KASTAMONU LAHİKALARININ AHİRZAMAN HADİSELERİNE BAKIŞI (Kastamonu'da sunulan tebliğ)

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Isparta’nın Barla nahiyesine geldiği ilk yıllar olan 1926’da kaleme aldığı bir risale vardır ki, adı “Mahrem Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi” dir. Said Nursi Hazretleri bu risaleyi ne Osmanlıca yayınlanan büyük kitaplarında ve ne de yeni yazı ile yayınlanan kitaplarında yayınlamamıştır. Fakat bu risaledeki bazı hakikatler ve o devrede vukuu bulan hadiselerden, bu “sırr-ı inna a’tayna” risalesinin ismini vererek Kastamonu Lahikasında bahsetmiştir.

Mademki Kastamonu’dayız ve hem madem Kastamonu Lahikası üzerine müzakereler yapacağız elbette hem bu Risalenin varlığından, hem de beyan ettiği ahirzaman hadiselerine ait “istihrac-ı gaybiye” ve “hiss-i kabl-el vukuu”dan bahsedeceğiz.

Bediüzzaman Hazretleri Türkiyenin, Alem-i İslamın hatta Dünya siyasi ve içtimai hayatının geleceğine ait bu risalesine “mahremdir” şerhi koyarak ve bazı hakikatleri ifade ederek neşreder. Yani ahirzamanın İslam Deccalı ve geniş dairede meydana çıkan Büyük Deccal meselesi hakkında der ki:

“Ben de bu mes’eleyi Kur’an’dan sordum. Kur’an beni en kısa olan Sure-i Kevser’e havale etti. Ben o sureden sordum . Şu sure dahi beni ahirki ayeti olan اِنّ شَا نِئَكَ هُوَ اْلاَبْتَرْ ’e havale etti. Ben ona müracaat ettim. Dedi: Benim hurufatımı say. Saydım هُوَاْلاَبْتَرْ deki Hemze-i vasl ile beraber onüçdür (13). Hemzesiz onikidir (12). اِنّ şed­deli bir sayılsa ondört (14) olur. ن iki sayılsa Hemze-i vasl dahi hesab onaltı (16). Öyle ise; bunların ömrü ve zulmün devamı oniki, onüç, ondört veya onaltı sene içindedir.” (Elyazma Rumuzat-ı Semaniye Risalesi)

Hazret-i Üstadın bu verdiği haberlerin tamamı Kastamonu hayatına iken cereyan etmiştir. Yani hem İslam Deccalının, hem kafirlerin Büyük Deccalının semavi dinlere savaş açmalarının cezasını çekmeye başlamaları, Bediüzzaman Hazretleri Kastamonuda iken başlamıştır.

Said Nursi Hazretleri 1926’da yazdığı bu risaleden ve o zaman verdiği haberlerin vukuunu gördükten sonra Kastamonu Lahikasında “hiss-i kabl-el vukuu” olarak şöyle bahsediyordu:

“Şeâir-i İslâmiyeye ve siyaset-i İslâmiyeye darbe vuranlar on iki, on üç, on dört, on altı sene zarfında büyük darbeler yiyecekler diye bana ihtar edildi.” (Kastamonu Lahikası sh: 87)

Şeair-i İslamiye nedir tamamen İslamı temsil eden sembollerdir ki; bunların başında Kur’an Harfleri, Dini Tedrisat, Ezan-ı Muhammedi, Tesettür-ü Nisvan yani (kadınların örtünmesi) İslami hayatı devam ettiren bazı kurumlar ve kuruluşlar gelmektedir. Osmanlı sonrası yeni tarz-ı hayatta bunlar yoktur. Hatta dinin bu sembollerine savaş açılmıştır.

İşte İslam tarihinin hatta dünya tarihinin dini hayat bakımından en karanlık devresinde, İslam memleketindeki reisin ve dünya üzerindeki reislerinin ve geniş dairede dine bu ihaneti yapanl devletlerin sırasıyla ard arda büyük darbelere maruz kalacaklarını beyan eder.

Birinci Emirdağ hayatında yani 1944-1948 yıllarında yazdığı bir mektupta da Kastamonu hayatında iken yani 1938-1939-1940 dan ta 1942 ye kadar İslam düşmanı şahısların ve devletlerin dehşetli tokat yediklerin gördüğünü Üstad Hazretleri şöyle beyan eder:

“Tam aynen iki dairede, hem küçük, hem büyük, on iki sene sonra en müthişi dünyayı terk ettiği gibi, büyük dairede de onun gibi dehşetli cemaatler on iki, on üç, on dört, on altı tarihlerinde aynı tokatları yediler ve yiyecekler diye ihtar edildi.” (Emirdağ Lahikası sh: 209)

Üstad Hazretleri Türkiye dairesinde tesirli olana coğrafi olarak “küçük daire” der, “büyük daire”yi de yine coğrafi olarak büyük daire olarak ifade eder.

Birinci Dünya Harbinde dünya devletleri İslam siyasetine büyük darbeler vurduklarları hepimizin malumudur. Osmanlı İslam Devletini mağlup etmek ve sonra da tekrar ayağa kalkmaması için çeşitli tedbirler yoluna başvurmuşlardır. Başta İngilizler ve Fransızlar ve Ruslar bu planın baş aktörlük görevini üstlenmişlerdir. Bu devletler ittifak ederek Birinci Dünya Harbinde Osmanlıyı mağlup etmişler ve mağlubiyeti sonrasında ülkemiz üzerine yaptırımlar yaparak anlaşmalara imza atmışlardır. Kendi güvendikleri reislerin başa gelmesi için de çalışmalar yapmışlardır.

İşte, dünyanın o zamanki süpergüçleri sayılan devletleri, İslama bu ihanetlerinin neticesi olarak 1939 yılında İkinci Dünya Harbinin başlarından ve sonrasında öyle dehşetli tokatlar yemişlerdir. 1939 da başlayan İkinci Dünya Harbinde eski müttefikimiz olan Almanlar Fransayı işgal etmişler Fransızlara dehşetli darbeler vurmuşlardır. Yine keza İngilizlere de savaş açmışlar şehirlerini aylarca bombalamışlardır. Ve Rusların da ta içlerine kadar girerek çoğu şehirlerini işgal etmişlerdir. Medeniyetlerinin bütün merkezleri yakılıp yıkılmıştır. Üstadın 1926 da haber verdiği onaltı sene sonraya yani 1942’ye kadar devam etmiştir. Bu harbin neticelenmesi değişik bir şekilde olmuştur. Fakat o başka meseledir.

Yani Üstad Hazretlerinin 1926 yılında “istihracı gaybi” yani gaybi haberlerden anlam çıkarmak ve “hiss-i kabl-el vukuu” yani bir olayı olmadan önce hissetme duygusu olarak haber verdiği hadiseler aynen gerçekleşmiştir. Yani o devletlerin bize musallat ettikleri reis o tarihte dünyayı terk etmiştir. Bediüzaman Hazretleri der ki:

“O istihracın gösterdiği aynı tarihte, o rejimin müessisi ve başı dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve aynı senede, perde altında bilinmeyen ve küre-i arzın ekserini ve nev’-i beşerin kısm-ı a’zamını istibdadı altına alan bir müdhiş cereyanın düğümü ve düğmesi ve manen binler başından bir başı ve en müdhişi olan o göçüp giden adam, tokat yediği aynı zamanda, daha sene tamam olmadan, o müdhiş cereyanın bütün başları ve tarafdarları öyle semavî müdhiş tokatlara ve şiddetli fırtınalı musibetlere tutulmaya başladılar; kıyamete kadar azabını çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyan-ı semaviyeye ve İslâmiyet’e ettikleri cinayetlerin cezasını, çok geniş bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin pisliği ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı istihracın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başına da öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlık vahşetten daha aşağı indirdi.” Kastamonu Lahikası sh: 87

Kastamonu Lahikasında yer alan bu mektupta yer alan ifadeye göre İslama ihanet eden ve semavi dinlerin tümüne ihanet eden o İslam düşmanları 1926 dan sonra oniki, onüç, ondört ve onaltı sene sonra yani 1938 de başlayan tokat yemeleri onüç sene yani 1939 da İkinci Dünya Harbini başlarında patlaması ve başlarına bombaların yağması, ondört sene yani 1940’a kadar, ta onaltı sene yani 1942 ye kadar devam etmiştir. Bu gün dahi İkinci Dünya Harbinin etkileri devam etmektedir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri hem memleketimizdeki hem dünyadaki dinsizlik cereyanlarının ortak hareket ettiklerini her vesile ile nazara verir. Tokat yemeleri de paralellik arzetmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri bu “Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi”den hem Kastamonu Lahikasında, hem de Emirdağ Lahikasında bahsettiği ve konulardan haber verdiği halde şu gelen hatırlatmayı da yapar ve der ki:

Ben, tevilimle bu büyük daireyi yalnız küçükte tatbik ettiğim gibi, evvelki “nur” meselesinde de bilâkis küçük daireyi ve sırf imanî hadise-i Nuriyeyi pek geniş daire-i siyasiyede tevilimle mânâ vermiştim. Onun için, sırr-ı اَعْطَيْنَا اِنَّۤا yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesail-i ilmiyeye girmemek lâzım olduğundan, o risale hattâ on üç seneden beri elime geçmediğinde isabet var; kardeşlerim dahi onu merak etmesinler. Biri eğer çok merak etse, o sırr-ı اِنَّۤا اَعْطَيْنَا nın başında “Şimdiki saniyen” ile başlayan fıkrayı ve Lâhikada geçen aynı meseleye dair fıkrayı okumak lâzımdır; yoksa hiç bakmasın.

O ikinci Harb-i Umumî ve o dehşetli şahsın dünyadan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i imanın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir tevil ile o risaleciğin verdikleri haber aynı tarihlerde vuku bulması, o sûrenin bir lem’a-i i’câzıdır. Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti; hakikat gizlenmiş.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 209)

İslama ihanet edenlerin hem memleketimizde hem geniş dairede tokat yemeleri ve hakimiyetlerini muhafaza edememeleri neticesinde dine tavizler vermeye başlamaları bu tarihlerden sonraya raslamaktadır.

Bu gelen lahika mektubunda da “mahrem Sırr-ı İnna A’tayna’da” daki hakikatlerin özet olarak kalbe ihtar edildiğini yani hatırlatıldığını beyan ederek bazı talebelerine gönderildiğini şöyle ifade eder:

“Sizlerin buraya gelen mektublarınız, kısmen tensîkla Lâhika’ya dercediliyor. Size bu defa mahrem Sırr-ı İnna A’tayna’da istihrac-ı gaybîdeki mücmel hakikata dair birden kalbe ihtar edilen bir fıkra ile Tesettür Risalesi’ne haşiye gönderiyoruz.” (Kastamonu Lahikası sh: 86)

Netice:

Bediüzzaman Hazretleri 1936-1943 yılları arasında bulunmuştur. Bu yıllar din aleyhine dehşetli yıllardır. Fakat malum şahısların da cebbarane ömürlerinin sonlarıdır. Her ne kadar din aleytarlığı devam etse de, hadislerde haber verilen ahirzamanın din düşmanı şahısların tek başıyla gösterdikleri istibdad ve faaliyetin de sonlarıdır. Ondan sonraki devrelerde gösterilen icraatlar kısmen “hulul” tarzıyladır ve kısmen de dine ve dindarlara tavizler vermek şeklinde olmuştur. Veya öyle olmak mecburiyetinde kalmışlardır. Bu devreler Üstad Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin manevi mücahedenin en şiddetli tarihleridir. Zaten Kastamonu hayatı Denizli hapsiyle neticelenmiştir. O zamanlardaki bu mücahedelerdir ki, hamdolsun bu günleri göstermiştir. İnşaallah daha da gösterecektir.

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …