İslâmi Hayatta
Aile ve Çocuk Terbiyesi
Ayşenur Zehra
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
1-AİLE
Aile, tarihî seyri de nazara alınarak geniş ve umumi açıdan şöyle tarif edilebilir:
Dinî ve içtimaî kaidelere uygun evlilikle kurulan doğum veya evlad edinme yolu ile gelen ferdleri de içine alan mezkûr kaidelere göre karşılıklı vazife ve mes’uliyetler çerçevesinde müşterek bir hayat yaşayan insanlardan müteşekkil içtimai bir müessesedir.
Aile, cemiyetin temelidir. Ailenin sağlamlığı ve aile efradının huzur ve saadeti, maddî ve manevî bir kısım şartların varlığına bağlıdır. Bunların en mühim ve başta geleni aile hayatının dini hayata, dini terbiye icablarına bağlı ve tabi olmasıdır. Kur’an (30:21) âyetiyle bildirdiği meveddet ve (25:54) âyetinde ifade edilen neseb ve sıhr hakikatinin ve aile efradının arasındaki bu fıtri bağların tekâmülü ve tealîsi buna vabestedir. Asrî ailelerde müşahade edilen maddî ve manevî çöküntü ve çözülme, bu hakikatin başka bir şahididir.
Aile hayatının teessüsü için farz kılınan nikâh şartının hikmet-i teşriiyesine gelince:
Nikâh, aile müessesesini te’sis ve zevc ile zevce arasındaki maddî ve manevî hukuku, dinî hayat istikametinde tayin ve temin eder. Zira Şer’î nikâh ile taraflar, Şer’î hukukun tayin ettiği hak ve salahiyetleri, resmen teminat altına almış olurlar.
Şer’î hukuka itaat etmek mecburiyetini kaldıran cemiyetlerin hukukî şartları içinde evlenenlerin, çok kuvvetli dinî salabetleri ve şer’î kıstaslara bağlılıkları gerektir ki; Şer’î hukukun mer’î olduğu yerlerde sağladığı hukukî ve manevî disiplin bir derece temin edilebilsin. Yani manen ve maddeten mes’ul makamda bulunan erkeğe, kadının itaatini netice versin.
Halbuki hayata meyyal olan ekser kadınların hissiyatını tahdid edip Şer’î istikamete tevcih etmekle muvazzaf olan ve Kur’an lisanında kavvam vasfıyla tavsif edilen erkeğin, eşini Şer’î istikamete tevcih edecek hukukî istinadı ve salahiyeti bulunmazsa; moda ve israf dünyasında ve kadın hürriyetine istinaden naşizeliğe giren ve kanunî istinadları bulunan asrın kadınını, manevî ve ahlâkî disiplin altına almak, gayet müşküldür. Böylece salahiyet ve mes’uliyetleri bulunması gereken bir erkeğin idaresinde nizama girmeyen aile hayatı, ciddiyetini kaybeder.
Evet «Nev i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce, bir tahassüngah ise, aile hayatıdır.
Ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddi ve vefadarane hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir.
Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise ebedî bir arkadaşlık ve daimi bir refakat ve sermedi bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendane, kardeşane, arkadaşane münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir.
Mesela der: Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimi bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünkü ebedî bir güzelliği var, gelecek.Ve böyle daimi arkadaşlığın hatırı için her bir fedakarlığı ve merhameti yaparım diyerek o ihtiyar karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, merhametle mukabele edebilir.
Yoksa kısacık bir iki saat suri bir refakattan sonra ebedî bir firak ve müfarekate uğrayan arkadaşlık, elbette gayet suri ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecazi merhamet ve sun’i bir hürmet verebilir, ve hayvanatta olduğu gibi başka menfaatlar ve sair galip hisler, o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir. (Sözler sh: 97)
GERÇEK AİLE SAADETİ
“Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevi saadetinin ve kadınlarda ulvi seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir. Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki, kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askerîdeki itaatın bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zir ü zeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın.
Yoksa o da, kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeğe ve sevdirmeğe çalışsa her cihetle zarar eder. Çünkü hakiki sadakati bırakan, dünyada da cezasını görür. Çünkü namahremlerin nazarından fıtratı korkar, sıkılır, çekilir. Namahrem yirmi erkeğin onsekizinin nazarından istiskal eder. Erkek ise, namahrem yüz kadından ancak birisinden istiskal eder, bakmasından sıkılır. Kadın o cihette azap çektiği gibi, sadakatsızlık ittihamı altına girer, za’fiyetiyle beraber, hukukunu muhafaza edemez.
Bahtiyardır o adam ki, Refika-i edebiyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.
Hem bahtiyardır o kadın ki,Kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.
Bedbahttır o adam ki, sefahate girmiş zevcesine ittiba eder, vaz geçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.
Bedbahttır o kadın ki zevcesininin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder.
Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani medeniyet fanteziyelerine birbirini teşvik eder.” (Lem’alar sh: 202)
Dünyada iki kere evlenen bir kadının ahirette hangi kocasıyla beraber olacağını soran sahabeye Peygamberimiz (A.S.M.) “Güzel ahlâklısı kocası olur” cevabını verdi. (Diyanet İ. B. Yayınlarından seçme hadisler 1. Kitap, 10. Hadis). Bu rivayetten anlaşılıyor k, diyanetçe küfüv olanlar ahrette beraberdirler.
«Aklı başında olan bir adam refikasına muhabbetini ve sevgisini beş on senelik fani ve zahiri hüsn-ü cemaline bina etmez. Belki kadınların hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimisi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü siretine sevgisini bina etmeli. Tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin.
Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarladıkça daha ziyade hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lazım geliyor.
Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakattan sonra ebedî bir müfarakata maruz kalan o aile hayatı esasıyla bozuluyor.» (Lem’alar sh: 201)
İSLÂMÎ AİLEYE DARBE
«İnsanın, hususan müslümanın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış dedim, sebebini aradım. Bildim ki. Nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla Din-i İslâm’a zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesiyle sefahete sevketmek için bir-iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisa taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir-iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim, ve bildim ki, bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.
Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan manevî evlatlarıma kat-iyyen beyan ediyorum ki Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi, saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yeganesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur!… (Lem’alar sh: 201)
Hem zevc ve zevce (eşler) arasında böyle İslâmi hayat ve terbiye takip edilirse, bunun mükâfatı, dünyada olduğu gibi ahirette daha ulvi olacaktır.
Evet “refika-i hayatına meşru dairesinde, yani latif şefkatine, güzel hasletine, hüsn-ü siretine binaen samimi muhabbet ile, refika-i hayatını da naşizelikten, sair günahlardan muhafaza etmenin netice-i uhreviyesi ise: Rahim-i Mutlak, o refika-i hayatı hurilerden daha güzel bir surette ve daha zinetli bir tarzda, daha cazibedar bir şekilde, ona dâr-ı saadette ebedî bir refika-i hayatı ve dünyadaki eski maceraları birbirine mütelezzizane nakletmek ve eski hatıratı birbirine tahattur ettirecek enis, latif, ebedî bir arkadaş, bir muhib ve mahbub olarak verileceğini vadetmiştir. Elbette vadettiği şeyi kat’i verecektir.” (Sözler sh: 648)
Kur’anda “Ya Rabbena! Zevcelerimiz ve zürriyetimiz yüzünden bizlere gözler süruru nimetler, saadetler ver.” mealindeki (25:74) âyetinin tefsirinde: «Bu taleb, aile ve evlad terbiyesine verilen ehemmiyeti gösterir.» (Elmalılı Tefsiri 3615) deniliyor.
Evet bu âyette aile terbiyesinde gösterilen hassasiyet nazara verilip, terbiyenin ehemmiyeti üzerine dikkat çekiliyor. Zira taleb edilen şeyin fiilî duası yapılmadan neticeyi istemek, hikmet-i İlahiyeye bir nevi isyan sayıldığından, bu âyette istenen neticenin fiilî duası ise; ciddi ve hassas bir aile terbiyesi ve gayretidir.
Terbiye çok umumi ve küllî sahaya şamildir. Bütün varlıklar âlemi tek “Rabb-ül Âlemîn” tarafından terbiye ediliyor. Bu terbiyenin ehemmiyeti ve umumiyeti içindir ki, “Rabb-ül Âlemîn” tabiri Kur’anın birinci suresinde yer alır ve daha pek çok âyetlerde tekrar edilir.
Allah’ın (C.C.) terbiyesi dışında diğer bir terbiye ve tekâmül yolu yoktur. Zira geniş manasıyla terbiye; mahlûk Hâlık tarafından hangi maksad ve gayeler için yaratılmışsa, mahlûkun o gayeye uygun vasıflara sahip kılınması, o gayeye erdirecek tarzda istihdam edilmesi ve tedricen ona eriştirilmesidir. O hikmet ve gayeleri bilen yalnız Allah olduğu gibi, o gayelere varmak için gerekli olan vesileleri de ancak o bilir, insan onun bildirmesiyle o terbiye vesilelerine nail olur. İşte bunun içindir ki; Allah, beşerin terakki seviyelerine göre bu terbiye kaidelerini peygamberleri vasıtasıyla göndermiş ve bu kaidelere uyanları, bağlılıkları derecesinde terbiye etmiş, kâmil kılmıştır. Başta peygamberler, asfiyalar ve veliler, bu İlahî terbiyenin mükemmel mazhalarıdırlar.