KÜRT VE ERMENİ –SÖZDE- İTTİFAKI
VE
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’IN KÜRTLER ADINA CEVABI
Birinci Cihan Harbi ve mütareke yıllarından sonra Osmanlının mağlubiyeti ve Osmanlı üzerine pazarlıkların yapıldığı devrede (1920), İngiliz Dışişleri Bakanlığının marifetiyle, güya Kürd ve Ermeni temsilcileri Paris’te bir araya getirilir.
Görüşmelere Kürtleri temsilen Şerif Paşa, Ermenileri temsilen de Bogos Nubar Paşa katılır. Müzakereler 20 Kasım 1919’da anlaşmayla sonuçlanır. Taraflar imzaladıkları metni aynı gün Paris Barış Konferansı’na sunarlar. Anlaşmanın maddeleri şunlardı:
1- Kürtler ve Ermeniler ortak istek ve çıkarlara sahiptirler,
2- İki kesim de Osmanlı Devleti’nden bağımsızlık talep etmektedirler,
3- Mandater bir devletin –taraflar bu devletin İngiltere olmasını istemekteydiler- yönetimi altında birleşik bağımsız bir Ermenistan ve Kürdistan meydana getirilecektir,
İki devletin sınırlarının Konferans tarafından belirlenmesi ilke olarak benimsenmiştir,
5- Taraflar her iki devletin sınırları içerisinde kalan azınlıkların haklarını teminat altına almayı kabul etmektedirler.
Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşa anlaşmayla bir yandan Ermeni isteklerini kabul ederken, diğer yandan da Kürd Devleti’nin Osmanlı Devleti’nden ayrılmasını ve İngiltere’nin idaresi altına girmesini kabul etmekteydi. Böylelikle İngiliz Hükümeti’nin eline hem bölgenin, hem de Osmanlı Devleti’nin geleceğini dilediği gibi şekillendirebilmesi için önemli bir koz verilmiş, hatta hediye edilmiş oluyordu.
İşte tam bu haberin İstanbul’da duyulması üzerine Bediüzzaman Hazretleri Kürdler tarafından muteber iki zatla beraber gazetelere ve efkar-ı ammeye şu açıklamayı yapar:
İkdam Gazetesi, Üstad Bediüzzaman ve iki arkadaşının Şerif Paşa’yı müştereken protesto eden yazılarının başına uzunca bir tarif koymuştur. Biz sadece Üstadın ve arkadaşlarının müşterek protesto yazısını veriyoruz.:
Mart 1920 Sayı: 8273
İkdam Ceride-i Muteberesine!
Evvelki günkü gazeteler, Paris’de Şerif Paşa ile Ermeni heyet-i murahhasası reisi Boğos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir i’tilaf akd edildiğini yazarak, Kürd efkâr-ı umumiyesinden istizahatta bulunuyorlardı.
Dörtbuçuk asırdan beri vahdet-i İslâmiyenin fedakar ve cesur hâdim ve taraftarları olarak yaşamış ve dinî ananesine sadakati gaye-yi hayat bilmiş olan Kürdler; henüz beşyüzbine karib şühedasının kanı kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürlerle anarken; İslâmiyetin zararına olarak, tarihî ve hayatî düşmanlarıyla i’tilafı akdetmek suretiyle; salabet-i diniyeleri hilafında iftirak-cûyane âmâl takib edemezler.
Binaenaleyh, Kürd vicdan-ı millisinin bu tarz tahassüsüne muğayir hareket eden zevatı da tanımazlar.. Ve yegane emelleri de; vahdet-i dinî ve millîlerini muhafaza olduğundan, keyfiyyatın izahına delalet buyurulmasını muhterem gazetenizden istirham ediyoruz.
Sadat-ı Berzenciye’den Dava Vekili: Ahmet Arif
Hizan Sadat-ı Kiramından İhtiyat Binbaşısı: Muhammed Sıddık
Ulema-i Ekrad’dan: Said-i Kürdî”
İkdam Gazetesi Mart 1920 Sayı: 8273
“KÜRDLER VE İSLÂMİYET
Sebil-ür Reşad
17 Mart 1920
Sayı: 461
“…Bu hususda en ziyade söz söylemek salâhiyyetine haiz bulunan ve Kürdlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve celâdet-i İslâmiyesini bihakkın temsil eden ve “Dar-ül Hikmet’il İslâmiye” azasından Kürd eşraf ve mütehayyızanından bulunan fazl-ı şehîr Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki:
Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, vilayat-ı şarkiyede Kürd aşairi rüesası tarafından çekilen telgraflardır. Kürdler camia-i İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıd-ı mahsusa tahtında hareket eden ve Kürdlük namına söz söylemeye selahiyettar olmayan beş on kişiden ibarettir.
Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için beşyüzbin (500.000) kişi feda etmişler ve makam-ı Hilafete olan sadakatlerini, îsar ettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir.
Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince: Ermeniler Vilâyat-ı Şarkiyede ekall-i- kalil derecesinde bulundukları için; asla bir ekseriyet teminine ve ne kemiyyeten, ne de keyfiyyeten Şarkî Anadolu’da iddia-yı temellüke muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar.. Maksadlarına Kürdler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davası ortada kalmayacak ve Şarkî Anadoludaki iftirak âmâli mevki-i fiile çıkmış olacaktı.
İşte, bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve Konferansa takdim olundu. Ermeniler’in maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürdlerin kemiyyeten hal-i ekseriyette bulunduklarını inkar edemeseler bile, keyfiyyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle, Kürdleri bir millet-i tabie haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürd taraftar değillerdir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif oldukları isbat ediyorlar.
Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır.. Çünkü herşeyden evvel Müslümandırlar.. Hem de salabet-i diniyeyi taassub derecesine isal eden hakiki müslümanlardan… Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez.
اَ ْلإِسْلاَمِ جَبَّ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ İslâm, uhuvvet-i İslâmiyeye münafi olan kavmiyyet davasını men’ eder.
Esasen bu, tarihe ait bir şeydir.. Kürdlerin asıl ve nesepleri ne olursa olsun, İslâmdan iftiraka vicdan-ı millîleri asla müsaid değildir. Bununla beraber, Kürdlerin Arap kavm-i necibi ile ırken alâkadar bulunduğu hakâik-i tarihiyedendir.
İslamiyyet, herhangi bir ırkın diğer bir unsur-u İslâm aleyhine olarak menfî surette intibah hasıl etmesini kabul edemez. Binaenaleyh, Kürdleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir iki kulüpte toplanan beş on kişiden ibaret!.. Hakiki Kürdler kimseyi kendilerine vekil-i müdafi’ olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürdlük namına söz söyleyecek ancak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir.
Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor… Kürdler, Ecnebî himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ediyorlar. Eğer Kürdlerin serbesti-i inkişafını düşünmek lazım gelirse; bunu Boğus Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i Aliye düşünür.
Hülâsa: Kürdler bu hususta kimsenin tevassut ve müdahalesine muhtaç değildirler. Seyyid Abdülkadir Efendinin beyanat-ı ma’lumesine gelince: Bu hususta şimdilik bir şey söyleyemem. Bununla beraber, bu beyanatın tahrif edilip edilmediğini bilemiyorum.” (Asar-ı Bediiyye sh: 466-469).
İşte aşikar bir şekilde görülüyor ki, Bediüzzaman Hazretleri, 1919-1920 de Avrupanın desteğindeki Ermeni Planını ortaya çıkarmış, bazı Kürd Aydınlarını ikaz etmiş ve onları İslam Kardeşliği içinde Osmanlı Türkleri ile beraber hareket etmeye çağırmıştır.