HALKÇILARIN (CHP) YAPTIĞI TAHRİBAT TAMİR EDİLMELİDİR
Bediüzzaman Hazretlerinin Hükümetten isteği;
BÜTÜN OKULLARDA DİN DERSLERİ OKUTULMALIDIR
25 yıl istibdad-ı mutlak devrinde (1925-1950) zamanın hükümetini muhatap almayan Bediüzzaman Hazretleri, 1950 seçimlerinde milletin reyleriyle iktidara gelen ve “Ahrar” denilen Demokrat Partinin dindar kısmına bazı ikaz ve tavsiyelerde bulunmuştur. Üstad Hazretlerinin bu isteği, sadece o zamanki iktidar partisinden değildir. O manadaki daha sonra gelenler ve şimdiki iktidar partisi ve daha sonra gelecekler de buna dahildir.
Bu anlamdaki Demokratlara ilgisinin sebebini de Üstad şöyle açıklamıştır:
“Biz, dini siyasete âlet değil, belki rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye, hattâ dünyaya ve saltanata âlet etmemek bizim esas mesleğimiz olduğundan, düşmanlarımızca da tahakkuk etmiş ki: Üç senedir üç çuvaldan ziyade dosyalarımızı garazkârane tedkik ettikleri halde, bizi mahkûm edemiyorlar. Verdikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamıyorlar ki, Temyiz o hükmü bozdu.
Evet biz dini siyasete âlet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbane dinsizliğe âlet edenlere karşı; bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat’iyye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır ki, üçyüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmağa sebeb olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenlere, siyaseti asabiyetle dinsizliğe âlet etmelerine mukabil; biz de siyaseti dine âlet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin saadetine çalışmışız. Said Nursî” (Em:17)
HALKÇILARIN (CHP) YAPTIĞI TAHRİBAT TAMİR EDİLMELİDİR
Din düşmanlığı yapılan devirlerdeki icraatları tamir etmek yeni hükümetin görevidir. Bu hakikatı Üstad Hazretleri şöyle ifade eder:
“Demokratların zamanında madem Ezan-ı Muhammedî ve din dersleri gibi şeair-i İslâmiye ile Kur’ana hizmet ve eskilerin Kur’an zararına tahribatları tamire başlanılmış.” (Em:24)
NUR DERSHANELERİNİN OKULLARLA ALÂKADAR OLMASI LAZIMDIR
“Elbette bizlere lâzım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılma ve izin verilmesine binaen, Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır.
Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir mes’elesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlarının izahı olduğu için; hem ilim, (..) hem marifet, hem ibadettir. Eski medreselerde beş-on seneye mukabil, inşâallah Nur medreseleri beş-on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.
Ve hem hükûmet ve millet ve vatan, hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok faidesi bulunan bu Kur’an lemaatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nur’a değil ilişmek, tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki; geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belalara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.” (E:249)
DİN DERSLERİNE TARAFTAR OLMAK ŞEAİRDENDİR
Memleketimizdeki dini hayatın yeniden canlanmasında büyük emekleri geçen Üstad Said Nursi Hazretleri, din düşmanlarının hücumuna maruz kalmış, Halkçı iktidarlar zamanında hapishanelerde yatmış ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmıştır. Aynı zihniyetin tertipleriyle Demokratlar zamanında da mahkemelere verilmiş, fakat beraat etmiştir.
1952 de İstabulda Gençlik Rehberi kitabının basılması münasebetiyle mahkeme edilmiştir. Bu kitabı inceleyen bilirkişi heyetinin yazdığı rapora Üstadın verdiği cevapların bir kısmı meselemize ışık tutar mahiyettedir. Şöyle ki:
İkincisi: "Dinî tedrisata taraftar olmak bir suç gösterilmiş."
Buna karşı deriz: Dünyada buna suç diyen hiç bir ehl-i iman bulunmaz. Hususan hapisteki olanlar içindeki bîçarelere teselli suretinde ders vermiş. Tedrisata taraftarlığını o zaman söylemiş. Bu ise o cümleyi de, bütün bütün manasız olduğunu gösterir.
Hattâ hapisteki üçyüz adamın az bir zamanda Risale-i Nur’la ıslah olması, cinayetlerden tövbe ederek ve bütün onlar namaz kılmaları, alâkadar memurların nazar-ı dikkatlerini celbetmiş.
O memurlar bir kısmı demişler: "Onbeş sene hapiste kalmasının faidesi kadar, onbeş hafta Risale-i Nur faide vermiş." Bunu hapisteki Rehber’i yazana söylemişler. Müellifi de demiş: Yüz otuz kitabdan ibaret olan Risale-i Nur ve onun küçük bir parçası olan Rehber’i, tamamıyla olmasa da okuyan adam, elbette onbeş sene hapisteki cezadan, medresede ders okumak kadar istifade eder, ıslah-ı hal eder, fenalıklardan tövbe eder. Acaba böyle bir temenni, bir teşvik ve beni hapse sokanlar da, tasdik ettikleri halde suç olabilir mi?
Üçüncüsü: "Tesettür ve terbiye-i İslâmiye taraftarıdır" diye suç göstermiş.
Bu ise hem Eskişehir, hem Denizli, hem Afyon’da, hem Afyon’un mahkemesinin kararnamesinde de neşredildiği gibi, onbeş sene evvel Eskişehir’de tesettür taraftarlığım için mahkeme bana ilişmiş. Ben de hem mahkemeye, hem Mahkeme-i Temyiz’e bu cevabı vermişim:
Bin üçyüz elli senede ve her asırda üçyüz elli milyon müslümanların kudsî bir düstur-u hayat-ı içtimaîsi ve üçyüz elli bin tefsirin manalarının ittifaklarına iktidaen ve bin üçyüz elli senede geçmiş ecdadlarımızın itikadlarına ittibaen tesettür hakkındaki bir âyet-i kerimeyi tefsir eden bir adamı ittiham eden, elbette zemin yüzünde adalet varsa, bu ittihamı şiddetle reddeder ve o ittihama göre hüküm verilse nakz ve reddedecek.
Bu âyet-i kerimenin tesettür emri kadınlara büyük bir merhamet olduğunu ve kadınları sefaletten kurtardığını, Risale-i Nur kat’î isbat ettiği gibi, Sebilürreşad’ın 115. sayısındaki: "Ehl-i iman âhiret hemşirelerime" ünvanı olan bir makalem isbat eder.” (Em:132)
Merhum Eşref Edip Üstadla yaptığı mülakatın sonunda diyor ki:
“– Mahkemede sıkıldınız mı? diye sordum.
Dinî tedrisata, kadınlarımızın, muhterem hemşirelerimizin terbiye-i İslâmiye dairesinde iffet ve şereflerini muhafaza etmelerine taraftar olmanın bir suç olduğuna dair kanunlarda bir madde var mı?
"Kalbe gelen hakikat" gibi tâbirleri de şahsî nüfuz temini maksadına delil göstermelerinin mânasını da bu ilimle, hukukla meşgul doçentlerden sorarım.
Üstadla görüşmemiz çok uzamıştı. Müsaade alıp ayrıldığım zaman vakit hayli geçmişti.
1952
Görüldüğü gibi gerek 1923-1950 arası, gerek -kısmen hafiflese de- 1950 den bugünlere kadar din düşmanlarının hedefi değişmemiştir. Müslümanlara yapılan isnadlar aynıdır. Biz de büyük mücahid Üstad Bediüzzaman Hazretlerini rehber yapmalıyız ki, İnşallah dine gelen musibetten kurtulalım.