. Ahmet Abimiz kısa bir izahatta bulundular. Hoparlör sistemiye dersi alt kattaki hanımlar taifesi de dinlediler.
Balkanların zirvesi sayılan yüksek tepelerine Yatsı namazı için çıktığımızda soğuktan üstümüze birşeyler almak ihtiyacı hissettik. Namazda cami neredeyse tam dolu idi. Bölge halkı namaza çok ehemmiyet veriyor. Bazı yerler gibi camiye sadece yaşlılar gelmiyor. Gençler, çocuklar her vakit namazını camide eda ediyorlar. Onlara da veda ettiğimizde saat gece yarısını geçmişti.
O geceyi İskeçede geçirdikten sonra sabah Gümülcine’den gelen kardeşlerle beraber yapılan kahvaltıdan sonra İstanbula doğru yola çıktığımızda vakit öğleye yaklaşıyordu.
Oradaki kardeşler de, akşamki Selanik dersine katılmak için Selanike doğru gidiyorlardı. Biz de: “Bekle Selanik geleceğiz” diyerek ayrıldık. Nurların Rumeli bostanını suladığını ve çiçeklerinin açmaya başladığını görmüştük. Merhaba Rumeli…