HZ. BEDİÜZZAMAN, DEMOKRAT DEVRESİNE NE NAZARLA BAKIYORDU (3)
Merhum Zübeyir Ağabey, Hz. Üstada atfen şöyle diyordu:
“Eğer biz hizmeti, ihlas ve sadakat üzere yapsak, Allah Amerikan ordularıyla fütuhat ziyafeti çeker.” Yani kaderin hüsn-ü muamelesine liyakat gerek.
Yani millet ekseriyetinin istikamet üzere, yani hamiyet-i İslamiye’ye sahib olması gerekiyor.
Bu fitne asrında şahsî kemalatın kazanılması müşkildir. Şahsî kemalat hakkında, Hz. Üstadın kendi şahsından bizlere bakan şu ifadesini nazara almalı. فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ (11:112) âyetinin bir işarî manasını anlatırken diyor ki: (o asırda şahsen istikamette mümtaz bir hususiyet kesbetmek çok uzaktır. Demek, şahsî istikamet değil. Öyle ise, o adamın teşebbüsiyle neşredilen esrar-ı Kur’aniye, o asırda istikametde imtiyaz kesbedecek. O adam şahsen gayr-ı müstakim olduğu halde, müstakimler içine idhali, o imtiyaza remzeder. Sikke-i Tasdik.sh.163)
Fakat, ihlas ve sadakat üzere olan hizmete dikkat çeken şu beyanlar da nazara alınmalı:
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ
Yani: “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.” L:49
Yine aynı hadisi şöyle izah eder:
مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ
-ev kema kal- Yani: “Bid’aların ve dalaletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-ı Kur’aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.” L:167
Bir şehid, bir veli hükmünde olduğu cihetle, muhlis ve sâdık hizmet ehli, yüz evliya derecesini kazanabilir. Şeklindeki hükmü de manidardır.
Evet,“……bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî müslümanlar eğer herbiri bir veli, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünki böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, herşeyin fevkindedir.” Ş:307
Yukarıda zikredilen, “sünnetime temessük” tabiri, ant-i süfyaniyet anlayış ve yaşayışını ifade eder.
Evet, bu zamanda müslüman farklı derecelerle, ya sünnet veya bid’at tarafındadır, ortası yoktur.
Hz. Üstad diyor ki: “….Küfür ile iman ortası yoktur. Bu memlekette İslâmiyet’e karşı komünist mücadelesi ortası olamaz. Sağ ve sol, ortası üç meslek îcab ettirir.” E.(2)sh.59
Evet, R. Nurun Kudsi Kaynakları adındaki, eserin 628. Sıra nolu rivayetinde nakledilen: “milletin iki guruba ayrılması” ve aynı eserin 807. Sıra numarasında da , “süfyaniyet cereyanını tekzib edenlerin geçmiş günahlarının afv edileceği; onu tasdik edenlerin ise, geçmişteki amellerinin ibtal edileceği ihbar ediliyor”. Bu ve benzer rivayetler müvacehesinde ahirzamanda milletin menfi-müsbet olarak ikiye ayrılacağı haberleri nazara alınınca, İslam milletini ikiye bölen süfyaniyetin bu bölücülüğü daha iyi anlaşılır ve millet bir derece uyanır.
Bu meselenin en çok dikkat çeken tarafı şu ki; on senelik demokrat devresinde yazılan mektupların ekserîsi, demokrat partiyi, siyaseti dine alet etmek manasında olarak ikaz ve irşad edici mektuplardır. Adeta, müjdelenen İslamî hayat devresinin ümidiyle bakıldı. Fakat rivayette de işaret edildiği gibi yedi veya dokuz sene gibi bir müddet dairesinde İslamî gelişmenin nakıs bir derecede olabildiği ve sonunda iki muarız partinin birleşmesiyle demokrat partiye son verileceği planını Hz. Üstad, demokratlara ihbar ve ihtar etti. Aynen de dendiği gibi vukua geldi.
Bu on sene dairesinde yazılan mektuplarda kısmen yazıldığı üzere şeairi ihya ve ittihad-ı İslam kuvvetini kazanma ve bid’aları izale etmek gibi ciddi meselelere dikkat çekiliyor. Yani kitapta denildiği gibi; “hayat-ı içtimaideki dindarane haletler” diye anlatılan müsbet gelişmeleri ve mason ve komunistlik gibi cereyanları, hakiki hukuka müstenid olarak menfî hareketlerini durdurmak istenmişti. Ve buna benzer müsbet hareketlerle İslamî gelişmeyi sağlamak idi. Fakat nifak cereyanı iktidarı yumuşak bularak ifsadâtına devam etti.
Risalelerde yazıldığı üzere geniş daireye bakan müjdelerin tahakkuku ümidiyle ve Hz. Üstad’ın sahib olduğu İslamî istikamete aid yolu gösterme vazifesini ifa etmiştir. Bu yola uygun hareketin yapılıp yapılmaması ise imtihan sırrına havale edilir ve edilmiştir.
Allah kaderî muamelesini, kötülüklerden uzaklaştırma ve iyiliklere sevk edecek tarzda gösterir.
Rivayette var ki: “Ümmetim istikametle gitse, ona bir gün var.” Yani فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ اَلْفَ سَنَة (32:5) âyetinin sırrıyla bin sene hâkimane ve mükemmel yaşayacak. Eğer istikamette gitmezse, ona yarım gün var. Yani ancak beşyüz sene kadar hâkimiyeti ve galibiyeti muhafaza eder.” Ş:589
“Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem’iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz.” E:265
“İşte bu dehşetli musibet-i beşeriyeye karşı Kur’an-ı Hakîm’in dörtyüz milyon talebesinin intibahıyla ve içinde semavî, kudsî kanun-u esasîleriyle bin üçyüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dörtyüz milyonun kendi kudsî esasî kanunlarıyla beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi etmesini; ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin hem saadet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını “ Em:100
“Madem meyl-ül istikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten dercedilmiş. Elbette beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa; istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâm’da nev’-i beşerin eski hatiatına keffaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşâallah…” H:37
“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlahiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve manevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.” H:79