İslâmi Hayatta
Aile ve Çocuk Terbiyesi
İttihad İlmî Araştırma Heyeti
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
3- ERKEK KADIN MÜNASEBETLERİ
İslâm aile hayatında kadın ve erkeğin vazife, hak ve mesuliyetleri tavzih ve tanzim edilmiştir. Ezcümle: Aile hukuku ile alâkalı bir âyetin tefsirinde deniliyor ki:
«Erkeklerin mirasta istihkakları ziyade olmasının hikmeti (4:34)
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ erkekler ve alel-husus recul olan tam erkekler, kadınlar üzerinde kavvamdırlar; onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler, kâhyaları, müdürleri, muhafızları, veliyy-ül emirleridir…
Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan ricalin de kadınlar üzerinde kavvam olmaları ve onlardan itaat ü sadakat beklemeleri bir hakk-ı meşrularıdır. Binaenaleyh
فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ saliha olan kadınlar da Allah’a itaat ederler. Kocalarına karşı divan durup, haklarına riayet ederler.
حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ Kocalarının gıyabında nefis ve mal ü namus ve haysiyet ve esrar-ı aile gibi muhafazası lâzım gelen hususatı بِمَا حَفِظَ اللَّهُ hıfz-ı İlahîye istinaden muhafaza ederler. Zira Allah bunların muhafazasını emretmiştir.
Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz’den mervidir ki:
“Nisa’nın hayırlısı o kadındır ki; baktığın zaman seni mesrur eder, emredersen itaat eyler, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde hıfzeder” buyurmuş ve bu âyeti okumuştur…
وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ Ey kavvam olan vezevcelerinin haklarını veren zevcler! Nüşuzlarından, yani kafa tutup itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir emare hissettiğiniz karılara gelince…
Nüşuz: Esas-ı lügatta irtifa’ ve tümseklik mânasından me’huz olarak, kadının kocasına kafa tutup isyankâr bir vaziyet almasıdır ki, güya kendisini yüksek farzedip itaatini ref eylemiş olur.
Böyle bir hal karşısında; فَعِظُوهُنَّ evvelâ;
Bunlara va’z u nasihat ediniz.
وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ saniyen;
Yataklarda mehcur bırakınız.
وَاضْرِبُوهُنَّ salisen; Hafifçe ve şeyn-âver olmıyacak bir surette biraz dövüveriniz.
Binaenaleyh فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً size itaat ederlerse artık taarruz için aleyhlerinde vesile aramayınız.» (Elmalılı Tefsiri 1348-1352)
Bununla beraber (4:128) âyetinde ise erkeğin kadına karşı nüfuzunu bahseder. Yani: Erkeğin ailesini kendisine uygun bulmaması ve uzaklaşmak istemesi meselesidir. Bu halde kadına, bazı haklarını feda ederek sulh istemesi ve aile nizamını bozmaması tavsiye ediliyor.
EVLİLİKTE ESAS NE OLMALI?
Aile hayatında diğer önemli bir husus da şudur ki: Tahyir âyetleri namıyla bilinen (33:28, 29) âyetlerinin bildirdiği kıssadan hisse alarak; zevce, dünya hayatının zinetlerine meyletmemeli ve zevcini iktisadî hayat darlığına düşüren iktisadsızlık yoluna girmemelidir. Hele günün moda ve fantaziyeleri ne kapıyı ciddiyetle kapamalıdır.
Dünyada iffet ve huzura, âhirette de ebedî saadete medar olması gereken aile hayatının teşkilinde hissî ve ölçüsüz hareket etmek, (bilhassa asrımızın cemiyet şartları içinde) maddî ve manevî sıkıntı ve mes’uliyetlere sebebiyet verebilir. Esasen evlilik meşru olup teşvik edilmesi gerekirken, âyet ve ehadîste ve büyük mürşidlerce ciddi ikazların yapılması, -daha çok- bozuk cemiyetler içindir.
Şuhalde aile yuvasını kurmak isteyen kimse refika-i hayatını seçerken asgari şart olarak; mimsiz medeniyetin aşıladığı modalarına hevesli ve bağlı olmamak, ciddi mütedeyyin olmak, gayr-ı İslâmî âdetleri kalben ve fikren istiskal etmek, fiilen de onlardan uzak durmak ve dindar zevcine itaatkârlık gibi seciyelere sahib olup olmadığına dikkat etmelidir.
Mezkûr asgari şartların fıtri ve hissî seviyede tahakkuku için, kadının geçmiş hayatında yani evlilik öncesinde İslâmî hayatı yaşıyarak vicdaniyat şeklinde melekeleşmiş bir dindarlık derecesini kazanmış olması gerektir. Zira Kur’an (4:3) âyetinde geçen « طاب kelimesinin maziyi ifade ettiğine dikkat etmek gerektiği gibi, ekseriyetle zevi-l ukûl için kullanılan "men" mevsûlüne bedel ma-i mevsûlenin gelmesi; kadının sîret, seciye, şefkat gibi tayyibiyetine yani güzel hasletlerine işaret olduğunu da ehemmiyetle teemmül etmek gerektir.
Bilhassa asrımızda olduğu gibi sefih cemiyetlerde görülen açık-saçık kadın ve kızların erkeklerle ihtilat-larıyla hayasızlık artar, zina çoğalır. Böyle zamanlarda evlenen kimse daha dikkatli olmalıdır. Kur’an (5:5) âyetinde “zina yapmıyan ve gizli dostlar edinmeyen kadınla evlenmek”, yani aksi sıfata sahib olanla evlenmemek emrediliyor. Bu gibi âyetlerin asrımıza bakan dersi, calib-i dikkattir. Hassaten (gizli dostlar edinme) hususu, intişar eden bir felaket gibi görünüp, ehl-i namusu daha çok ihtiyata sevkediyor. Kur’an (24:26) âyetinde de, ekser âlimlerin verdiği mana ile: Habis kadınlar habis erkeklere, habis erkekler habis kadınlaradır, diyerek müslüman ehl-i namusu aynı mevzuda ikaz eder.
Aile efradı arasında muhabbet ve itaat, (9:23) (29:8) (31:15) âyetlerinde de beyan edildiği gibi dine uygunluk şartına bağlıdır. Şöyle ki:
« (58:22) لَا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ Allah ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavmi (cemaatı),يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ Allah’a ve Resulüne hadd yarışına kalkan (Allah’ın emir ve yasaklarından bir kısmını dinlemeyip kendi isteğine uyan) kimselerle sevişir bir halde bulamazsın…
وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ Babaları veya oğulları veya kardeşleri veya
hısımları, hemşehrileri olsalar bile… أُولَئِكَ İşte onlar -o Allah ve Resulüne yarışa kalkışan kimseleri sevmiyen mü’minler yok mu- كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ Allah onların kalblerine imanı yazmıştır. -Yalnız lisanlarında değil, kalblerinde tesbit eylemiş, yerleştirmiştir. Bundan anlaşılır ki, asıl iman kalb işidir. وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ ve kendilerini, tarafından bir ruh ile teyid buyurmuştur. -Kalblerine hayat veren İlahî bir irfan nuruyla kuvvetlendirmiştir. Onun için Allah’ı unutmazlar. Âhiret yolunu görür, sevileceği sevilmeyeceği tanırlar. Allah ve Resulüne itaat ederler, Allah yolunda her fedakârlığı yaparlar. وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ hem Allah onları, altından ırmaklar akar Cennetlere koyacaktır. خَالِدِينَ فِيهَا O suretle ki, içlerinde ebediyyen kalmak üzere.رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ Öyle ki, Allah onlardan hoşnud, onlar da Allah’dan hoşnud… Hem marzıyye, hem raziye olarak, Allah’ın rıdvanına ermişler.
أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ İşte bu evsafını duyduğun mü’minler, Allah’ın hizbidirler. -Allah’ın askeri ve Allah dininin yardımcıları, Allah yolunda mücahede eden mücahidlerdir.
أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Uyanık ol ki, Allah’ın hizbi muhakkak hep felah bulanlardır.» (E.T. 4804) (9:114 âyeti de mevzu ile alâkalıdır.)
Mezkûr âyetin tefsirinden, dine aykırı isteklerde bulunan ebeveyne, çocukların isyan edeceği mânası çıkarılmamalıdır. Zira dine aykırı isteklerde bulunan ebeveyne itaat etmemek başka, isyan etmek daha başkadır. Bir çocuk, ebeveynine hiç bir şekilde isyan edemez ve onları rencide etmez. Ancak ebeveynin dine aykırı istekleri olursa, çocuk ehven bir şekilde bunları geçiştirir, yapmaz; dinî yaşayışına devam eder.
Bazı ana ve babalar, çocuklarını dinî hayattan çekip kendi anlayışlarına uygun bir hayata itmektedirler. Bu hal ise manevî mes’uliyete ve çocukların da itaatsızlığına sebeb olur. Zira dinin emri ile ebeveynin emri tearuz ederse, dinin emri tercih edilir.
Ebu Yusuf’un dinî tahsiline ebeveyninin müdahalesini, İmam-ı Azamın reddetmesi, mes’elemize güzel bir örnektir. (Bak: İslam Prensipleri Ansiklopedisi 1613.p.)
Yukarıda anlatılan ebeveynle evlad arasındaki ayrılığı haber veren bir rivayette mealen şöyle buyuruluyor:
«Yakında bir fitne olacak, öyle ki, insan kardeşinden ve babasından ayrılacak (aile müessesesinin fıtrî ve iman şuuruyla inkişaf eden manevî rabıtası, sıla-i rahmi zedelenecek) ve bu fitne kıyamete kadar insanların kalblerinde yayılıp duracak.
Hattâ o fitnelerde belâya uğramış çilekeş bir adam, (cemiyetin ve ailelerin bozukluğunu gören ve ıslahına çalışan asrın imamı) zaniyenin zinası sebebiyle ayıplandığı gibi ayıplanacak.» (Ramuz-ul Ehadis 298)
KADINLARIN DERSHANELERİ
Aile reisinin riyasetinde yürütülen aile hukuku ve münasebetleri ile alâkalı olarak, kadınların camiye ve bilhassa evlerinden dışarıya çıkmalarının mahzurları mes’elesine gelince:
«Hanefilerin “EI-Hidaye” namındai fıkıh kitabında kadınların cemaate devamları hakkında aynen şöyle denilmektedir:Kadınların cemaate gelmesi mekruhtur.Yani genç kadınların gelmesi mekruhtur. Çünkü fitneden korkulur. Yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsıya çıkmasında bir beis yoktur. Bu Ebu Hanife’ye göre böyledir, İmameyn: “İhtiyar kadınlar bütün namazlara çıkabilirler, zira fitne yoktur, çünkü onlara rağbet azdır. Binaenaleyh bayram namazlarında olduğu gibi, burada da çıkmaları mekruh değildir.” demişlerdir. Ebu Hanife’nin delili şudur: “Fazla şehvetperestlik, ihtiyar kadınlara da musallat olmaya sevk eder. Binaenaleyh fitne melhuzdur.” Müteahhirîn-i ulema, genç ihtiyar bütün kadınların, bütün namazlara çıkmalarını men’etmişlerdir. Çünkü sair vakitlerde fâsıklar galibdir.
“El-înaye” adlı fıkıh kitabımız şu malûmatı veriyor: “Eskiden kadınlara namaza çıkmağa müsaade edilirdi. Sonraları bu, fitneye sebeb olunca çıkmaktan men’edildiler. Tefsirde mezkûrdur ki: وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ(15:24)
“Vallahi sizden ileri gidenleri ve vallahi sizden geri kalanları bildik” mealindeki âyet-i celile kadınlar hakkında nazil olmuştur. Çünkü münafıklar kadınların avret yerlerini (yani ayak bileklerini) görmek için geriye dururlarmış. Filhakika Hz. Ömer (R.A.) kadınları mescidlere çıkmaktan men’etmiş, onlar da Aişe (R.Anha)’ya şikâyet eylemişlerdi. Hz. Aişe: “Peygamber (S.A.V.), Ömer (R.A.)’ın bildiği bu günkü ahvali bilmiş olsa, sizlere çıkmak için izin vermezdi” demiştir.
İşte ulemamız bununla istidlal ederek, genç kadınların mutlak surette namaza çıkmalarını men’ etmişlerdir. Bugün fetva, bütün kadınların, bütün namazlara gelmelerinin mekruh olduğu merkezindedir. Çünkü fesad zahirdir. “El-İhtiyar” nam kitabda: “Zamanımızda muhtar olan; zamanın bozukluğu ve kötülüklerin zuhuru sebebiyle, kadınların çıkmasının hiç caiz olmamasıdır” deniliyor. “El-Kâfi”de de şöyle denilmiştir:
“Kadınların namaz için camiye gelmeleri mekruh olunca, vaaz meclislerine gelmeleri, bahusus ulema kıyafetine giren bazı cahillerin meclîslerine devam etmeleri» evleviyetle mekruh olur. Bunu Fahr-ül İslâm (Pezdevi) zikretmiştir.
İşte Hanefilerin bütün fıkıh kitabları bu gibi sarahatlarla doludur.» (Büluğ-ul Meram tercümesi ve şerhi ci: 2, sh: 183)
Bir hadîste de:
«Kadınlara ait mescidlerin hayırlısı, kendi hanelerinin içerisidir.»(H.G. Hadîs No: 170) buyuruluyor.
Lemaat adlı eserde bu hakikat nim-manzum bir ifade ile şöyle beyan edilir:
اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَاءُ بِالْهَوَسَاتِ { اِذًا ترَجَّلَ النِّسَاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَاتِ
Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları
Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zinetleri.
Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evladı. Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı lâzımdır ta dayansın.» (Sözler sh: 727)
«Kadının, aile hayatında müdür-ü dahilî olmakhaysiyetiyle kocasının bütün malına, evladına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan en esaslı hasleti; sadakattir, emniyettir. Açıklık ise, bu sadakati kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan, cesaret ve sehavet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir.» (Lem’alar sh: 198)
Evvela, ezvac-ı tahirata, dolayısıyla bütün müslüman kız ve kadınlara hitab eden ve onların kendi evlerinde âyat-ı İlahiyeyi ve ondaki hikmet, iman ve maneviyat derslerini tezekkür yani tekraren okumalarını emreden bir âyet şudur:
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفاً خَبِيراً
(33:34) “Ey Peygamberlerin kadınları ve kızları! Evlerinizde tilavet olunup duran âyâtullahı ve hikmeti anın, toplanıp müzakere edin, yani Kur’anı ve Peygamberin sünnetlerini belleyin, düşünün.» (Elmalılı Tefsiri sh: 3893)
(Bu âyetten ve buraya kadar geçen ifadelerden anlaşılıyor ki, kadınların dershanesi kendievleridir. Ayette geçen “ فِي بُيُوتِكُنَّ kendi evlerinde” ifadesi manidardır.)
Kısaltma İşaretleri
E.L.I Emirdağ Lahikası (I.Cild), Risate-i Nur Külliyatından, İstanbul 1989, 288 sh.
E.l.ll Emirdağ Lahikası (ll.Citd), Risale-i Nur Külliyatından, İstanbul 1989, 247 sh.
E.T. Elmalılı Tefsiri (Hak Dini Kur’an Dili), Hamdi Yazır, II.Baskı, İstanbul 1960-1962
H.G. Hikmet Gonceleri (500 Hadîs-i Şerif), Ömer Nasuhi Bilmen, II.Baskı, istanbul 1963
İ.U. İhya-i Ulum-üd Din Tercemesi, Bedir Yayınevi, 1974 istanbul
K.H. Keşf-ül Hafa, Matbaat-ül Fünun, Haleb (2 cild)
L. Lem’alar, Risale-i Nur Külliyatından, İstanbul 1986, 452 sh.
M.E. Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, Mütercim: Hasan Ege, Ankara 1971
M.Nu. Mesnevi-i Nuriye, Mütercim: Abdülkadir Badılh, İstanbul 1980, 668 sh.
R.E. Ramuz-ül Ehadîs, Abdülaziz Bekkine, Milsan-1962, 2 cilt
S. Sözler, Risale-i Nur Külliyatından, İstanbul 1985, 792 sh.
S.B.M. Sahih-i Buharı Muhtasarı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından, II.baskı, 12 cild
T.T. Tac Tercemesi, Bekir Sadak, Sinem Matbaası, İstanbul 1968-1975
LÜGATÇE
akide: inanç
asrî: zamana uygun, yani din anlayışına aykırı fakat Avrupa’nın bozuk medeniyetine uygun yaşayış ve anlayış.
avret: erkeklerde göbekten diz kapağı altına, kadar, kız ve kadınlarda (fitne yoksa) yüz ve eller dışında tütün vücud avrettir.
calib-i dikkat: dikkat çekici
devr-i cahiliyet: Cahiliyet devri. İslâm’dan önce Arabistan’daki hayat devri.
diyanet: dindarlık
ebeveyn: ana-baba
e hadîs: hadîsler
ehiller: aile efradı
ehval: korkular
eşedd: daha şiddetli
fâsık-ı mütecahir: günahı açıkça ve utanmadan işleyen
ferzendane: evlada yakışır surette
fetret: Hak dinin olmadığı veya unutulup bilinemez hale geldiği zamanlar
fezail: üstün sıfatlar, faziletler
fısk: günah işlemek
Frengî: Avrupa’ya ait
gadr: zulüm, haksızlık
gamgin: kederli
habis: (ahlaken) pis
hamiyet-i millîye: ırkçılık gayreti
haşmet: manevî değer sahibi olmak
hızlan: Allah’ın (cc) merhametinden mahrum kılınmak
hikmet-i teşriiye: kanun yapmada takib edilen hikmet ve gaye
hüsn-ü hulk: ahlâk güzelliği
hüsn-ü sîret: hal ve hareket güzelliği
hüsn-ü suret: yüz ve görünüş güzelliği
idlal et: doğru yoldan saptır
ihtilat: iç içe karışık
inabe: günahları terk ile Hakk’a dönüş
inkıta’: kesilme
irsiyet: mal payı
ismet: namusluluk
îstidad-ı fıtriye: yaradılıştan olan yetenek
istidlal ederek: delil tutarak
istiskal: çirkin bulmak, hoşlanmamak
ittiham: suçlanmak
kasem: yemin
kavvam: Aile hayatını dinin emirlerine göre nezaret ve idare eden erkek. Aile reisi.
küfüv: denk, eş
me’huz: alınmış
me’yusane: ümitsizce
mehcur: uzak ve ayrı
meş’ur: şuur ve his edilen
meveddet: sevgi
mimsiz medeniyet: deni ve alçak medeniyet, yani medeniyet ismi altında ahlâksızca yaşanan hayat
muhtar: ulemanın tercih edip gerekli gördüğü hüküm
murakabe: kontrol
muvahhidîn: Allah’ın (cc) birliğine tam mânada inanmış olan
mübrem: kaçınılmaz
mücazat: cezalandırmak
müfarakat: ayrılık
müfsid: tfsad edici, bozucu
mühin: hor ve hakir eden
mürebbî: terbiyeci
Müsebbib-ül Esbab: sebeplerin sahibi olan Allah (cc)
müteahhmn-i ulema: son devrin âlimleri. Sa’deddin-i Taftazanfden önceki âlimlere mütekaddimîn; sondakilere de müteahhirîn denir.
mütedeyyin: dindar
mütedeyyin: dindar
mütereddi: alçak
müteşekkil: meydana gelmiş
müteyakkız: uyanık
naşize: Kendisini kocasından üstün ve becerikli görüp itaat etmek istemiyen kadın.
neseb: soy, sülale
nisa: kadın
ref eylemiş: kaldırmış
refika-i ebediye: âhirette sonsuz devam edecek hayat arkadaşı
refika-i hayat: hayat arkadaşı
refika: hayat arkadaşı. Aile
rikkat-i cinsiyye: kendi cinsine acıma hissi
salabet-i diniye: dinde sağlamlık
seciye: huy, ahlâk
sefih: zevk ve eğlenceye düşkün
sehavet: cömertlik
sermedi: sürekli
sıhr: evlilikten doğan akrabalık
sulta: İktidar. Devlet gücünü elinde bulundurmak.
şab-ı emred: henüz yüzünde tüy gelmemiş genç
şehvetperestlik: nefsin isteklerine fazla düşkünlük
şeyn-aver: kusur ve sakatlık veren
tahassüngâh: sığınak, korunma yeri
tahdid: sınırlama, sınır koyma
tahyir: muhayyerlik vermek, yani; iki şeyden birini tercih etmek durumunda bırakmak
takbih edip: kötüleyip
taltif terziye: iyi davranmak ve cezalandırmak
te’sis: kurmak
te’yid: kuvvetlendirmek
tearuz: birbirine zıd düşmek
tedriç: bir şeye yavaş yavaş alıştırmak
tedricen: yavaş yavaş ve zamanla
teessüs: meydana gelme
tenasül kanunu: nesil yetiştirme, türeme kanunu
tevellüd edecek: doğacak
tevhid: Allah’ın (cc) birliğini söylemek, hiç bir sebebin hiç bir şeye hiç bir tesirinin bulunmayıp hakiki tesirin yalnız Allah’ta olduğunu bilmek.
teyakkuz: uyanıklık kazanmak
ucub: kendi ibadetlerine güvenme
ukuk: hürmetsizlik, itaatsizlik etmek
vakar: ağırbaş
valide: ana
vaziyet-i ferzendâne: çocuğa yakışır olan durum
veled: çocuk
veliyy-ül emir: idareci
veyl: yazıklar olsun
vikaye: koruma
zaniye: zina eden kadın
zevç: koca, erkek eş
zevce: karı, kadın eş
zevi-l ukul: akıl sahibleri
zümreviye: bir sınıfa ait