Bu derlemede nazara verilen âhirzaman fitnesinin ve gizli ifsad komitesinin içtimaî, hukukî, iktisadî ve siyasî ve asayiş sahalardaki muhtelif ifsadatından birkaç nümunelerdir.
Evet yaşanan hayat sahasında İslâmiyete aykırı düşen fakat medenî hayat diye telkin edilen kötülüklerin ekserisi bu fitnenin eseridir.
Evet moda, fantaziye, asrîlik, medenîlik ve Avrupalılaşmak gibi şa’şaalı kelimelerle hevesatı uyandırıp nazarları kendine çeken bid’alar, âhirzaman fitnesi olan Süfyaniyetin mahiyetidir.
Evet âhirzaman fitnesi ile Süfyaniyet, aynı mânâyı ifade eder. Yoksa Süfyan denen bir şahsı bildiği ve hatta ona karşı olduğu halde onun başlattığı bozuk hayat şeklinin Süfyaniyet olduğu bilinmezse ve ona karşı tedbirler alınmazsa Süfyan hakkındaki rivayetlerin mânâsı, gereği kadar anlaşılmış olmaz. Ve kişi yaşadığı Süfyaniyet hayatının çirkinliğini vicdanında hissedemez.
Evet hadîste geçen: «Deccal’ın hayatını ve işlerini beğenmeyenler onu tanıyabilir.» (Tirmizi, Fiten 56) mealindeki ifadenin mânâ-yı muhalifinden anlaşılıyor ki, Süfyaniyetin tarz-ı hayatını beğenip yaşayanlar, onun mahiyetini gereği kadar sezip anlayamazlar ve netice olarak da Süfyanın tuzağına düşerler.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bir hadisi izah ederken aynı zamanda dine ve insanlığa kötülükleri yönünden önem kazanmış şerli kişilerden biri olan Süfyan’ın en mühim vasfından birini de nazara verir ve şöyle der:
«Rivayette var ki, “Âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyanın eli delinecek.”
Allahu a’lem, bunun bir tevili şudur ki: Sefahet ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. Darb-ı meselde deniliyor ki, “Filân adamın eli deliktir.” Yani çok müsriftir.
İşte, “Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tama’ı uyandırarak insanların o zayıf damarlarını tutup kendine musahhar eder” diye bu hadîs ihtar ediyor; “İsraf eden ona esir olur, onun dâmına düşer” diye haber verir.» (Şualar sh: 583)İşte bu rivayet ümmeti, mezkur Süfyaniyet hayatından, yani âhirzaman fitnesi bid’alarından uzak durmak gerektiğini bildirir. “Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları” eserinde nakledilen iki hadîsin meali de aynen şöyledir:
«Deccal’ın çıktığını işittiğinizde ondan firar edip kaçınız. Çünki bir adam ona gelir, onu reddetmek üzere niyetlenip yanına gelir, fakat ona tabi’ olup kalır. Çünki Deccal’la beraber kalpleri vesveselendiren çok şeyler vardır.» (Hadis no: 808)
«Deccalın çıktığını duyduğunuzda, mümkün mertebe ona yaklaşmayın. Çünki, adam onu mü’min zannederek yanına gider, beraberinde biraz kalır, sonra ondaki şüphelerle ona tabi‘ olup tuzağına düşer.» (Hadis no: 811)
Yani Deccal ve Deccaliyet, nifak perdesiyle maskeli gizli din düşmanı ve cereyanıdır.Hadiste geçen “Deccala yanaşmayın” ikazı, Deccalın şahsına yanaşmamaktan daha çok onun Süfyaniyet denen cereyanına ve medeniyet namı altındaki yaşayış tarızına girmeyiniz demektir. Bu bahsin de esas gayesi bu hakikatı göstermektir.
Evet Süfyaniyetin esiri olan bozuk cemiyetin moda, sosyete ve fantaziyelerine bulaştığı halde, Süfyan’a karşı olduğunu söylemekle onun şerrinden kurtulmuş olunmaz.
Mimsiz medeniyet denen Süfyaniyetten uzak duran Hazreti Üstad diyor ki:
«Herbir hükûmette muhalifler var. Âsâyişe ilişmemek şartıyla, kanunen onlara ilişilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüş ve yalnız kabrine çalışanlar, elbette bin üç yüz elli senede, ecdadımızın mesleğinde ve Kur’ân’ımızın daire-i terbiyesinde ve her zamanda üç yüz elli milyon mü’minlerin takdis ettiği düsturlarının müsaade ettiği tarzda hayat-ı bâkiyesine çalışmayı terk edip, gizli düşmanlarımızın icbarıyla ve desiseleriyle, fâni ve kısacık hayat-ı dünyeviyesi için, sefihâne bir medeniyetin ahlâksızcasına, belki bir nevi bolşevizmde olduğu gibi vahşiyâne kanunlara, düsturlara tarafdar olup onları meslek kabul etmekliğimiz hiç mümkün müdür? Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre miktar insafı bulunan hiçbir insan bunları onlara kabul ettirmeye cebretmez. Yalnız o muhaliflere deriz: Bize ilişmeyiniz, biz de ilişmemişiz.
İşte bu hakikate binaendir ki; Ayasofya’yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz.» (Şualar sh: 394)
«Şeair-i İslâmiyenin cebren kaldırıldığı ceberut devrinde, dünya hatırı için kendini mecbur zannederek o kudsî şeairden fedakârlık yapanların ve din zararına hareket edenlerin ve İslâmiyete muhalif fetvalara ve bid’alara mecbur edilenlerin çokluğu zamanında, Bediüzzaman, ne lisan-ı halinde, ne lisan-ı kalinde ve ne de fiiliyatında o kadar zulümler çektiği ve idamlarla tehdit edildiği halde, en küçük bir değişiklik bile yapmamıştır.
Bilâkis, “Ecel birdir, tagayyür etmez. Ölüm, bu âlem-i fenadan âlem-i bekaya ve âlem-i nura gitmek için bir terhistir” deyip mücadeleye atılmış; bid’aları tanıtan ve durduran ve şeair-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve sünnet-i seniyeyi ihyâ eden eserleri perde altında otuz seneden beri neşretmiş ve muhitinde, âdeta Devr-i Saadetin bir cilvesini yaşatmıştır.» (Tarihçe-i Hayat sh: 694)
“FİİLEN, İLTİZAMEN, İLTİHAKEN” NE DEMEKTİR?
Bediüzzaman Hazretleri umumi maddi, manevi musibetlerin, umumun hataları sebebiyle geldiğini anlatırken diyor ki:
«Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.» (Sözler sh: 172) Bu parçada geçen “fiilen, iltizamen, iltihaken” kelimelerinden birincisi olan:
“fiilen” den maksad âhirzaman fitnesini ve Süfyaniyeti düşünmeden ve alışkanlık gafletiyle bid’atkâr hayatı, medenîlik zannedip yaşamak ve böylece bid’atın yayılmasına şuursuz yardım etmek..
“iltizamen” ifadesi ise bid’aları medenî hayat zannıyla ve heva ve hevese uyarak yaşamaktan başka fikren ve lüzumlu görüp taraftar olmak..
“iltihaken” ise, Süfyaniyet cereyanına dahil olup orada çalışmaktır.
HAKİKİ BEDEVİ MÜRTECİLER
İslâmiyete sinsî düşmanlık yapan Süfyanî cereyan, ilericilik, çağdaşlık, hürriyetçilik ve vatanseverlik gibi isim ve perdeler altında, dine hizmet etmek için faaliyet yapan cemaatlere hulûl edip aldatmak isterler.
İşte bu sebebledir ki, Bediüzzaman Hazretleri gerçek hürriyet ve medeniyeti doğudaki aşiretlere ders veren Münazarat Risalesinde asıl muhatabları, şimdi millî ahlâkı bozmaya çalışan ve medeniyet maskesinde gizlenip ifsad eden münafık cereyan olduğunu anlatırken diyor ki:
«Ben de Eski Said kafasını alıp ve Yeni Said’in sünuhatıyla dikkatle mütalâa ettim. Anladım ki, Eski Said acip bir hiss-i kablelvuku ile, otuz kırk sene sonra şimdi vukua gelen vukuat-ı maddiye ve mâneviyeyi hissetmiş. Ve bedevî Ekrad aşâiri perdesi arkasında, bu zamanın medenî perdesini kendilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve hakikî bedevî ve hakikî mürteci, yani, bu milleti, İslâmiyetten evvelki âdetlerine sevk eden hainleri görmüş gibi, onlarla konuşup başlarına vuruyor.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 110)
Maske, kişinin kötü niyet ve gayesini herhangi bir şekilde gizleme sebebi ve yolu olan alettir. Evet gizli ifsad cereyanı resmî bazı makam sahiplerini aldatarak Bediüzzaman Hazretlerinin dinî hizmetine mani olmak için mahkemelere verdirmişlerdir.
GİZLİ KOMİTENİN YAPISI
İşte müslüman milleti ifsada çalışan gizli cereyana karşı, bilhassa resmî makamda bulunanların aldanmamalarını isteyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri mahkemeye şu ihtarda bulunur:
«Sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar,
istibdad-ı mutlaka “cumhuriyet” nâmı vermekle,
irtidad-ı mutlakı “rejim” altına almakla,
sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermekle,
cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla
hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.» (Şualar sh: 287)
En şiddetli baskı ve zulmü yapıldığı halde adına “cumhuriyet” deniliyor. Dini, cemiyet hayatından bütünüyle reddetmeyi devlet güvencesi altına alıyor ve hiçbir kanuna dayanmayan şiddetli dinsizliğe ve kişinin isteğine göre yapılan zorbalıklara kanun namını veriyorlar.
Bediüzzaman Hazretleri bu gizli cereyanın sebebiyet verdiği âhirzaman fitnesinden müslümanları ikaz eden derslerini suç diye gösteren mahkeme heyeti,
«Suçlarından diye:
Tekke ve zaviyelerin ve medreselerin kapatılması ve
lâikliğin kabulü,
İslâmiyet yerine milliyet esaslarının konulması,
şapka giyilmesi, tesettürün kaldırılması,
Lâtin harflerinin huruf-u Kur’âniye yerinde cebren kabulü,
Türkçe ezan ve kamet okunması,
mekteplerde din derslerinin kaldırılması,
kadınlara erkekler derecesinde irsiyet ve hak tanınması ve
teaddüd‑ü zevcatın kaldırılması
gibi inkılâp hareketlerini bid’at, dalâlet, ilhaddır diyen, irtica ile suçludur” diye yazmışlar.
Ey insafsız hey’et! Eğer her asırda üç yüz elli milyonun kudsî ve semâvî rehberi ve bütün saadetlerinin programı ve dünyevî ve uhrevî hayatın mukaddes hazinesi olan
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın
tesettür ve
irsiyet ve
teaddüd-ü zevcat ve
zikrullah ve
ilm-i dinin dersi ve neşri ve
şeâir‑i diniyenin muhafazası
haklarında gelen ve tevil kaldırmaz sarih çok âyât-ı Kur’âniyeyi inkâr etmek ve bütün İslâm müçtehidlerini ve umum şeyhülislâmları suçlu yapmak mümkünse ve mürûr-u zamanı ve müteaddit mahkemelerin beraatlerini ve af kanunları ve mahremiyet ve mahrem veçhini ve hürriyet-i vicdan ve hürriyet‑i fikri ve fikren ve ilmen muhalefeti memleketten ve hükûmetlerden kaldırabilirseniz, beni bu şeylerle suçlu yapınız. Yoksa siz hakikat ve hak ve adâlet mahkemesinde dehşetli suçlu olursunuz.» (Şualar sh: 431)
Din, vicdan ve söz, yani tebliğ hürriyetlerini değişmez ve dokunulmaz prensipler olduklarını ilân edip muhafaza eden hakiki hürriyet rejiminde mezkûr tarzdaki suçlamalar asla yapılamaz. Aksi halde hür rejimi ihlâl etmek mes’uliyeti doğar.
ÇARE SİYASET DEĞİL, MEHDİ CEREYANI
Hâkim cereyan, siyaset sahasındaki her İslâmî hareketi kendi menfaatına çevirir:
«Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek. O hizmetin kudsiyetini bozacak.» (Şualar sh:362)
SÜFYANÎ CEREYANA KARŞI MEHDİYET CEREYANININ GALEBESİ
Münafıklıkla halkı aldatıp İslâm dinini bozmak ve kaldırmak isteyen ve müslümanlar içinde çıkan dehşetli bir adam olan İslâm Deccali münafıklıkla halkı aldatıp müslümanların yaşadığı toplum hayatına dine zıt hayat tarzını sokan sisteminin Mehdi şahs-ı manevisi tarafından tamir edileceğini ve İslam cemiyetini devamlı zehirleyen o cereyanın ortadan kaldırılacağını Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:
«Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır.
Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.» (Mektubat sh: 56)
«Hazret-i Mehdi’nin cem’iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem’iyetinin mu’cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.» (Mektubat sh:441)
DECCAL KOMİTESİNİN DAĞITILMASI
«Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cem’iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak.» (Mektubat sh:441)