HÜSRAN’DAN FELAH’A; 1911’DEN 2011’E İSLÂM ÂLEMİ
İkinci Dünya Harbi’nin bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü sıralarda Kastamonu’da sürgünde bulunan Bediüzzaman Hazretleri, 1942 yılı sonlarında yazdığı mektupta insanlık aleminin çok hakikatlerini adeta tarihi bir kronoloji halinde ifade eder.
İslam dünyasının helaket ve felaketi devri olan yirminci asırda, evvela müslümanların, nihayetinde de bütün insanlık dünyasının başına gelen umumi harpler ve musibetler ve harbin sonuçları ve nihayet İslam alemine musallat olan dinsizlik cereyanları, Bediüzzaman Hazretlerinin hatırına gelir. Bu musibetlerin müslümanlar için ne zaman başladığını ve ne zamana kadar devam edeceğini, Vel Asır suresinden aldığı ilhamla izah eder. Şöyle ki:
“Teşrin-i sâni otuzuncu gün, bin üçyüz ellisekizde (1358), Karadağ başına çıkıyordum.
"İnsanların, hususan Müslümanların bu teselsül eden helâketleri ve hasaretleri ne vakitten başladı, ne vakte kadar devam eder?" hatıra geldi.
Birden, her müşkilimi halleden Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, Sure-i Ve’l-Asrı’yı karşıma çıkardı. Dedi:
"Bak!"
Baktım.
Her asra hitab ettiği gibi, bu asrımıza daha ziyade bakan وَ الْعَصْرِ اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ âyetindeki اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi bin üçyüz yirmidört (1324) edip,
● hürriyet inkılabıyla başlayan;
● tebeddül-ü saltanat ve
● Balkan ve İtalyan Harbleri ve
● Birinci Harb-i Umumî mağlubiyetleri ve
● dehşetli muahedeleri ve
● şeair-i İslâmiyenin sarsılmaları ve
● bu memleketin zelzeleleri ve yangınları ve
● İkinci Harb-i Umumî’nin zemin yüzünde fırtınaları gibi, semavî ve arzî musibetlerle hasaret-i insaniye ile اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ âyetinin bu asra dahi bir hakikatı, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir lem’a-i i’cazını gösteriyor.” Kastamonu Lahikası ( 204 )
Merhum şair Mehmet Akif’e “Ah, o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil / Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil / Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına” şiirinde ifade ettiği hakikatleri söyleten bir asırdır.
İşte bu asrın vaziyetini, Kur’andan aldığı dersle izah eden Bediüzzaman Hazretleri; 1908 hürriyet inkılabının müsbet vaziyetini, müslümanlara faydalı şeklini bozan, mason komitesi ve gizli ifsat komitesinin faaliyetlerini, musibetlerin fiili başlangıcı olarak nazara verir. Der ki:
“Âlem-i İslâm için en dehşetli asır altıncı asır ile Hülâgu fitnesi ve onüçüncü asrın âhiri ve ondördüncü asır ile harb-i umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle bu cümle makam-ı ebcediyle altıncı asra ve evvelki cümle gibi اَلْعَزِيزِ الْحَمِيدِ kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.” Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 104 )
Yani İslam dünyası için maddi manevi en dehşetli zamanın “onüçüncü asrın âhiri” ve “ondördüncü asrın evveli” dir.
Yani 1784-1884 arası onüçüncü asırdır. 1884-1984 arası ise ondördüncü asırdır. Yani İslam aleyhine ne varsa bu devrelerin sonunda ve başında yapılmıştır. Bu ise, 1839 dan 1950 arasına tekabül etmektedir. (Yüz yılda bir-iki sene farklar nazara alınmaz)
Manayı hilafetin 31 Mart 1909 hadisesinden sonra Sultan Abdülhamid’in hal’ edilmesiyle bittiği ifade edilir. Abdülhamid’den evvelki muhteşem padişah ise merhum Abdülaziz’dir ki, Osmanlıyı, İslamı yeniden canlandıracak dindar, İslami kaidelere bağlı yenilenme taraftarı çok vasıflı bir padişahdır. Mühim mevkilere kadar gelmiş, hatta sadrazam olma durumundaki bazı mason, gizli din düşmanı yabancıların adamı kimseler tarafından şehit edilmiştir. Sonra da bu katle intihar süsü verilmiştir.
Hem Abdülaziz hem Abdülhamid devreleri, Kur’anın işaretine mazhar devirlerdir.
Yine Bediüzzaman Hazretleri İşarat-ı Kur’aniye Risalesinde beyan ediyor ki:
“Evet bu gelecek âyât-ı meşhure müttefikan onüçüncü asrın âhirine ve ondördüncü asrın evveline cifirce bakıyorlar ve Kur’an ve iman hesabına bir hakikata işaret ediyorlar. Ve medar-ı teselli bir "Nur"dan haber veriyorlar. Ve o zamanın dalalet fitnesinden gelen şübehatı izale edecek, Kur’anî bir bürhanı müjde veriyorlar.” Şualar (686)
Sonra لَفِى خُسْرٍ ile işaret olunan devreler, Merhum Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra gelen musibetlerin birincisi:
“Trablusgarp Savaşı, 1911” veya “İtalyan Harbi” de denilen Trablusgarb’ın yani Batı Afrika’daki Osmanlı hakimiyetinin sona ermesidir. Sonra ard arda musibetler hem müslümanlar için hem bütün insanlık dünyası için başlamıştır. Sonra 1912 “Balkan Harbi” yani tüm Balkanların elimizden çıkmasıdır. Sonra 1914 Birinci Dünya Savaşı. Sonra “Birinci Harb-i Umumî mağlubiyetleri”. Sonra mağlubiyet sonrası yani 1918’den sonra memleket ve din aleyhinde dehşetli anlaşmaları imza etmek; bunlar ise, ateşkes anlaşmaları, Sevr ve sonra Lozan anlaşması gibi İslam aleyhine imzalanan anlaşmalardır. Sonra 1925 den itibaren, dini şeairler denilen, kılık kıyafet, dilin değiştirilmesi, ezan-ı Muhammedinin değiştirilmesi; yani dini çağrıştıran bütün sembolleri yok etmek musibeti ve büyük zelzeleler ve sonunda 1939’da başlayıp 1945’e kadar devam eden bütün insanlık dünyasına gelen musibetler.. Yani İkinci Dünya Savaşındaki musibetler…
SOSYAL VE SİYASİ HAYATIN TAMİR EDİLMESİ
Bütün bu musibetler yüzüncü yıllarında inşaallah tamir edileceklerdir. Burada en başta tamirci Risale-i Nur ve onun şahs-ı manevisidir.
Şimdiye kadar 1908 ikinci meşrutiyetin yarım kalan hakiki iyilikleri, yüzüncü yılından itibaren yani 2007 den itibaren geniş dairede tamire başlanmıştır. Abdülhamid’in hal’ edilmesinin karşılığı yüz sene sonra kısmen alınmıştır; dindar, hanımı tesettürlü bir zat cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sonra 1911 yılında elimizden çıkan Batı Afrika’da özüne, kendine dönüş işaretleri belirmiştir. Gerisini hep birlikte takip edeceğiz.
Bediüzzaman Hazretleri İslam aleminin istikbalde zuhura gelecek güzelliklerini 1911 yılında Şam’da meşhur Emevi Camiindeki verdiği hutbede müjde olarak dile getirmiştir. Demiştir ki:
“Avrupa ve Amerika, İslâmiyetle hâmiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasılki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu.
Ey Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki Âlem-i İslâm Câmiindeki ihvanlarım! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki; istikbalin kıt’alarında hakikî ve manevî hâkim olacak ve beşeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevkedecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılab etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur’an’a tâbi olur, ittifak eder.” Hutbe-i Şamiye ( 32 )
İnşaallah sosyal ve siyasi hayatttaki tamirat, özellikle süfyani deccaliyetin devlet kurumlarındaki tahribatı da büyük ölçüde tamir edilecektir. O zamandan yarım asır sonra, yani 1950-1960 arasında bir fecri kazib de olsa bazı güzellikler görünmüştür. Sonra da yine bir yarım asır sonra yani 2000-2010 dan sonra fecri sadık görülecektir. Bunun da süreci 2023 kadar sürecektir. İslamiyetin sulh ve saadetini bütün dünyaya görecektir. Allahü A’lem.
Hakikat-ı hali Risale-i Nurdan anlayan bir nur talebesi abimiz ne güzel ifade etmiş. Bu hakikati de Üstad Hazretleri külliyata koymuştur. Hep birlikte okuyoruz. Şöyle:
“Evet Üstadımız Hazretleri! Risale-i Nur’u okuyan her idrak sahibi anlıyor ki; Risale-i Nur gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp, tenvir ve irşad edecektir.
Risale-i Nur yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevab verecek bir külliyat olarak te’lif edilmiştir.
Bugün tarihte hiç görülmemiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan beşeriyet için, halaskâr olarak Risale-i Nur’a sarılmaktan ve ne bahasına olursa olsun, Risale-i Nur’un nuranî ve parlak eczalarını elde edip dikkat ve tefekkürle okumaktan başka bir kurtuluş çaresi yoktur. Risale-i Nur’u okuyan herkes, bu hakikatı idrak etmiş ve etmektedir.” Asa-yı Musa ( 252 )