İngiliz’ler tarih boyunca gerek aşikar gerek sinsice İslam aleyhinde çalışmışlardır. Şimdi de bir musibeti bahane ederek buradaki milleti temsil eden dindar hükümeti hedef almıştır. Gazetelerinde buradaki hükümet hakkında menfi propağanda yapmaktadırlar. Maalesef bunların husumeti ebediyyen devam edecek gibi görünüyor. Osmanlının parçalanmasında baş rolü almışlardır. Sonra bizdeki idari ve sosyal hayatı onlar düzenlemişlerdir. Şimdi millet kendi değerlerlerine sahip çıkmaya başlayınca rahatsızlıklarını göstermeye başlamışlardır. Ta İngiltere’den gazeteleriyle, yazarlarıyla radyo-televizyonlarıyla Türkiye aleyhine özellikle Hükümet, hususan Başbakan aleyhine yayın yapmaktadırlar.
İngilizler bu düşmanlıklarını her zaman göstermişlerdir. Türkiye tekparti CHP döneminden sonra, hür dünyanın yanında yer almak istediği zaman dahi İngilizler buna mani olmağa çalışmışlardır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bir mektupla vaziyeti talebelerine bildirmiştir.
Türkiye 16/Eylül/1950’de, Atlantik Paktı’na (NATO) girmesine dair yaptığı müracaatına, İngilizler karşı çıktı ve o defa müracaat kabul görmedi. Ertesi sene 23 Temmuz 1951 tarihinde Amerikan filosu İstanbul’a geldi. Bu hareket ile Amerikan Hükûmeti; Türkiye’yi İngiliz ve Fransızların karşı olmalarına rağmen NATO’ya almaya dair bir kararı gibi idi… Ve nitekim 17 Ekim 1951’de Türkiye’nin Atlantik Paktı’na, NATO’ya iltihakına dair protokol Londra’da imzalandı.
Bu tarihten önce, Üstâd’ın Emirdağ’daki bazı talebeleri, İngilizlerin Türkiye’nin müracaatına ihanetkârane karşı çıkmalarına üzüldüklerini görmüş ve 26/6/1951’de şu gelecek değerlendirmeyi yaparak hakikat‑ı hali beyan etmiştir. Şöyle ki:
“Demokratlar içerisinde meb’us Gazi ve Gazi gibi dindarlar ve Isparta’da Rüştü ve akrabası ve Emirdağı’nda Mehmet Çalışkan ve Hamza gibi demokratların hatırı için yalnız bir saat dünyaya baktım. Said Nursi
Aziz kardeşlerim! (Bu yazıyı Üstadımız yazdırdılar)
İngilizlerin bizi Atlantik Paktı’na almadıklarına müteessir olmuştuk. Bilakis Üstadımızın bize beyan ettiği bu hakikatlar karşısında alınmadığımıza ruh-u canımızla memnun olduk. Mehmet, Hamza
‘İNGİLTERE’NİN İSLAMİYET’E KARŞI DÜŞMANLIĞI
Ellibeş sene önce İngiltere’nin Hindistan Müstemleke Nazırı Matbuatta intişar eden bir makalesinde, müslümanların elinde Kur’an bulundukça İngiltere’nin İslâmlara tamamıyla hâkim olamayacağını tam hakimiyetin tesisi için Kur’an’ın sûkut ettirilmesi icab ettiğini yazmak suretiyle, hükümetinin İslamiyet hakkındaki gizli siyasetini açığa koymuştu. İngiltere hükümeti, İslamlar hakkında iki türlü hatt-ı hareket takip etmektedir.
Birisi: O zamanın İslamların önderliğini yapan Türklere karşı olup, Türkiye’de gizli bir ifsad komitesi kurarak Türkleri İslamiyet’ten uzaklaştırmaya ve Kur’an-ı Türkiye’de sûkut ettirmeye çalışmakta idiler.
Diğeri de: Türkiye’den başka memleketlerdeki müslümanlara tatbik edilen siyaset idi ki, bu siyasete göre de din hususunda müslümanlara geniş müsamaha gösteriyorlar ve onları okşuyorlardı. Türkiye’deki faaliyetlerinden, Türkleri İslamiyet’ten uzaklaştırmak ve bu gayede muvaffak oldukları takdirde Türkleri diğer müslümanların gözünden düşürerek Türklerin önderliğini bertaraf etmek amacını güdüyorlardı.
Lozan Muahedesi’nde İngilizler, İslamiyet ve Kur’an aleyhinde olan siyasetlerine devam ederek, o zamanki Türk hükümetiyle İslamiyeti Türkiye’den kaldırmak esasında anlaşmaya varmışlardı.
Eski İngiliz Başvekili Loid Corc ölünceye kadar bu siyaseti izhar etmiştir. Lozan Antlaşmasına göre zamanın hükümeti İngilizlere İslamiyeti peşkeş çekmişler, (1) Türkiye’den İslamiyeti otuz sene zarfında kaldıracaklarını tahmin ederek ona göre teşkilatlar vücuda getirerek çalışmaya başlamışlardı.
Otuz sene geçince, bu müddetin kafi gelmediğini görerek tekrar otuz sene daha çalışmak icab ettiğini o zamanın başvekili Meclis’te (2) açıklamıştı. Şimdiki Demokratların bazı dindarları eski İttihad-ı Muhammedi gayesini tahakkuk ettirmek için çalışanlarla birlikte idiler.
Demokratların eski hükümet gibi dini ve şeair-i İslamiyeyi İngilizlere rüşvet vermeğe kalkmamaları icab eder. Zira artık buna hüküm kalmamıştır. İngilizler son resmi beyanatlarında, Türklerin Asyalı ve müslüman bulunmalarından dolayı onlarla işbirliği yapılamayacağını açıklamışlardır. Halen Ehli Salib fikrini devam ettirdiklerine bu aşikar bir delildir. İngilizler de zaten İkinci Cihan Harbinden sonra Amerika’nın gölgesinde kalarak, tali derecede bir devlet olmuştur. Bu yüzden kendilerine fazla ehemmiyet verip, dostluğunu temin için dini rüşvet vermeğe ve onlara yaranmağa çalışmanın lüzumu kalmamıştır. İngilizler’in kendisi de bugün Amerika’nın yardımına muhtaç bir haldedir.
Demokratlar dörtyüz milyon müslümanın nefretini kazanmış olan İngilizler’in dostluğu yerine bilakis müslümanları intibaha getirip onlarla kardeşlik ittifakı yaparak, onların eskiden olduğu gibi önderliğini yapmağa çalışmalıdırlar. Elbette bu daha çok hayırlıdır. Bu hayırlı nokta-i istinadı kazanmak için ezan-ı Muhammed-i gibi dinin diğer şeairini de yerine getirmek, yeni hükümetin en büyük vazifesi olmalıdır.
Yeni hükümet İngiliz dostluğundan ziyade, Amerika’nın dostluğuna ehemmiyet vermelidir. Çünkü Amerika ve Amerikan halkının Alem-i İslamla dost olmaları daima menfaatleri icabıdır. Ve İngilizler gibi İslamiyet aleyhine bir siyasetleri yoktur.
İşte ben ellibeş seneden beri İngilizlerin bu gizli çalışan Kur’an düşmanlarına karşı Risale-i Nur’u ikameye çalıştım. Cenab-ı Hakk’a yüzbin şükür olsun ki, Risale-i Nurlar onların bu sinsi siyasetine karşı geldi ve onları mağlup etti.
Eski İttihad-ı İslam ve İttihad-ı Muhammedi’nin arkadaşı olan Demokratların bazı dindarları, herşeyden önce elmas bir kılınç gibi Kur’an-i hakikatlar olan Risale-i Nur’u ellerinde tutarak Alem-i İslamın kardeşliğini kazanmaya ve aynı zamanda İngilizlerin son beyanatlarıyla bize karşı takip ettikleri siyaset ellibeş sene önceki siyasetin aynı olduğu anlaşıldığına nazaran içimizde bulundurdukları ifsat komitelerini yok etmeğe çalışmalıdırlar.” (Haşiye)
(Haşiye) Otuzbeş seneden beri “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti” diyen ve siyasetle hiç alakadar olmayan Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, yalnız bugün 20/06/1951’de bir saat için dünya ile meşgul olmuş ve bu hakikatleri yazdırmıştır.
Hamza Mehmet, Nuri”
(Elyazma Emirdağ Lahikası‑ll)
Hazret‑i Üstâd’ın üstteki acib açıklaması yapıldığı o günlerden az önce, “Büyük Doğu” Mecmuasının da 25.9.1950 ve 29. sayısında “Lozan’ın İç Yüzü” yazısında Lozan Antlaşması’nda İngilizler tarafından ileri sürülmüş şartlarını, İnönü’nün bilerek kabullendiğini yazıyordu.
(1) 1923’de Türk Hükümeti Lozan Antlaşması gereğ’ince hilâfeti ilga etmesi üzerine, Hindistan Müslümanları işin İngilizlerin oyunundan geldiğini bildikleri için, çok sert tepki göstererek Türk hükûmetin reislerine mektuplar yazdılar. İstanbul Baro Başkanı Lütfi Fikri Bey de hilâfetin ilgasına dair bir makale yazdı. Tanin gibi bazı gazeteler bu yazıyı neşretti. Bu yüzden İstanbul’da İstiklal Mahkemesi kuruldu. Fikri Bey idam talebiyle yargılandı.
24 Kasım 1923 Hint Müslüman Iiderlerinden Ağa Han ile Emir Ali, İsmet İnönü’nün hilâfeti koruması için ve hilâfetin muhafaza içinde bırakılması hususunda mektuplar yazdılar. Bu mektuplar 5 Aralık 1923’de bazı İstanbul gazetelerinde neşredildiği için. İstanbul’da kurulu İstiklal Mahkemesi bu gazetecileri de yargıladı… Ve bu haberi yayınlayan gazeteciler tutuklandı ve tâ Aralık 1923’de İstiklal Mahkemesi bu gazetecileri yargılamaya başladı. Bazı gazeteler kapatıldı. Bazıları hüküm giydi vesaire (Bkz. Elli Yılın Tutanağı S:13‑15).
(2) 1946 yılı içinde, TBMM Kürsüsünde Başbakan Şükrü Saraçoğlu: “Din zehirdir. Türkiyeden dini tamamen atabilmek için bize 30 zene daha lazım” diyordu. 1948 de Adliye Vekili Fuad Sirmenin meclisteki konuşmasıda benzeri şeyleri söylüyordu. Hz. Üstâd bunlara işaret ediyor. (Bkz. Sebilür Reşad Sayı:103, Mayıs 1951)