MUKABELE-İ BİLMİSİL CAİZ Mİ?
Âhirzaman olan bu zaman çok acib ve çok garip bir zamandır. Şartları çok değişiktir ve geçmiş hiçbir asra benzemez. Bilhassa hayat-ı içtimaiye denilen toplum olaylarında elbette zamanın müceddidinin verdiği hükümler geçerlidir. Yoksa geçmiş asırların hükümleriyle, bu fitne ve deccaliyet asrının insanlarına hitap etmek, insanları isabetli neticelere götürmez. Nur talebeleri bu düsturlar çerçevesinde idareye karışmamak kararındadırlar. Velevki zulme de uğrasalar, hapse de atılsalar yine de mukabele-i bilmisilde bulunmazlar. Bunun sebebi çok yönlü olarak izah edilmiştir. Nur Talebeleri dinsizliğe karşı, dindarlığa ve dindarlara taraf olan idarecileri ve ehl-i siyaseti destekler. Fakat Nurlar namına katiyyen idareye katılmaz ve karışmazlar. Bu babda çok mektuplar vardır. Biz nümune olarak bu mektubu alıyoruz.
Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
“Risale-i Nur’daki şefkat, vicdan, hakikat, hak, bizi siyasetten men’etmiş. Çünki masumlar belaya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz. Bazı zâtlar bunun izahını istediler. Ben de dedim:
Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş’et eden hodgâmlık ve asabiyet-i unsuriye ve umumî harbden gelen istibdadat-ı askeriye ve dalaletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad meydan almış ki, ehl-i hak hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak, o halette o da ezlem olacak veyahut mağlub kalacak. Çünki mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatasıyla yirmi-otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlub vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle, o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.
İşte Kur’anın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur.
Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herşey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zor ile, icbar ile sükûtumuzu bozdurmak ise; insafa, adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıddır, muhaliftir.
Hülâsa-i kelâm: Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve ehl-i idare ve inzibatın ve adliye ve zabıtanın bizimle uğraşacak hiçbir işleri yoktur. Olsa olsa, dünyada hiçbir hükûmetin müdafaa edemediği ve aklı başında hiçbir insanın hoşlanmadığı küfr-ü mutlak ve dehşetli bir taun-u beşerî ve maddiyyunluktan gelen zındıkanın taassubuyla, bir kısım gizli zındıklar şeytanetiyle bazı resmî memurları aldatarak evhamlandırıp, aleyhimize sevketmek var. Biz de deriz:
Değil böyle birkaç vehhamı, belki dünyayı aleyhimize sevketseler, Kur’anın kuvvetiyle, Allah’ın inayetiyle kaçmayız. O irtidadkâr küfr-ü mutlaka ve o zındıkaya teslim-i silâh etmeyiz!.. Said Nursî” Şualar (292)
Bu zamanın bir hususiyeti olarak bu asırda insan yapısı değişmiştir. Fedakârlık duygusu azalmış, insanların çoğu sadece kendisi hakkında gam çeker hale gelmiştir; fazlaca ırkçılık damarları gelişmiştir; ard arda gelen birinci ve ikinci cihan harpleri askeri öne çıkarmıştır ve asker bu öne çıkmadan dolayı idarede, ekonomide, toplumu dizayn etmede fazla pay almak istemektedir; bir de en önemlisi dinsizlik ve dinin devredışı kalmasından meydana gelen acımasızlık cemiyette hâkimdir. Bu şartlarda maddi mücadele yapılması adeta imkansızdır. Hatta din için maddi mücadelenin manevi mesuliyeti dahi vardır. Maddi mücadele ise, ehline yani müsbet resmi vazifelilere bırakılmıştır.
Bu memleketin vatanperverleri, mezkur düsturları esas edinen Nur talebelerinden daha fazla yararlanmalıdır. Nur Risalelerinin daha çok kitlelere ulaşmasını temin etmelidirler. Hatta Bediüzzaman Hazretlerinin vasiyeti gereğince Diyanet İşleri Başkanlğının yayınlamasına zemin açmalıdırlar. Bu sayede her yerde resmi görevli olarak bulunan cami imamları Risale-i Nurları her mahalle ulaştıracaklar ve halkın eline geçmesine vesile olacaklardır.
Bediüzzaman Hazretleri diyor:
“Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine belaların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belayı def’ediyor, onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semavî ve arzî belaların def’ine çok emareler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’anın işaretiyle tahakkuk etmiş.” Emirdağ Lahikası-1 (33)
Fazla söze gerek yok işte anarşiden, terörden, arzi ve semavi belalardan ve umum musibetlerden kurtulmanın yolu budur. Samimane bu kuvvetten istifade etmek gerekir.