Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur eserlerinin bu memleketin en ehemmiyetli meselesi olduğunu bildirir. Risaleleri gerek yasaklamak, gerekse “hulul planıyla” esasatını bozmak hangisi olursa olsun gayretullaha dokunur. İşte enson ”Paralel Yapı” denilen gurubun başına gelen olaylar kendilerine ait bir yayınevinde Risaleleri tahrif ederek yayınlamalarından sonra olmuştur. Eskiden gizli din düşmanları Risale-i Nurları yasaklamakla mani olmaya çalışırlardı. Şİmdi ise güya risaleyi daha iyi anlayacağız diye Risalelerin asliyetini bozarak ve bir nevi ‘kuşa çevirerek’ yayınlamaktadırlar. Bu hareketin yasaklamaktan farkı yoktur. Hatta bir yönden daha sinsice ve daha tehlikeli bir suikasttır. Madem Nur talebeleri bunların tahrifatına mani olamamışsa, milletin menfaatini düşünen hükümet bu tahrife mani olmalıdır. Risalelerin orijinal basımını milletin menfaati için sağlamalıdır.
Her ne kadar bütün Nur Talebeleri bu meselede tam ittifakla yanlış olduğunu söylemişler ve Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta kalan varisleri tam ittifakla karşı çıkmışlarsa da bu mukabele yeterli olamamış ve adete gözü dönmüş gibi hareket eden bu gurup tahrifatlarına devam etmişlerdir.
Eğer bu neşriyatı yapan “Ufuk Yayınları” ve bağlı oldukları Türkiye çapında hatta dünya çapında tanınan gurupları, Risale-i Nur kitaplarını tahrif ve değiştirme işinden vazgeçmezlerse ve mevcut tahrif ettikleri Risale-i Nur Külliyatının ana gövdesi sayılan “Sözler” kitabını ve dört ana kitabından biri olan “Lem’alar” kitabını ve şimdi de ”Mektubat” kitabını tamamen piyasadan çekmezlerse bu işi yapanların ve sebeb olanların başına çok dehşetli belalar gelecek, hem de bir kısım masumlara yazık olacaktır.
Bu babda risalelerde çok bahisler vardır. 1943 Adapazarı zelzelesi münasebetiyele o belanın manevi bir sebebini Üstad Hazretleri şöyle açıklar:
“Risale-i Nur’a muarız bir hocanın bütün hasılatını mahveden dolu o muarıza has kalması, başkasına ilişmemesi bir derece kanaat verir ki; ekser vilayetlere giren ve Adapazar’a girmeyen Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan tesettür şiarını bu derece açık ihanetiyle, Risale-i Nur onların yardımlarına koşmamış diye, yalnız bu hâdiseye baktım.” Kastamonu Lahikası ( 262 )
“Risale-i Nur’a ilişenler kat’iyyen bilsinler ki; onların ilişmesi, anarşilik hesabına vatan ve millete ve asayişe düşmanlıktır.” Kastamonu Lahikası (241)
Risalelerin tesirini kırmak için sadeleştiriyorlarsa işi teşvik ediliyorsa boşuna uğraşmamaları lazım geldiği şöyle beyan ediliyor:
“Ey bu millet ve vatanı seven kardeşler! Evet o münafıkların dedikleri gibi, nüfuz var. Fakat benim değil, belki Risale-i Nur’undur. Ve o kırılmaz, ona iliştikçe kuvvetleşir. Ve millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit istimal edilmemiş ve edilmez ve edilemez. İki adliye, on sene fasıla ile şiddetli ve hiddetli yirmi senelik evrakımı tedkikat neticesinde, bir hakikî sebeb cezamıza bulmaması, bu davaya cerhedilmez bir şahiddir.
Evet eserler tesirlidir. Fakat millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüzbin adama kuvvetli iman-ı tahkikî dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir.” Emirdağ Lahikası-1 (18)
Memlekette umumi bir korku havası olacağı şöyle ifade ediliyor:
“Hem ne vakit Risale-i Nur’a ilişilmişse, bir nevi umumî korku başlamış görüyoruz. Demek bu vatanın belalardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat’î vesiledir. Madem böyledir, millet ve vatanı sevenler Risale-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.” Emirdağ Lahikası-1 ( 25 )
Bu gelen ifade de çok net ve kesindir. Hangi maslahat, hangi gerekçe olursa olsun Risale-i Nur’a dokunmak bir nevi Kur’ana dokunmaktır. Dokunanın eli kırılacağı, dili kurayacağını bildiren bu bahis gerçekten insanı ürpertiyor. Bu işi iyi niyetle yaptığın zannedenler namına dehşet bir durum. Şöyle ki:
“Risale-i Nur Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ kavl-i şerifinin îma ve işaratından şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, “Risale-i Nur”, Türkçe’de, lisan üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dair işaret-i Kur’aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.” Emirdağ Lahikası-1 (99)
Risaleye ilişenleri tehdit eden ve bu iş yapanların hem içte hem dışta mihraklar olduğunu beyan eden bahis te şöyledir:
“Çünki, şimdiye kadar çok tecrübelerle Risale-i Nur’un serbest intişarıyla belaların ref’i ve ona ilişmek ve susturulmakla belaların gelmesi sabit olmuş. Hattâ mahkemede isbat edilmiş. Anlaşılıyor ki; bu bahar fırtınasında iki haricî, iki dâhilî dört cereyan, herbiri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa’ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşâallah yakında ref’ olur.” Emirdağ Lahikası-1 (230)
Hükümet bu ilişenlere mani olmalıdır.
“Risale-i Nur’un neşri her tarafta kanaat-ı tâmme verdi ki, Demokratlar dine taraftardırlar. Şimdi bir risaleye ilişmek; vatan, millet maslahatına tamamen zıddır.” Emirdağ Lahikası-2 (243)
Risaleleri bu tarzda tahrif etmenin neticesinde -başka bir sebebten- meydana gelen ve umumi bir korku veren “Kömür Madeni Patlaması, Deprem” gibi olaylar ders vermeli ve Risale-i Nura ilişilmemelidir.
“Hem ne vakit Risale-i Nur’a ilişilmişse, bir nevi umumî korku başlamış görüyoruz. Demek bu vatanın belalardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat’î vesiledir. Madem böyledir, millet ve vatanı sevenler Risale-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.” Emirdağ Lahikası-1 (25)
Risale-i Nur eserlerinin orijinal hali bu memleketin sigortası hükmündedir. Bunu ifade edeen bir bahis şöyledir:
“Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine belaların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belayı def’ediyor, onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semavî ve arzî belaların def’ine çok emareler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’anın işaretiyle tahakkuk etmiş.”Emirdağ Lahikası-1 (33)
Risale-i Nurlar her iki deccalden gelen belaları def eder. Hem de İslam âleminin bu millete ve bu vatana müsbet bakmasına bir vesiledir.
“Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli manevî belayı def’etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli beladan birisi: Hristiyan dinini mağlub eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilasına karşı Risale-in Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’anî vazifesini görebilir.
Ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.
Ben dünyanın halini bilmiyorum, fakat Avrupa’da istilakârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatları bir kal’a olduğu gibi; âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeğe vesile olan bir mu’cize-i Kur’aniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.” Emirdağ Lahikası-1 (102)
“Şimdi nasıl sadaka belayı def’ediyor, öyle de: Risale-i Nur, bu memlekette belanın def’ine vesile olduğu çok hâdiselerle tahakkuk etmiş. Bu defa da Risale-i Nur’a hücum edildiğinin aynı zamanda bu yangın belasının gelmesi, Risale-i Nur belanın def’ine vesile olduğunu isbat ediyor.”Emirdağ Lahikası-1 (288)
Risale-i Nurların bu tokatlarda kullanılmayacağını fakat ne şekilde olursa olsun ilişenlerin tokat yiyeceğini bildiren bir bahis de şöyledir:
“Risale-i Nur’a ilişenler tokatlar yerler, yüzer vukuat şahiddir. Fakat Risale-i Nur tokatlarda istimal edilmez ve niyet ve kasd ile tokatlar gelmez. Çünki sırr-ı ihlas ve sırr-ı ubudiyete münafîdir. Bizler, bize zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risale-i Nur’da istihdam eden Rabbimize havale ediyoruz.” Kastamonu Lahikası (262)
Hülasa: Risale-i Nurlar bu memleketin manevi halaskârıdır. Ve inşaallah 2080 li yıllara kadar hakimane hizmeti devam edecektir. Ta kıyamete kadar da bir nevi perde altında hizmeti devam edecektir. Üstadımız Hazretleri böyle buyurmaktadır. Bizler de öyle inanıyoruz. Geniş dairede dine hizmet etmek isteyenler, Risale-i Nurlardan anlayabildikleri ve tatbik ettikleri nisbetinde istifade etmelidirler. Fakat hadlerini aşmadan aslına dokunmadan ve hürmet içinde bunları yapmalıdırlar. Çünkü bu asrın ve gelecek asrın yeğane söz sahibi Risale-i Nurlardır. Ancak talebe olsunlar. Kimse boşuna başka makamlara (İsevilik yani İsa (as) vazifesi veya vazifedarı ve Mehdilik yani Mehdi’nin İkinci, Üçüncü vazifesi veya vazifedarı gibi sahalara heveslenmesin..O gibi vazifeler ehillerince yapılır . Hem istenmez verilir. Hem vukuundan sonra bilinir. Bazı çocuk akıllı hocaların ve yanındaki bir kısım etbaının arzularıyla olmaz. Boşuna milleti ve devleti meşgul etmeyiniz. Vesselam…