MEDRESET-ÜZ ZEHRA MEDRESESİ (ÜNİVERSİTESİ)
Bediüzzaman Hazretlerinin “ellibeş sene bir gaye-i hayalim ve hayatımın bir neticesi” dediği, Medreset-üz Zehra’nın birinci kısmı, gayr-ı resmi olarak bütün Anadolu’da, İslam dünyasında, hatta yeryüzünde, manevi sahada hizmetini görmüş ve kıyamete kadar da her şart altında görecektir. Bu medresenin maddi sahada dahi meydana çıkması ise, Risalelerde beyan edilen şartlar ve zaman ve zeminde tahakkuk edeceği ifade edilmektedir. Bu düsturlar nazara alınmadan meydana çıkmak, bu güzel projenin akim kalmasına sebeb olur veya arzu edilen maksada muvafık olmayan neticesiz bir iş olur.
Devlet müdahaleleri ve tasarruflarının üstünde olan bu manevi hizmet ve tefeyyüz medreseleri devam etmekle beraber, ittihad-ı İslâm iktidarının hâkimiyeti devrinde, Bediüzzaman hazretlerinin tahakkukunu istediği Medreset-üz Zehra’nın tesis tarihini de şöyle beyan eder:
“Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-asa bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaklar. Sizden şunu rica ederim ki, mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini mezar taşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. (Yani İhtiyar Risalesi’nin Onüçüncü Rica’sında beyan ettiği gibi, Medreset-üz Zehra’nın mekteb-i ibtidaîsi ve Van’ın yekpare taşı olan kal’asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu’da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işaret ederek umumunun bir mezarı ekberi hükmünde olmasına bir alamet olarak o azametli mezara azametli Van kal’ası mezar taşı olmuş. Ey yüz sene sonra gelenler! Şu kal’anın başında bir medrese-i nuriye çiçeğini yapınız.)
Cismen dirilmemiş, fakat ruhen baki ve geniş bir hey’ette yaşayan Medreset-üz Zehra’yı cismanî bir surette bina ediniz, demektir. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147’nci sahifeden ta 157’nci sahifeye kadar Medreset-üz Zehra’nın te’sisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatları yazmış.” (Emirdağ Lahikası-II sh: 110)
“Eski Said’in o rü’ya-yı sadıka gibi olan hiss-i kabl-el vuku’ ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki inşâallah o görüş, yüz sene sonra Nurların ektiği tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geniş daire Nur dairesi olacak, onun yanlış tabirini sahih gösterecek.” (Emirdağ Lahikası-II sh: 112)
Hz. Üstad, bu parçada Medreset-üz Zehra’nın yapılış tarihini açıkça ifade eder yani bu mektub 1950’lerde yazıldığı cihetle 2050’lere tevafuk etmektedir.
“Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” (Kastamonu Lahikası sh: 90)
Yani bu parça İttihad-ı İslam öncesi nifak cereyanını durdurmak kuvveti yeterli olmadığından fiili sahaya çıkmamayı bildirir.
Şu kısımda mevzumuzla alakalıdır:
“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir.” (Mektubat sh: 57)
Demek mağlubiyet devresi, İsevî ve İslam ittifakına kadar devam eder.
Aynı meseleyi teyid eden kısımlar bir hayli çoktur fakat yukarıdaki ifadeler katiyeti beyan ettiklerinden yeterli görüldü. Bu şark üniversitesinin özellkleri çoktur. Fakat biz sadece bir örnek vermekle iktifa ediyoruz. Şöyle ki:
“Bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfî ırkçılık ifsad etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ Kur’anın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikıyla tam musalaha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mekteb ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin.” (Emirdağ Lahikası-ll sh: 223)
Demek bu üniversitede İslam esasları temel alınmalı ve İslam hakikatları çerçevesinde ve müzahrafatlardan temizlemiş müfredat yapılmalı.
Yoksa devletin anayasasında var olan madde ki: “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda” yapılır maddesinin hakimiyetinde Bediüzzaman Hazretlerinin projesi yapılmaz.