Geniş Daire Hizmetleri

  • GENİŞ DAİRENİN ŞAŞALI HİZMETLERİNE DAİR

(Ve bihi nesteın)

  • 1- KEMMİYET VE KEYFİYET VE TEBLİĞ MESELELERİ

Risale-i Nurda, dar ve haslar dairesi ile geniş dairelerden bahsedilir. Evet, Rivayetlerde müceddide ehemmiyet verilmesinin sebebi, has dairenin birinci vazifesi olan îman itibariyle olduğu halde, beşeri nazar, geniş daireyi daha ehemmiyetli görüp hata ettiğini beyan eden Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

“Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar.” K:190

İman hizmeti ile, ittihad-ı İslâma yani geniş daireye bakan ikinci ve üçüncü vazifeleri mukayese eden Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:

“Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor.” E:267

  • 2- HASLAR İMAN HİZMETİNE KANAAT ETMELİ

Bir mektubda da has Nurcuların iman hizmetinde yani haslar dairesinde sâbit kalmaları için Kader-i İlâhî’nin bir müdahelesi şöyle izah ediliyor:

“Ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve avamın nazarında birinci derece ve hakikat nazarında, imana nisbeten ancak onuncu derecede bulunan siyaset-i İslâmiye ve hayat-ı içtimaiye-i ümmete dair hizmeti, kâinatta en büyük mes’ele ve vazife ve hizmet olan hakaik-i imaniyenin çalışmasına racih gördüklerinden; o tercümana karşı arkadaşlarının pek ziyade hüsn-ü zanları ehl-i siyasete, inkılabcı bir siyaset-i İslâmiye fikrini vermek cihetinde, Risale-i Nur’a karşı hayat-ı içtimaiye noktasında cephe almak ve fütuhatına mâni’ olmak pek kuvvetli ihtimali vardı. Bunda hem hata, hem zarar büyüktür. Kader-i İlahî, bu yanlışı tashih etmek ve o ihtimali izale etmek ve öyle ümid besleyenlerin ümidlerini ta’dil etmek için, en ziyade öyle cihetlerde yardım ve iltihaka koşacak olan ülemadan ve sâdâttan ve meşayihten ve ahbabdan ve hemşehriden birisini muarız çıkardı; o ifratı ta’dil edip adalet etti. "Size kâinatın en büyük mes’elesi olan iman hizmeti yeter" diye bizi merhametkârane o hâdiseye mahkûm eyledi.” K:193

  • 3- HAS NURCULAR GENİŞ DAİRELER TEŞVİK ETMEMELİ

Evet, haslar dairesi, geniş dairelere dehalet etmemekle ve hizmet ehlini o geniş sahalara teşvik edici manzaralar göstermemekle beraber, geniş dairelerin her tabaka ve sınıflarını fikren ikaz ve irşad etmek de has dairenin vazifesi olduğu, hizmet seyrinin teamüliyetinden biliniyor.

Keza geniş dairelere alâkalanmak, has dairenin ehemmiyetini anlayamamaya sebebiyet verdiğini anlatan Hz. Bediüzzaman, kendi şahsından misal vererek haslar dairesine şu ibretli ikazı yapar:

“Nurların fütuhatını kalben temaşa ederken, bazı has kardeşlerimin Nur’un tercümanına verdikleri makam noktasında baktım. O makama nisbeten fütuhat az olmasından, o makamın şerefi için bir hırs ile vazife-i İlahiyeye karışmak gibi şekva geldi. Binler derece şükür ve sırf rıza-yı İlahî noktasında bazı biçarelerin Nurla imanlarını kurtarmak cihetiyle binler hamd, sena ve şükür lâzım iken bir teşekki ve sıkıntı geldi. Sonra mahviyet ve terk-i enaniyet ve ihlas-ı tam ile aynı vaziyete baktım, gördüm ki: O fütuhatta binler hamd ve sena ve teşekkür ve manevi sürur ve sevinç ruhuma geldi. Ben o halde iken anladım ki, makamat-ı maneviye dahi mesleğimizde mevzubahis olmamalı. Eğer bazı has kardeşlerimin hakkımdan yüz derece ziyade bana verdikleri hisse ve makam hakikat olsa ve hakkım da olsa, mezkür hakikat için bırakmağa, meslek-i Nuriyedeki ihlas-ı tamme bırakmağa mecbur eder."

(Osmanlıca teksir baskı Tılsımlar mecmu’asının zeyli)

Bediüzzaman Hazretlerinin bu ikazından anlaşılıyor ki; dar dairedeki iman hizmetinin kıymetini anlamayıp gerekli alâkayı gösterememenin bir sebebi, geniş daireye gösterilen şiddet-i alâka ve meyildir.

  • 4- PARLAK HAKİ­KATLERİ NEŞREDE­CEKLERE DİKKATLİ BAKMAK

Risale-i Nur mesleğinden bid’alar cihetiyle taviz verip ge­niş da­iredeki unvanlı kişi­lerle hizmet beraberliği ya­pılsa, binler ki­şilerin hatta diplomatların Risale-i Nura girip neşre­decekleri halde, Risale-i Nur’da bir esas olan ihlas gibi meslek esaslarını değiştirme­meyi esas alan Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Aziz, sıddık kardeşlerim,

[Hem mânevî, hem maddî bir kaç cihette sorulan bir suale mecburiyet tahtında bir cevaptır.]

Sual: Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cere­yan­lara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ et­miyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini müm­kün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyor­sun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak haki­katlerini neşrede­ceklerdi hem bu kadar sebepsiz sı­kıntı­lara hedef olmaya­caktın.

Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmi­yetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men edi­yor. Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkû­reler sahibi, her­şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor..» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 38)

Evet haslar dairesindeki mesleğin azamiyeti ve keyfiyet hususiyetlerinin hassasiyeti, geniş dairenin bid’alarına müsamahakâr tarzını kaldırmaz.

  • 5- VAZİFEMİZİ YAPIP VAZİFE-İ İLÂHİYEYE KARIŞMAMAK

Merhum Hâfız Ali Ağabeyin mektubu münasebe­tiyle Hazret-i Üstadın yazdığı cevabî mektubtan bir parça:

«Risale-i Nur’un sâdık şakirdleri harikulâde olarak gün­den güne yükselmeleri ve tenevvür etme­leri, bizleri, belki Anadolu’yu, belki âlem-i İslâmı mes­rur ve müferrah eden bir ha­kikatli haber telâkki ediyo­ruz.

Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği “Mânevî fü­tuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen he­men gelmesi” diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz, te­menni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise, vazifemiz hizmettir vazife-i İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tec­rübe yap­mamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her ci­hetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden deh­şetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zın­dıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz bin­ler biçarelerin imanlarını kurtarması ve her­biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler ha­kikî mü’min talebe­leri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vuku­atla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha ede­cek. Ve öyle kök­leşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çı­karamaz. Tâ âhir za­manda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o da­ireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabri­mizde seyredip Allah’a şükrederiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 107)

  • 6- DİNÎ FAALİYETLERE HULÜL ETMEK TEHLİKESİ

Hem yine Hazret-i Üstad, bu zamanda mevcut hâkim cereyanlar, geniş dairedeki dinî faaliyetlere hulül ederek faaliyetlerini kendi maksadına çevirdiğine dikkat çeker. Ezcümle bir mektubunda şöyle der:

“Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” K: 90

Yani ki, hakiki beklenilen ve İttihad-ı İslamın mümessili olacağı bildirilen zat dahi bu zamanda yani İslam ordularına sahib değilken faraza gelse, ifsad cereyanlarına alet olmamak için geniş dairedeki asıl vazifesinden feragat edecek diye nazara verilen mezkür mesele cay-ı dikkattır ve ârife işaret kâfidir deriz.

  • 7- KEMMİYET MESELESİ

“Hakikat-ı ihlâs, benim için şan ü şerefe ve maddî ve manevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men’ediyor. Hizmet-i Nuriyeye gerçi büyük zarar olur; fakat kemmiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-ı ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünki o on adam, tam o hakikatı herşeyin fevkinde gördüklerinden sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağac olabilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şübheler ve vesveseler ile, o kutbun derslerini hususî makamından ve hususî hissiyatından geliyor nazarıyla bakıp, mağlub olarak dağılabilirler. Bu mana için hizmetkârlığı, makamatlara tercih ediyorum.” E:75

Evet, “Cemaatte vâhid-i sahih olmazsa; cem’ ve zamm, kesir darbı gibi küçültür. (Haşiye)

————————

(Haşiye): Hesabda malûmdur ki; darb ve cem’, ziyadeleştirir. Dört kerre dört, onaltı olur. Fakat kesirlerde darb ve cem’, bilakis küçültür. Sülüsü sülüs ile darbetmek, tüsü’ olur; yani, dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa; ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.” M:475

Yukarıda geçen vâhid-i sahih, tam sayı demektir. Matematikte tam ve kesir sayılar vardır. Burada keyfiyetsiz kemmiyet, kesir sayıların çarpımı ile temsil ediliyor.

“Kemmiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar.” M:44

Bir şeyde iki çokluk bulunamayacağı cihetiyle bir ayet-i kerime kemmiyet ve keyfiyete şöyle işaret işaret eder:

“(yüdıllü bihi kesiran ve yehdi bihi kesiran) Evvelki (kesiran) den kemmiyet ve adedce çokluk irade edilmiştir. İkinci (kesiran) den keyfiyet ve kıymetçe çokluk kasdedilmiştir.” İ:172

Hz. Bediüzzaman diyor ki:

“Hakikat-ı ihlas, benim için şan ü şerefe ve maddî ve manevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men’ediyor. Hizmet-i Nuriyeye gerçi büyük zarar olur; fakat kemmiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-ı ihlas ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünki o on adam, tam o hakikatı herşeyin fevkinde gördüklerinden sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler.” E:75

“Nurcular, müşterileri ve kendilerine taraftarları aramaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. "Vazifemiz hizmettir, müşterileri aramayız, onlar gelsinler bizi arasınlar, bulsunlar." diyorlar. Kemmiyete ehemmiyet vermiyorlar. Hakikî ihlası taşıyan bir adamı, yüz adama tercih ediyorlar.” Em:170

  • 7- KEYFİYETLİ NURCULARIN EHEMMİYETİ

Fitne-i âhirzamana karşı tamirci heyet olan haslar dairesinin keyfiyetli Nurcuları, Resulullahın haber verdiği gibi tahakkuk ettiğini ve Nur dairesinin genişlemesini gelecekteki İslamî kuvvetin yapacağını haber veren Bediüzzaman Hazretleri bundan altmış küsür sene önce yazdığı mektubunda diyor ki:

“Risalet-ün-Nur şâkirdleri ise; vazifemiz hizmettir, vazife-i İlâhiyyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber.. kemmiyete değil, keyfiyete bakmak; hem çoktanberi sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeğe sevkeden dehşetli esbab altında Risalet-ün-Nurun şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkaların ve dalâletlerin savletlerinin kırılması ve yüzbinler bîçârelerin îmanlarını kurtarması ve herbiri yüze mukabil binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdık’ın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuat isbat etmiş ve ediyor ve inşâallah daha edecek. Hem öyle kökleşmiş ki, inşâallah hiçbir kuvvet, Anadolunun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni Mehdi ve şâkirdleri, Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükrederiz.” St:172

Demek Nur dairesinin genişletilmesi, İttihad-ı İslama bakıyor.

  • 8- NÜMUNE-İ İMTİSAL OLAN HASLAR DAİRESİNİN BİD’ATLARDAN UZAK DURMASI

Zamanın bid’atlarına fikren, hissen ve amelen karşı olmak esasına dayanan meşakkatlı Nurculuğu unutup, mevcud bid’atlı hayata alışıp normal görmek ve telkin etmek ve böylece ismî ve kolay bir Nurculuk ihdas hatarlıdır.

Evet, bu tarz kolay Nurculuk caiz olsaydı,“bu kadar sebepsiz sı­kıntı­lara hedef olmaya­caktın”(E:38) cümlesinin hakikatını bilen Bediüzzaman bu yolu takıb eder ve İslam Prensipleri Ansiklopedisinin 3416. parağrafında nakledilen (68:9.) âyetinde nazara verildiği gibi ehl-i bid’aya muhalefetle sıkıntılara girmezdi.

  • 9- DİNE BAĞLILIKTAN TAVİZ VERİLMEMELİ

Hem yine Bediüzzaman diyor:

“Bana karşı ehl-i dünyanın verdikleri sıkıntı, siyaset için değil; çünki onlar da bilirler ki, siyasete karışmıyorum, siyasetten kaçıyorum. Belki bilerek veya bilmeyerek zendeka hesabına, benim dine merbutiyetimden beni tazib ediyorlar. Öyle ise onlara müracaat etmek, dinden pişmanlık göstermek ve meslek-i zendekayı okşamak demektir. Hem ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe; âdil olan kader-i İlahî, beni onların zalim eliyle tazib edecektir. Çünki onlar diyanete merbutiyetimden beni sıkıyorlar. Kader ise, benim diyanette ve ihlasta noksaniyetim var; arasıra ehl-i dünyaya riyakârlıklarımdan için beni sıkıyor. Öyle ise, şimdilik şu sıkıntıdan kurtuluşum yok. Eğer ehl-i dünyaya müracaat etsem, kader der: "Ey riyakâr! Bu müracaatın cezasını çek!" Eğer müracaat etmezsem, ehl-i dünya der: "Bizi tanımıyorsun, sıkıntıda kal!" M:74

  • 10- NURCULAR ŞEAİRE SAHİP ÇIKMALIDIRLAR

Yine Hz. Bediüzzaman der:

“Mahkemelerin te’hirinde hayır var. Şimdiye kadar Nur’a ve Nurculara verilen zahmetler, rahmetlere dönmesi gösteriyor ki; bu te’hirde de hayırlar var ki, birisi bu olmak ihtimali var:

Hariç âlem-i İslâm’da Nur’un ehemmiyetli tesire başlaması ve inkişaf ve intişarı ve buranın siyasîleri Avrupa’ya bir rüşvet olarak bir derece Avrupalaşmak meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce Nur’un serbestiyet-i tâmmesi için karar vermek, hariç âlem-i İslâm’da Nurların hakikî ihlasına böyle bir şübhe gelecekti ki; ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böyle medenîleşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, za’f gösteriyorlar diye Nur’un kıymetine büyük zarar olduğu için bu te’hir o evhamları izale eder. Ve isbat ediyor ki: Otuz seneden beri İslâmiyetin şiarına muhalif şeylere baş eğmiyorlar.” Em:107

Yani bu ders, has nurcuların, medeniyet-i hazıra ehli ile ihtilat etmeleri, ehl-i İslâmın Nurlara karşı hüsn-ü zanlarnı kıracağını hatırlatır.

  • 11- NURUN HAS DAİRESİ, BİD’ATLARDAN UZAK DURUR

“Ezan-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) yasak edildiği ve bid’aların cebren umuma yaptırıldığı zulümatlı ve dehşetli bir devirde, Nur Talebeleri, o uydurma ezanı okumamışlar ve böyle bid’alara karşı, kendilerini kahramanca muhafaza ederek, bid’alara girmemişlerdir.” S:757

«Şeair-i İslâmiyenin cebren kaldırıldığı cebe­rut devrinde, dünya hatırı için kendini mecbur zannederek o kudsî şeairden fedakârlık yapanla­rın ve din zararına hareket edenlerin ve İslâmi­yete muhalif fetvalara ve bid’alara mecbur edilen­lerin çokluğu zamanında, Bediüzzaman, ne lisan-ı halinde, ne lisan-ı ka­linde ve ne de fiiliyatında o kadar zulümler çek­tiği ve idamlarla tehdit edildiği halde, en küçük bir değişiklik bile yapmamıştır. Bilâkis, “Ecel bir­dir, tagayyür etmez. Ölüm, bu âlem-i fenadan âlem-i bekaya ve âlem-i nura git­mek için bir terhistir” deyip mücadeleye atılmış; bid’aları tanıtan ve durduran ve şeair-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve sünnet-i seniyeyi ihyâ eden eserleri perde altında otuz seneden beri neşret­miş ve muhitinde, âdeta Devr-i Saadetin bir cil­vesini yaşatmıştır.» (Tarihçe-i Hayat sh: 694)

  • 12- ÂYET VE HADİSLER BU AHİRZAMAN FİTNESİNDEN UZAK DURMAYI VE İMKÂN DAİRESİNDE İHTİLAT ETMEMEYİ BİLDİRİRLER.

Mesela: “bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işarat-ı Kur’aniye aynı tarihiyle haber veriyorlar.”Ş:332

“Ve madem (ya eyyühel’lezîne âmenû) gibi hitablarda her asır gibi, bu asırdaki ehl-i iman, Asr-ı Saadetteki mü’minler gibi dâhildir.

Ve madem İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Kur’an ve Hadîs ihbar-ı gaybî ile, ehl-i imanı onun fitnesinden sakınmak için şiddetle haber vermiş.” K:186

  • 13- AHİRZAMAN FİTNELERİNDEN İSTİAZE EDİLMELİ

Keza “istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.”S:468 kaidesine istinaden her zaman ve bilhassa namazlardaki tesbihatlarda: “ecirna, neccina” gibi tabirlerle ahirzaman, süfyan, deccal ve kadın fitnelerinden hergün def’alarca ve namaz gibi en kudsî ameller içinde istiaze edilmesi, nazara alınacak ve ikazkârane telkinleri tefekkür edilecek ciddî hususlardır.

Netice: Has ve geniş daire arasında nazara alınacak bazı ehemmiyetli hususiyetler vardır.

 

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …