Âhirzaman hadiselerinden olan bu bahsin yanlış anlaşılmaması veya bazıların kendi meyillerine göre izah getirmemeleri için, kısaca açıklama yapmak mecburiyeti hasıl olmuştur. İlk defa Risale-i Nur’da yazılan ve duyulan bir meselenin izahının, mutlaka yine Risale-i Nurdan olması gerekir.
Bediüzzaman Hazretlerinin umuma neşretmediği bir risalesinin bir kısmı olan âhirzaman cereyanlarını ve devrelerini; çeşitli kimseler ve neşir organları değişik şekillerde ve kendi nokta-i nazarlarından yayınlamışlardır. Biz bütün külliyatı nazara alarak tahlil ediyoruz ki, gerçeği anlıyabilelim. Metindeki tabirlerin yanına konulan rakamlar, o kavramın altta izahını göstermektedir.
Bediüzzaman Hazretleri diyor:
Nasıl bu cumhuriyet-i İslamiyenin bir kısım reislerine Küçük Deccal (1) namı veriyorsun. Halbuki: Diyanet riyasetindeki mühim ulemalar misillu çok ulemalar onlara tabidir. Onlara duacı sayılır.
Elcevap: Binüçyüzelli (1350) sene evvel Hazret-i Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın bir şakirdi ve esrar-ı Kur’aniyenin dersini bizzat Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’dan alan Hazret-i Ali meşhur ve matbu’ kasidesinde demiş ki: (İşte bu kasidede Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’dan aldığı derse binaen diyor ki:) Huruf-u Arabiye, Acemi yani Frengi hurufuna tebdil edildiği zaman deccali intizar ediniz. (Haşiye)
أَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيراً * بِتَّ بِهَا الأَمِيرُ وَالْفَقِيرَا
وَقُلْ بِأَنَّ الْوَقْتَ بَانَ وَاقْتَرَبْ * فَانْتَظِرُوا الدَّجَّالَ أَغْوَى مَنْ كَذِبَ
ثُمَّ اعْلَمُوا مَعَاشِرَ الإِخْوَانِ * أَنَّ غُوَاةَ آخِرِ الزَّمَانِ
هُمْ عُلَمَاءُ زُوَّقُوا أَفْوَاهَهُمْ * ثُمَّ انْثَنَوْا وَاتَّبَعُوا أَهْوَائَهُمْ
Evet o işi yapan ise; Küçük Deccallardır ki; (1) Büyük Deccalın (2) ileri karakoludur. (3) Hem o zamanın en fenası ulemanın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası ulema-i su’ namı altındaki bir kısım bedbaht ki: Ulemada dini dünyaya satmış adamlardan gelir.
Ben de bu noktaya binaen derim ki: Hangi ulema var ki: Ezan-ı Muhammediyeyi beğenmeyip, ezan yerinde bir şarkıyı kabul etsin. Öyleler alim değil, belki
كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلِ اَسْفَاراً
altında oluyor.
شَانِئَكَ هُوَ اْﻻَبْتَرُ( إِنَّ )
ile binyüzonsekiz (1118) (4) olmakla bu küçük deccallardan yüz sene sonra Büyük Deccala (5) işaret vardır. Nasıl ki; bu geçmiş yüzün (6) iki başında mason komitesinin ve onun bir mukaddimesi olan Yeniçeri içerisine giren fesad komitesi o yüzün iki başındadır. (7) Allah ü A’lem..
Bu gelecek yüzün dahi bu başında bu küçük deccaller (8) komitesi, öteki başında Büyük Deccalın (9) komitesi bulunduğundan إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ااْﻻَبْتَرُ işaret ediyor. Bunun kuvvetli delillerini daha bulamadım. Bu işaretle şimdilik iktifa ediyorum.
رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا
وَاحْفَظْنَا مِنْ شَرِّ النَّفْسِ وَالشَّيْطَانِ وَمِنْ شَرِّ اِلْحَادِى وَالطُّغْيَانِ
(Haşiye) Cayy-ı dikkattir ki: Frengi hurufatını öğrenmek için; Ramazan gecelerinde çoluk ve çocuğa, zengin ve fukaraya dersıne şenaatına işareten kasidede bir nüshada ( بَتَ ) بِتَّ بِهَا الأَمِيرُ وَالْفَقِيرَا yani gece işlemek tabiriyle işaret ediyor.
(Bediüzzaman Said Nursi Rumuzat-ı Semaniyeden)
Burada yazılan ve bir derece kapalı olan bu meseleyi, Risale-i Nur Külliyatının muhtelif yerlerine serpiştirilen ve buradaki remizleri açan başka izahlarına bakıyoruz.
(1)- KÜÇÜK DECCAL: “Küçük Deccal” tabiri İslam merkezinde faaliyet gösterecek deccala bakar. Küçüklüğü, mahiyeti itibariyle değil, coğrafi tesir alanından kinayedir. Bu hakikati Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:
“Hem Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kabil-i nesh olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından, zemin şimdilik onları bırakıp, bunlara hiddet ediyor.” (S:172)
İslâm merkezindeki deccalın farklı olduğu da şöyle ifade edilir:
“İslâmların Deccal‘ı ayrıdır. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik İmam-ı Ali’nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal’ı Süfyan’dır.” (Ş:585)
(2)– BÜYÜK DECCAL: Risale-i Nur Külliyatında, “Kâfirlerin Büyük Deccal’ı ayrıdır.” (Ş:585) şeklindeki ifadeye göre Büyük Deccal’in kafirlerin içinde çıkacağı ve tahrif edilmiş diğer semavi dinleri birinci derece hedef alacağı yazılıdır.
Büyük Deccalin nerede ve ne zaman zuhur edeceğini ve ettiğini Bediüzzaman Hazretleri gayet net olarak açıklamıştır. Şöyle ki: “Büyük Deccal’ın kutb-u şimalî dairesinde ve şimal tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir.” (Ş:586)
“Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e zemin hazır eder.” (Ş:593)
“Lenin’den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccal’ın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.” (Ş:588)
Şualar kitabında izahı bulunan bu meselede “Büyük Deccal”ın kim olduğunu Hz. Üstad gayet net bir şekilde açıklamıştır.
(3)– İLERİ KARAKOL: Yani “Küçük Deccal” olan İslâm Deccalı Süfyan, dünya sulhünun medarı olan İslâmiyetin tahribine çalışmasıyla Büyük Deccalın istilasına zemin hazırlamıştır. Nitekim dinsizliğin dünyayı istilası daha çok İkinci Dünya Harbinden sonra olmuştur.
(4)- DECCAL KOMİTE REİSLERİN EBCED RAKAMI VE ARTI YÜZYIL: Yani ebced hesabiyledir. Hicri veya Rumi tarih değildir. Şöyleki 1017 ebced rakamiyle malum deccaliyetin dört rüknü olan şahıslardan üçüne delalet ediyor..
(5)- 28 ŞUBAT’A : 100 ilavesiyle 1997 lere bakar. “ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ bin dörtyüz onyedi (1417)” (Ş:270) 1417 hicri olarak 1997 miladi senesine tekabül eder, O zamanda Deccal komitesinin Kur’an aleyhine dehşetli bir devresine ve icraatına ve 28 Şubat kararlarına hem manasıyla hem tarihiyle işaret eder. Allah u A’lem..
(6)- GEÇMİŞ YÜZYIL: 1800’lü yılların başından itibaren vukûa gelen hadiselerden bir kaçı: “Nizam-ı Cedid, Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Hareketleri, 93 Rus Harbi meş’umesi, 1898 Yunan Osmanlı Harbi.”
(7)- GEÇMİŞ YÜZYILIN İKİ BAŞI: Her iki deccalin ortaya çıkmasına kadar, hem İslam merkezi olan Osmanlı içinde, hem de büyük Deccal’a zemin hazırlayan dünya devletleri içinde, geçmiş yüz senede İslâm aleyhine dehşetli hazırlıklar yapılmıştır. Kısaca şöyledir:
Evvelen İslam’ın hakimiyetini sağlayan İslam Devletini ortadan kaldırmak için, o asrın bir başını tutan Mason Komitesi içten içe çalışmıştır. “Nizam-ı Cedid- Sebkan-ı Cedid” gibi yenilenme hareketleri, bütün bütün İslama zıt olduğu halde sanki kurtuluş reçetesi gibi takdim olunmuştur.
Osmanlı tarihi uzmanı olan değerli tarihçi Ziya Nur Aksun bu devreyi şöyle anlatır:
“1792 .. Askerî mağlubiyetlere uğramamız bir kısım rical arasında, kendi nizamımıza ve millî sistemimize karşı şüphe uyandırdı. Güya Devleti kuvvetlendirmek içi Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) ismi ile anılan bir kısım nizamlamalara girişildi. Bunu tatbik eden adamlar, fikren gayet nâkıs, ciddî bir nâmus telâkkisinden uzak, idealist olmaktan berî kimselerdi. Bunların şahsî ahvalini, ŞÂNİ-ZADE’de Âsımın gizli ve matbu tarihlerinde görmek mümkündür. Cedîd’ci ricalin çoğu şahsî menfaatlerini ve zevklerini düşünüyorlardı. Bunların tasarrufları, cemiyette maddî ve manevî huzursuzluk doğurdu… askeri mekteblerde Avrupadan getirilmiş zabitlere dersler verdittirilmişti.” (Gayr-ı Resmi Tarihimiz Ziya Nur Aksu sh: 158)
Yine bu devrede “bir İngiliz filosu bayram namazından istifade ederek Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul önlerine kadar gelmiştir. Donanmanın gelişinde bazı dahili ricalin de parmağı bulunduğu söylenmektedir. Bu filo hiçbir şey yapamayıp İstanbul sahillerine üç gün içinde 1300 top tabiye etti. Amiral güç hal Çanakkaleyi terk etti ve birkaç gemisini de kaybetti. (a.g.e)
Bu dönemde padişah olan lll. Sultan Selim Han bu durumları düzeltmek için çok uğraşmasına rağmen içeriye girmiş olan komitelerin tesiriyle fazla bir şey yapamamış ve tahttan indirilmiş ve boğdurularak şehid edilmiştir. (R.H.)
Şair de olan Padişah içinde bulunduğu durumu şu mısralarla dile getirmiştir:
“Millet ve devlete layık mı bu vaz-ı nâ- sâz
Bunun encamını tedvîre Selim mecburuz.”
Risale-i Nur Külliyatında bu tarih ile alakalı olarak İbrahim suresi 3. ayetin bir kelimesinin işarî manasını Bediüzzaman Hazretleri şöyle tefsir etmiştir:
“ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاً nin makamı, tenvin "nun" olmak cihetiyle bin ikiyüz dokuz (miladi 1794) ederek şeriat-ı İslâmiyeye sû’-i kasd olarak ecnebi kanunlarını adliyeye sokmak fikri ve teşebbüsü tarihine tam tamına tevafukla bakar.” (Ş:725)
Devletin içinde 1807-
“Yeni yâran ve âyan hareketlerinin başında bulunan Alemdar, bu zümrenin menfaat ve hukukunu taht-ı emniyete alabilmek için Kâğıthâne’de bir toplantı yaptırdı. Böylece “Sened-i İttifak” denilen vesika doğdu. Âyan hareketinin bir neticesi olan bu “hâcâlet vesikası” maalesef bazı esasîye kitaplarında “Türk Magna Cartası” gibi, gayet yanlış tabirlerle değerlendirilmektedir. Bundan sonra “Sebkân-ı Cedid” ismi altında yeni bir ocak kuruldu.” (age. 166)
Bu kargaşalarda mühim rol oynayan ve sadrazam yapılan Alemdar Mustafa Paşa hakkında şöyle şu bilgiler vardır:
“Gayet cahil bir adam olan Alemdar’ın; “Ben buraya kendi arzumla değil, Avrupa hükümdarlarının arzusuyla geldim” dediği mervidir.” (a.g.e. 161)
İşte İslam deccalinin zuhurundan yüz sene evvel meydana gelen hadiselerden birkaç örnek ki, bunlar hep İslam ve Hilafet düşmanı devletler, bilhassa İngiliz, Fransız ve Rus’ların tahrikleriyle ve tertipleriyle olmuştur.
VAKA-İ HAYRİYE YALANI
Yine geçmiş asrın diğer başını tutan ve Risale-i Nur’da çokca bahsedilen “Fesad Komitesi”, yani İslam Birliği ve hilafet düşmanı İngiliz menşe’li bu komite, bir asır sonraki Deccala zemin hazırlamak için İslamın korunmasında çok ehemmiyetli yeri olan Yeniçeri Ocağınının kaldırılması uğraşıyordu. Maalesef bu ocağı kaldırmışlar ve bu menhus işe milleti aldatmak için “Vakıa-i Hayriye” adını takmışlardır.
Değerli tarihçi Ziya Aksun 1826 senesindeki bu hadiseyi yorumlarken şöyle der:
“Sonradan vukûa gelen fecî neticeleriyle Ocağın ilgâsına “Vak’a-i Hayriye” demek mümkün değildir. Esasen ilgâ edilen bütün bir Osmanlı Ordusu’dur.” (age. sh: 167)
İşte bu hadiseyi Hazret-i Üstad “Sırr-ı İnna A’tayna”da şöyle izah eder:
“Şimdiki
in manasını gösteren komitenin selefleri hükmünde olan Yeniçeri’nin değil, belki Yeniçeri’lerin içine karışan fesad komitesi Hilafete karşı isyanlarının başlangıcı olan binikiyüzyirmiiki ve yirmidört (miladi 1806-1808) … binikiyüzkırkiki (miladi 1826) olup, binikiyüzkırkbirden (miladi 1825) kırkikiye kadar vuku’ bulan feci’ hadisenin tarihini… ” (Rumuzat-ı Semaniye 153)
Bu ifadelerden de anladığımız gibi Yeniçeri Ocağının kaldırılmasında esas rolü İfsad ve Mason komiteleri oynamıştır. 1808-1826 arasında dehşetli hadiseler olmuş, “bir rivayete göre 30 küsur bin, diğerine göre 7-8 bin Yeniçeri öldürülmüştür.” (Bak: age. sh: 167)
1800 lerden 1900 lere gelinceye kadar bir mühim hadise de “93 harbi” denilen 1877’de Rus’ların Osmanlıya savaş ilan etmesi ve İstanbul önlerine karar gelmesidir. Bu hadise de yine Deccala zemin hazırlayan hadiselerdendir.
“Eğer şeddeli "mim" dahi şeddeli "lâmlar" gibi bir sayılsa, o vakit bin ikiyüz seksendört (miladi 1868) eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus’un doksanüç (1293) muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler.” (Ş:719)
Risale-i Nur Külliyatından alınan bu bahisler, İslam Deccalının ve Büyük Deccalın zuhur etmesine zemin hazırlayan 19. yüzyıldan 20. yüz yıldaki önemli hadiseleri göstermiş oluyor.
(8)- KÜÇÜK DECCALLER : İslam Deccalı Süfyan yani Küçük Deccal (yani kemmiyet (nitelik) cihetinden) bir başında, yani İslâm merkezinde; ve tesiri gelecek yüzyıla kadar devam eder.
(9)- BÜYÜK DECCAL : Şimal cereyanı, yani kuzeyden çıkıp her tarafa yayılarak tesir alanının genişliği bakımından Büyük Deccal, öteki başında yani Hristiyanlar içinde bulundular ve yüz yıl kadar tesiri devam etmiştir.
İKİ DECCAL’DE AYNI ZAMANDA ZUHUR EDER
Her iki deccalin beraberliği ve aynı zamanda zuhur ettikleri ve icraatlarının benzerliği hakkında da şu ifadeler vardır:
“Hem büyük Deccal’ın, hem İslâm Deccalı’nın üç devre-i istibdadları manasında üç eyyam var.” (Ş:587)
“Hadîs-i şerif, bu ümmet-i Muhammediyenin (asm) hayatı nokta-i nazarında çok şâmil bir tesiri hâiz iki insanı haber vermektedir.
Bunlardan biri:
Mahz-ı mevhibe-i İlâhiye olacak ve kendisine hikmet-i İlâhiye ve hikmet-i Kur’aniye ihsan edilecek.
Diğeri de:
Fitnesi, bu ümmet-i Muhammed’e (a.s.m.) şeytandan daha te’sirli olan, bir şerir zâlim olacaktır.
…Hadîsin beyanına göre, ümmet-i Muhammed (A.S.M.) için, şeytandan daha eşedd te’siri hâiz bir kimsenin zuhuru.. ve bil’akis senâ-yı Peygamberîye (A.S.M.) lâyık bir şekilde mahz-ı hidayet ve hikmet bir zât-ı âlînin mukabele icrasını vazife etmesi, hele bir mu’cize-i Muhammedîyi (A.S.M.) izhar etmek üzere bunların hem-zaman olmalarının hadîsteki kat’iyyet-i beyan derecesinde tam tahakkuk etmemesidir.” (Maidet-ül Kur’an 20)
“Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır…
İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. (M:56)
Netice
Bütün bunlar ve daha birçok bahisler vardır ki, her iki Deccalin, önceleri ve sonraları, faaliyet sahaları, beraberlikleri ve hakimiyetlerine son verilmesi ve bunu kimlerin yapacağı, Risale-i Nur Külliyatında gayet sarih olarak kaydedilmiştir. Fakat hikmeten mesele biraz farklı yerlere serpiştirilmiştir. Dikkat ve teenni ile bakılırsa herkes görebilir.