İkinci Bir Yavuz Sultan Selim ve İslam Birliği İhtiyacı

“Yavuz Sultan Selim Hazretleri iktidara gelince en evvel İslam âlemindeki kargaşaya son verdi. Evvela Kürtlerle görüşerek uzlaşı sağladı, onların desteğini arkasına aldı. Sonra İran’da hakim güçleri, sonra Suriye’de ve Ortadoğu’da kargaşa çıkaran müfsidleri hizaya getirdi. Sonra Hicaz’ı Osmanlı’ya dahil etti. Sonra İslam dünyasının en önemli devletlerinden Mısır ile Osmanlı Devletinin ittihadını sağladı Sonra İttihad-ı İslamı tesis etti. Ömrü kısaymış ki, çabuk davrandı. O zaman kurulan İslam Birliği 20. asra kadar yaşadı.

Osmanlı, İslâm bayraktarlığını ele almasından sonra müslümanların ulvî gayelerini bir bir gerçekleştirmek ve daha ileri hedeflere yönelmek için önündeki engelleri temizlemesi gerekiyordu.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın muvaffak olduğu fetihden sonra en önemli husus, bütün müslümanların bir çatı altında toplanması idi. İşte Yavuz Sultan Selim Han’ın tasavvur ettiği bu ulvî gayeyi tahakkuk ettirmek en büyük ideali idi. Bunun için en evvel iktidar kavgası arzusunda olan yakın çevresini etkisiz hale getirdi. Sonra Anadolunun içlerine kadar sokulmuş ve müslümanlar arasında fitne çıkaran, ehl-i sünnete aykırı batıl dini görüşleri bertaraf etmesi gerekiyordu. Bunların başında da Safevi Devleti hükümdarı Şah İsmail geliyordu. Yavuz Sultan bu maniayı kaldırmak için doğuya sefer tertip etti. Şah İsmail’in üzerine yürüdü. Bugün İran içlerinde olan bir mevkide Çaldıran Savaşıyla Şah İsmail’i mağlup etti.

Sultan Selim işte bu safhada daha savaş başlamadan evvel Kürtlerle karşılaştı ve onların ileri gelenleriyle bir toplantı yaparak onlara tasavvurunu, gayesini, hedeflerini anlattı. Hülasaten Sultan Selim onlara, gayesinin i’la-yı kelimetullah olduğunu anlattı ve ikna etti. Kürtler de ona inandılar ve biat ettiler. (Yani Sultan Selim’i kendilerine Başkan seçtiler.) Bu mesele simdiki hükümet Reisine de bakmaktadır. Başbakan gidip Kürtlerin imanlı müslüman ileri gelenleriyle aynen Sultan Selim’in yaptığı gibi konuşmalı ve ikna etmelidir. O büyük kuvveti vatan lehinde kullanmalıdır.

Bu hakikatı Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, II. Meşrutiyetten sonra verildiği Askerî Mahkemede şu şekilde ifade eder:

Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fik­rini kabul ettim. Zîrâ o Kürd’leri ikaz etti. Onlar da ona biat etti­ler. Şimdiki Kürd’ler, o zamandaki Kürd’lerdir.

Bu mes’elede seleflerim: Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mı­sır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin Efendilerle Namık Kemâl Bey ve Sultan Se­lim’dir (ki, demiş:)

İhtilaf u tefrika endişesi

Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz

İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni…Açıklama: https://www.ittihadyayincilik.com.tr/mambots/editors/fckeditor/editor/images/spacer.gif

Sultan Selim (Âsâr-ı Bediiyye sh: 418)

Doğuda Şah İsmail gailesini def ettikten sonra diğer İslam ülkelerini de bu İslam birliğine dahil etmek için güneye indi, -şimdilerde gündemde olan Suriyede- keyfi yöneticileri temizledi Suriye ve çevresini de İslam birliği sürecine dahil etti. Onunla da iktifa etmedi rivayetlere göre aldığı manevi emirle Hicazı (Mekke, Medine), Kudüs’ü emniyet altına aldı. Çölü geçerek Mısır’a vardı ve oradaki keyfi idareleri de temizleyerek Mısır’ın da İslam Birliğindeki yeri almasında sebep oldu. İstanbula döndüğünde çok yorulmuş ve yıpranmıştı daha genç yaş denilebilecek bir yaşta ellibeş yaşında vazifesini fazlasıyla yapmış biri olarak Rabbine kavuştu. Zaten hep O’nunlaydı. Rahmetullahi aleyhi vasian.

Geçtiğimiz asra kadar Yavuz Sultan Selim Han’ın vesile olduğu bu İslam Birliği geçtiğimiz asrın başlarına kadar devam etti. Yani bir padişahın kısa bir zamanda yani yedi-sekiz yılda muvaffak olduğu bu başarı bütün dünya müslümanlarını dörtyüz-beşyüz yıl rahat ettirdi.

Avrupa geçmişte hep bu birliği dağıtmak için uğraştı. En son dağılmasına sebep oldular. Sonra da kendi birliklerini Avrupa Birliğini kurdular. Zaten dünyada güçlü olmak ve emniyet içinde yaşamak için herkes kendi birliğini inançları, hayat yaşantılarına göre kurmaktadır ve kurmuştur. Mesela Amerika elli küsur eyaletten müşekkil bir topluluktur. Avrupa malumdur. Hatta Rusya ve çevresinde milletler ve Çin ile bir milletler topluluğu gibidir. Peki Dünyanın beşte bir nüfusunu teşkil eden ve yarısında etkili olan İslam dünyası neden iki milyara varan nüfusuyla bir birlik teşkil etmezler? Bunun vebali ağırdır. Her müslüman bu gayeye çalışmalıdır.

Şimdi hükümetimizin bu gayeye çalışması en birinci vazifesidir. Zira zemin müsaittir. Müslüman toplulukları maruz kaldığı zulümler bütün dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir. Hem geçmişte bu İslam birliğine mani olan devletler şimdi engel değil bilakis bu birliği arzu etmektedirler.

Bediüzzaman Hazretleri der ki:

Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.” Emirdağ Lahikası-2 (24)

ŞİMDİ İKİNCİ YAVUZ SELİM OLABİLİR Mİ?

İslam dünyası elbette bir Yavuz Selim vazifesi yapacak lider aramaktır. Bu vazife fıtri olarak ihtiyaç halindedir. Çünkü İslam âlemi dağınıktır, zulme uğrayan müslümanlara sahip çıkacak, devlet çapında güce ihtiyaç vardır. Müslümanların haklarını koruyacak ve kollayacak Orduya ihtiyaç vardır. Liderleri biraz da şartlar çıkarır. Şimdiki şartlarda böyle siyaset yoluyla İslam dünyasına hizmet edecek lidere ihtiyaç şedittir. Bu liderin Türkiyeden çıkması adetullaha uygundur. En son merhum Abdülhamid Han bu vazifeyi yapıyordu. Ümid ediyoruz ki Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyetinden böyle bir lider çıkar. Hatta şimdiki Başbakanımıza Allah bu vazifeyi inşaallah nasip eder. Hatta Sultan Selimle özellikleri çok benzemektedir. Yavuz Selim uzunca boylu idi. Düşüncesi cesur ve selametliydi. Sert bir mizaca sahipti. Şairdi ve şiiri çok sever ve başarıyla söylerdi. Dünya lezzetlerinden hiç hoşlanmazdı. Günde üç-dört saatlik bir uyku uyurdu. Tarih ilmini çok sever ve okurdu. Sakal koymamasını sakalını vezirlerine kaptırmamak içindi diyenler dahi olmuştur! En çok okuduğu tarih ilmi ise Selahaddin-i Eyyubinin saltanatına ve sırlarına dair eserlerdi. Hatta Sezar’ı ve İskender’i dahi okuduğu rivayet edilir. Ve en önemlisi de, âlemin nizamını muhafaza etmek emelindeydi. Fakat bir husus var ki, Yavuz Selim zamanında İslam Deccalı zuhur etmemişti. Şimdi ise İslam Deccalının etkileri, ilke ve inkılablarının ana umdeleri var. Bunları temizlemeden İslam Birliğini kurmak da zordur. İkici bir Selim olacak şahsın Deccal komitesiyle de boğuşması gerekmetedir. Bir cihette Yavuz Selim’den işi daha da zordur. Vukuundan sonra son kararı vermek üzere hoşcakalın…

Kontrol et

İTTIHAD YAYINCILIĞIN GAYE VE HEDEFLERİ

İttihad Yayıncılığın neşriyatta gaye ve hedefleri… 1. Türkiye’nin ve Âlem-i İslâm’ın en büyük ve temel …