Münâfıkların Halleri

ZAMANIMIZIN MÜNÂFIKLARINI HALLERİNDEN TANIMAK GEREK

MEDYADAN = GAZETECİLER VE TELEVİZYONCULARDAN MÜFSİDLER

İnsanlar meydan-ı imtihan olan bu dünyaya gönderildikten sonra kendi tercihleriyle iki sınıfa ayrıldı. Biri Allaha ve onun peygamberlerine, kitaplara yani gönderdiği emirlere ve yasaklara ve imanın rükünlerine inananlar; biri de kâfirlerdir. Bu inançsızlardan bir kısmı da münafıklardır ki, bunların İslam için tehlikeleri daha şiddetlidir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri mezkûr hakikati şöyle ifade eder:

“Vakta ki Kur’an-ı Kerim: Birincisi, müttaki mü’minler; ikincisi, inadlı kâfirler; üçüncüsü, iki yüzlü münafıklar olmak üzere insanları üç kısma ayırdı ve aralarında taksimat ve teşkilât yaptı. Ve herbir kısmın sıfâtını ve akibetini beyan etti.” (İşarat-ül İ’caz sh: 92)

İki yüzlü, araya nifak sokan, fitnekâr, hıyanet eden. Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olanlar münafıklardır.

Münafık itikadsızdır, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (A.S.M.) aleyhinde­dir. (Şimdiki bazı zındıklar gibi)» (Emirdağ Lahikası-1 sh:78)

“Münafık, Sure-i Bakara’nın başında tafsil olunduğu üzere, dışı müslüman, içi kâfir olan iki yüzlü müzebziblerdir ki, piyasaya göre tahavvül eder. Her münafık müraîdir. Fakat her müraînin münafık olması lâzım gel­mez. Riya imana muhalif olmayarak yalnız bazı amelde de olabilir.

Asıl münafıklık ise, akidenin hilafına imanda müraîliktir. Bununla bera­ber sırf amelî olan nifak da vardır. Bu cihetle nifak ile riya mütekaribdir.” (Elmalı Tefsiri sh: 4997)

Esas ikiyüzlülükleri iman etmedikleri halde imanlı gibi davranmaktır.

Münafıkların en dikkat edilecek tarafları; biz de müslümanız deyip dinî hakikatları ve ahkâmı kendi gayelerine göre tağyir ve te’vil ederek saf müslümanları aldatmalarıdır.

Münafıklar, cemiyetlerin halet-i içtimaiyesini tahrik ve istismar yoluyla ifsadat yaparlar. Yani cemiyette garaz ve tarafgirlik, hayatperestlik gibi hisleri sinsice tahrik ederler. Sonra da o karışık zemini, menfi maksadlarına âlet ederler. Bu hal, tarih boyunca ta kıyamete kadar münafık­ların kullandıkları fesad planlarıdır.

Kâfirler hakkında Bakara Suresi’nde (6 ve 7) iki âyetiyle iktifa edi­lirken; münafıklar hakkında, 8. ilâ 20.âyete kadar olan 12 âyetle yapılan tahşidata dair bir “sual: Kâfirlerin zemmi hakkında yalnız iki âyetle iktifa edilmiştir. Oniki âyetin hü­lasası ile münafıklar hakkında yapılan itnab neye binaendir?

Elcevab: Münafıklar hakkında itnabı, yani tatvili icab ettiren bir kaç nükte var­dır:

Birincisi: Düşman Meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandı­rıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedid olur. Dahilî olursa, zararı daha azîm olur. Çünki dahilî düşman, kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Haricî düş­man ise; bilakis asabiyeti şiddetlendirir, salabeti arttırır. Ni­fakın cinayeti, İslâm üze­rine pek büyüktür. Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bı­rakan nifaktır. Bunun içindirki, Kur’an-ı Azimüşşan ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve takbihatta bulunmuştur.” (Osmanlıca İşarat-ül İ’caz)

“İmanın zıddı olan nifakın da üç hassası vardır:

Birincisi: Zillettir.

İkincisi: İfsadata meyletmektir.

Üçüncüsü: Başkalarını tahkir etmekle, gururlanıp zevk almaktır.” (Osmanlıca İşarat-ül İ’caz)

“Münafıklar ancak ve yalnız kendilerini aldatırlar” mealinde olan (2:9)

وَمَا يَخْدَعُونَ اِلاَّ اَنْفُسَهُمْ âyeti münasebetiyle sorulan bir “Sual: Bu cümledeki hasrdan anlaşılır ki, onların hud’a ve nifakları İslâmiyete ve âlem-i İslâma zarar vermemiştir. Halbuki âlem-i İslâmın unsurları, onların öldürücü zehir gibi intişar eden nifak şubelerinden gördüğü zararları hiçbir şeyden görmemiştir?

Elcevab: Âlem-i İslâmda görülen zararlar, ancak onların bozulmuş tabi­atların­dan, tefessüh etmiş fıtratlarından, taaffün etmiş vicdanlarından neş’et ve intişar et­miştir. Yoksa onların arzu ve ihtiyarlarıyla yaptıkları hud’a ve hi­lelerin neticesi de­ğildir.

Çünki onların hileleri Cenab-ı Hakk’a, Peygamber-i Zişan’a (A.S.M.) cemaat-ı müslimîne yapılan bir muameledir. Allah o mua­meleye âlimdir. Peygamber-i Zişan da vahiy ile vâkıftır. Cemaat-ı müslimînce de imanî bir şiddet-i zekâ sayesinde o gibi hileler tesettür edip gizli kalamaz. Demek onların âlem-i İslâma vurdukları balta, dönüp kendi başlarını parça­lamıştır. Çünki aldanan cemaat-ı müslimîn değildir. An­cak aldanan, aldatan­dır.” (Osmanlıca İşarat-ül İ’caz)

“İmanın zıddı olan nifakın da üç hassası vardır:

Birincisi: Zillettir.

İkincisi: İfsadata meyletmektir.

Üçüncüsü: Başkalarını tahkir etmekle, gururlanıp zevk almaktır.” (Osmanlıca İşarat-ül İ’caz)

Hem dahilde hem hariçte bulunan ve dinsizliklerini en çok gizle­yebilen en dehşetli münafıklar, Kur’anda şöyle tavsif ediliyor:

“(9:101) وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ اْلاَعْرَابِ Havalinizdeki Arablardan da, yani şehri­niz civarında bulunan Arabilerden de… مُنَافِقُونَ münafıklar vardır. وَمِنْ اَهْلِلْ الْمَدِينَةِ Medine ahalisinden de, bunlarمَرَدُواعَلَىالنِّفَاقِ münafık­lıkta temerrüd et­miş..

Öyle ki, لاَ تَعْلَمُهُمْ sen bile onları bilemezsin; şahısla­rını, isimlerini, neseblerini bilmez değil, münafık olduklarını gizlemeğe, takıyye yapmaya, töhmet mevkilerin­den kaçınıp yağ gibi suyun yüzüne çık­mağa öyle alışmışlardır ki, hallerini senden, senin o yüksek dirayet ve ferase­tinden bile gizleyebilirler de vahiy nazil ol­mayınca münafıklıklarını kat’iyyen bilemezsin. نَحْنُ نَعْلَمُهُمْOnları biz biliriz.

سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ Biz onları muhakkak iki kerre ta’zib edeceğiz..

ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلَى عَذَابٍ عَظِيمٍ sonra da azîm bir azaba reddolunacaklardır. Ki bu da kıyamette müebbeden azab-ı nardadır…” (Elmalı Tefsiri sh: 2610)

Hem yine münafıkların bazı haberleri menfi maksadlarına göre tahrif ederek veya uydurma ve yalan haberlerle efkâr-ı ammeyi şaşırtan ve yanlış yollara tahrik eden neşriyatlarından da Kur’an mü’minleri ikaz ediyor.

Meselâ: “ (4:83) بِهِ وَاِذَا جَاءَ هُمْ اَمْرٌ مِنَ اْلاَمْنِ اَوِالْخَوْفِ اَذَا عُوا Bir de kendilerine emniyet veya havfe müteallik tatlı veya acı bir emir, bir ha­ber, bir şey geldi mi, hemen neşr ü ifşa ediveriyorlar; doğru mu değil mi, menafi-i umumiyet nokta-i nazarından neşri caiz mi düşünmeden, da­nışmadan işaa ediyor­lar. Burada gazetecilerin de hallerine temas eden bir ih­tar vardır.

وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ اِلَى اُولِى اْلاَمْرِBunlar da işittikleri haberi Peygam­ber’e ve ulü-l emre yani o işe salahiyyet ve ihtisası bulunan zevata veya ümeraya redd ü irca’ etseler, danışsalar veya havale eyleseler, لَعَلِمَهُمُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ onu içlerinden malumat ve tecrübeleri, hüsn-ü nazar ve basiretleri sayesinde istinbat u istihrac edebilecek olanlar her halde bilirler, ne yapılacağını anlar anlatırlardı.” (Elmalı Tefsiri sh: 1402)

Mezkûr âyetten anlaşılıyor ki bir ilim heyeti., yani şûra-i İslâm mercii bulunmalı ve neşriyat vasıtalarını sansür etmeli veya mühim haberle­rin neşrinde na­şirler, bu şûraya müracaat edip neşir izni almalıdırlar. Zira ef­kâr-ı ammeyi teşviş eden ve maslahat-ı umumiyeye zarar veren fikir ve ha­berler neşretmek, hukuk-u ümmete tecavüz mahiyetindedir.

“Ey müslümanlar, (4:83) وَلوْ لاَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ sizin üzeri­nizdeki Allah’ın bu fazl ü rahmeti yani böyle peygamber ve istinbata muktedir ehl-i ilm ulü-l emr ile tarîk-ı hakka irşad ve hidayeti olmasa, لاَ تَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلاَّ قَلِيلاً muhakkak ki siz ekseriyetle şeytana, şeytan gibi mü­nafıklara uyardınız, onların aldatıcı re’y ü fikirlerine tabi olur, fena yollara sürükle­nirdiniz, uymadığınız husus veya uymayan rical pek az olurdu.” (Elmalı Tefsiri sh: 1405)

İşte bu hakikat gösterir ki, hakiki mü’min hidayete ermek için sadakatla dinî düsturlara bağlı kalır, dinde beşerî anlayışlara iltifat etmez.

“Emnn ü asayişi, ahlâk ve huzuru ihlal ve ifsad edenlere karşı celal ve azametle buyuruluyor ki: (33:60) لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ celalim hakkı için söylerim ki: Eğer vazgeç­mezlerse o münafıklar münafıklıktan وَالَّذِينَ فِى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ve o kalblerinde maraz bulunanlar وَالْمُرْجِفُونَ فِىاْلمَدِينَةِ ve şehirde eracif neşredenler..

Aslında zelzele manasına olan “recfe”den me’huz olarak ortalığı sarsacak tahrikât yapmak demektir ki, fiilî de olur, kavlî de. Bundan dolayı yalan yanlış uydurma havadisler neşretmeğe ircaf denildiği gibi o yol­daki yalanlara da eracif denilir. Bunu yapanlar içinde münafıklar dahi varsa da ayrıca zikrolunması daha başkalarını da göstermiş oluyor ki, Medine ve civarındaki Yahudilerdir. Bütün bunlar akıllarını başlarına alıp bu fena huy­lardan tevbekâr olarak bu yaptıklarından vazgeçmezlerse لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ aza­met-i şanımla mutlak ve muhakkak seni onlara iğra ederim-musallat kılar, saldırtırım…” (Elmalı Tefsiri sh: 3929)

O halde mü’minler, münafıkların beyan edilen planlarından müteyakkız olup, neşriyatlarına aldanmamalıdırlar.

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …