MÜSLÜMANLARIN BAŞARISINI HAZMEDEMEYENLERE KUR’AN DER Kİ:
هَاأَنتُمْ أُوْلاء تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ “İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmezler.”
Ayet, Müslümanların onları sevmedeki hatasını beyan eder.
وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ “Ve siz kitabın hepsine inanırsınız.”
Yani, onlar, siz onların kitabına da inandığınız hâlde yine de sizi sevmezler.
Öyleyse, onlar sizin kitabınıza inanmadıkları hâlde ne diye onları seviyorsunuz?
Ayette “onlar kendi batıl yollarında, sizin hak yolda gösterdiğiniz salâbetten daha tavizsizdirler” şeklinde bir kınama vardır.
وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُواْ آمَنَّا “Onlar sizinle karşılaştıkları zaman ‘amenna’ derler.”
Onların ehl-i imana “amenna” yani “iman ettik” deyişleri münafıkâne ve aldatma gayesi iledir.
وَإِذَا خَلَوْاْ عَضُّواْ عَلَيْكُمُ الأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ “Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar.”
قُلْ مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ “De ki: Öfkenizden ölün!”
Bu ifade, onlara bir bedduadır.
İslâm’ın ve Müslümanların gücünün gittikçe artmasıyla kinlerinin de artıp, kederlerinden ölmelerini ifade eder.
إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Şüphesiz Allah, kalplerde olanı bilendir.”
Dolayısıyla onların içindeki buğzu ve kini de bilmektedir.
Bu ifade onlara söylenen sözün devamı olabilir. Yani, onlara de ki: “Şüphesiz Allah gizlemiş olduğunuz “öfkeden parmakları yemenizden” daha gizli şeyleri de bilir.”
Veya onlara söylenenden hariç de olabilir. Yani, “Bunu onlara söyle ve Seni onların sırlarına muttali kılmama şaşma. Çünkü ben, onların içlerinde sakladıkları en gizli şeyleri de bilirim.”