İslam Alemi Acilen İttifak Etmeli

İSLAM ALEMİ İTTİFAK ETMELİ VE İSLAM BİRLİĞİ ACİLEN KURULMALI

Mütecaviz düşmanların giderek şiddetlendiği asrımızda İslâm dünyasının ittifakı en birinci farz vazifesidir. Burda yapılan ihmalin vebali büyük olup kader-i İlâhî bu vebalin cezasını da çektirir. Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

“Cây-ı teessüf bir halet-i içtimaiye ve kalb-i İslâmı ağlatacak müdhiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî:

"Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhilî adavetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevi kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-ı İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar.

Şu hal bir

* sukuttur, bir

* vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir

* hıyanettir.” (Mektubat sh: 269)

Yine aynı eserinde şu rivayeti nakleder:

“Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: "Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zendeka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ (Hucurat Sûresi, 49:10) kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz.

Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa

اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا (Buharî, Salât: 88)

düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..” (Mektubat sh: 270)

“İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır.

Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı?

O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir.

Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..” (Mektubat sh: 269)

Bu ittifakın tahakkuku için tek yol, esasat ve zaruriyat-ı diniye dairesinde ittifakır. Bu esas, esas alınmadıkça ciddî bir ittifak mümkün olmaz. Bu mesele ile alakalı olarak Münazarat Eserinde şöyle bir sual ve cevabı var:

“S- Âlem-i İslâmdaki ihtilafı ta’dil edecek çare nedir?

C- Evvelâ; müttefekun aleyh olan makasıd-ı âliyeye nazar etmektir. Çünki

  • Allahımız bir,
  • Peygamberimiz bir,
  • Kur’anımız bir,
  • zaruriyat-ı diniyede umumumuz müttefik,

zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferruat veya tarz-ı telakki veya tarîk-i tefehhümdeki tefavüt bu ittihad u vahdeti sarsamaz, racih de gelemez. “El-hubbü fillah” düstur tutulsa, aşk-ı hakikat harekâtımızda hâkim olsa -ki, zaman dahi pek çok yardım ediyor- o ihtilafat sahih bir mecraya sevkedilebilir.” (Sünuhat Tuluat İşarat sh: 83)

Netice

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا

Al-i İmran Sûresi, 3:103 âyetine âcilen sarılmak zarureti vardır. Bu ayetin Külliyat’taki tefsirinin birkaç kısa özeti şöyledir: “Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "hablullah"tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur.” (Şualar sh: 272)

Keza, “Hamiyet-i İslâmiye, en kuvvetli ve metin ve arştan gelmiş bir zincir-i nuranîdir. Kırılmaz ve kopmaz bir urvetülvüskadır, tahrip edilmez, mağlûp olmaz bir kudsî kal’adır.” (Tarihçe-i Hayat sh: 102)

“Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!” (Kastamonu Lahikası sh: 122)

Bu ittifak ve ihtilafları önleme vazifesi ise, bilhassa dinî ve içtimaî sahadaki söz sahibi kişilere bakar.

Dindar siyasetçiler ise, devletin yapılanmasında var olan kemalizm esaslarını devre dışı bırakarak hür dünya çerçevesinde İslam Birliğinin kurulmasına öncülük etmeli. Aksi halde şerre karşı dayanmak mümkün değildir. Hele de kemalizm esaslarıyla karışık bir model kabul edilemez. Bu vatana yazık olur.

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …