1908 II.Meşrutiyet Hürriyet hareketinden az evvel İstanbul’a gelen Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Hürriyetin ilanına çeşitli vesilelerle katkıda bulunmuştur. Bunu başta Abdülhamid Hana iletmek, padişahla bizzat görüşmek ve çareleri kendisine söylemek istemiştir. Fakat Padişahın etrafını çevreleyen müstebit paşalar bu görüşmeyi engellemişlerdir. Bunun üzerine Yıldız Sarayı mabeynine müracaat ederek memlekete ve millete ait düşündüğü çareleri, bugünün özel kalemi sayılan “mabeyne” vermiştir. Maalesef bu müracaat gereken alakayı görmemiş, hatta Bediüzzaman Hazretleri bundan dolayı takibata uğramıştır.
Bediüzzaman Hazretleri sonra o zamanın hürriyet mücadelesi veren mühim şahsiyetleri ile birlikte çeşitli ittifaklar yapmıştır. Hatta hürriyet mücadelesinin mühim bir merkezi sayılan Selanik’e gitmiş, Hürriyet Meydanında “Hürriyete Hitap” başlıklı nutku okumuştur. Kısa sürede, 1908 Temmuzunda hürriyet ilan edilmiş, meşruti hükümetler kurulmuş büyük bir ümitle bu hürriyet devrinde güzellikler görünmeye başlanmıştır. Fakat bazıları çeşitli fitnelere alet olarak süreci akamete uğratmışlardır.
1909 31 Martına gelirken durum gerginleşmiş gizli düşmanlar menfi faaliyetlerini arttırmışlardır. İttihatçılar da yavaş yavaş hürriyetçi çizgiden uzaklaşarak, istibdadı particilik olarak uygulamaya meyletmişlerdir. Bu durum karşısında Bediüzzaman Hazretleri de bunlarla beraberlik yapılamayacağını ifade ederek tavrını net olarak ortaya koymuştur. Volkan Gazetesi 29 Mart 1325 / 11 Nisan 1909 yayınlanan “Lemeân-ı Hakikat ve İzâle-i Şübehât” adlı makalesinde der ki:
“Vehim: Sen Selânik’te İttihad ve Terakki ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?..
İrşâd: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim. Lâkin bazılar bizden ayrıldılar. Bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinde şüphem yoktur.. Fakat mukabillerinde garaz hissettiler. Onlar da tabiî garaza ittiba’ ettiler.
Şimdi İttihad-ı Muhammedî ünvanı altına girmek ve ahalinin tenvîr-i efkârına hizmet etmek için Şeriât onları dâvet eder.
Fikrimce birçok ehl-i hamiyet inkılabımızı kanlı zannettiğinden; ağraz-ı nefsaniyeden kin ve husûmet ve inad gibi manevî silahları tedârik etmişti. Şimdi inkılâb kansız olduğundan ve bazı ehl-i garazın onların ağrazını uyandırdıklarından; o mânevi silahlar ki, Meşrutiyetin istihsaline sebep iken, şimdi ahlâk-ı rezîle ve fikr-i intikama tahavvül ile meşrutiyet aleyhine müdhiş bir silah olmuş.
Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben Selânik’te Meydan-ı Hürriyette okuduğum nutuk ile i’lân ettiğim mesleğimi şimdi de onu takib ediyorum.. Ki İ’lâ-yı şevket-i İslâmiye ve İ’lâ-yı Kelimetullahın vasıtası olan Meşrûta-i meşru’ayı Şeriat dairesinde idamesine çalışıyorum.” (Asar-ı Bediyye sh: 531)
Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı, mücadelesi herkes için, hususan talebeleri için örnek alınacak binlerle hadiselerle doludur. Şimdi de “filan vakitte filan filan siyasileri dine hizmetleri ve demokratlıkları için desteklemiştik” diyorlar. Buraya kadar tamam da şimdi “ne olurlarsa olsunlar ila nihaye destekleyeceğiz” diyorlar. Şimdi, o siyasiler senin çizginden ayrılmışsa, demokratlığı değil de, istibdadı, çeteciliği, kemalizmi destekliyorsa ve o çizgide oluyorsa ve “Atatürkün en son çizgisi Celal Bayar’dır. Demokrat Parti de o çizgidedir, yol budur” diyorsa, sen onları değil, onlar seni terk etmiş demektir.
Aynı kaideyi Demokrat Partiye de tatbik eden Bediüzzaman Hazretleri der ki: “Yapacağınız hizmete ve mezkûr hakikatı kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceğiz.” Emirdağ Lahikası-2 ( 174 ) İşte Üstad Hazretlerinin metodu budur.