GALİBİYET- MAĞLUBİYET
Bu galibiyet kelimesi, maddî, manevî, fikrî, ilmî ve kuvvet gibi sahalarda üstün gelmek manalarında kullanılır. Bu galibiyetin en mühim olanı, hakaik-i Kur’aniyeye müsteniden hak ve hakikat dairesinde kazanılan galibiyet olup, bu acib asırda Risale-i Nur bu galibiyete, inayet-i İlâhiye ile mazhar olmuştur.
Ezcümle bu hakikatı nazara veren Risale-i Nurun birkaç parçası şöyledir:
“Madem Risale-i Nur o mu’cize-i kübranın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve en muannid düşmanları teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hattâ hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur’aniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me’haz ve mercii olmayan bir mu’cize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur o vazifeyi yapıyor ve aleyhinde dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış” E:248
Kur’anın elmas kılıncı olan Risale-i Nur, maddi- manevi ızdıraba düşen beşerî tedavi etmek vazifesini yapmıştır.
“Şimdi âlem-i İslâm’ın ekserî yerlerinde ve Avrupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir surette maddiyyun ve tabiiyyun gibi dinsizlik fikrine karşı galebe çalması ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onları cerhedememesidir.” Em:223
“İşte; başlangıçta pek azgın olan bu dinsizlik devri, Risale-i Nurun umumiyet kesbeden neşriyatiyle yıkılmış; ehl-i İmanın ma’nevî ve maddî (bilhassa ma’nevî) hayatına tatbik edilen istibdat zincirleri parçalanmıştır. Risale-i Nur, dinsizliğin belini kırmış ve temel taşlarını târumar etmiştir.” T:162
Evet, “Enaniyet-i ilmiyeyi fazla taşıyan zâtlar da anladılar ki: Neşrolunan Sözler, hakaik-i Kur’aniyenin birer anahtarı ve o hakaiki inkâr etmeye çalışanların başlarına inen birer elmas kılınçtır.” M:425
Geçtiğimiz asrın başlarında yani 1925’lerde zuhura gelen dinsizliğin azgınlığına karşı Risale-i Nur tam vazife yapmış, yirmi otuz sene zarfında tamamen dinsiz yapılmak istenen milletimiz, Anadolu’da zuhura gelen Risale-i Nurlara sahip çıkmış ve onda serdedilen hakikatler dinsizlik fikriyatını mağlup etmiştir.
“Bize karşı bu geniş ve ehemmiyetli hücum ve tecavüzün hakikî sebebi Beşinci Şua olmadığını, belki Hizb-ün Nurî ve Miftah-ül İman, Hüccet-ül Baliğa olduğunu bu fecirde bir ihtar-ı manevî ile hissettim. Dikkatle Hizb-i Nurî’yi kısmen okudum, Miftah’ı da düşündüm, bildim ki: Zındıklar, küfr-ü mutlak mesleğini bu iki keskin elmas kılınçların darbelerine karşı muhafaza edemediklerinden, bir parça az siyasetle münasebeti bulunan Beşinci Şua’ı zahirî bir sebeb gösterdiler, hükûmeti iğfal edip aleyhimize sevkettiler.” Ş:316
“Tesadüf, şirk ve tabiat”tan teşekkül eden fesad şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına, Risale-i Nur’ca verilen karar infaz edilmiştir.” Ms:181 şeklinde pekçok beyanlar var.
Fikren, ilmen mağlup olan dinsizlik cereyanı mensupları, bu sefer bazı siyasi bahanelerle Nur Talebelerini 1943 te geniş çaplı bir tevkifatla hapishanede toplayarak mahkum ettirmek istemişlerdir. Fakat hakikat-ı hali gören bahtiyar mahkeme heyeti, dokuz ay süren mahkeme neticesinde 1944 yılında Denizli’de Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ve Nur Talebelerini beraat ettirmişlerdir. Nur Risaleleri de sahiplerine iade edilmiştir.
Şimdi Risale-i Nurdan galibiyetle alakalı bazı kısımlara geçiyoruz.
İslam dini, umum dinlere galebe edeceği hakkında bir ihbar-ı Kur’aniye
هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَ دِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ
Kemal-i kat’iyyetle ihbar ediyor ki: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak.” Halbuki o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasara ve Yahudi ve Mecusi dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyan-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın getirdiği din, umum dinlere galib ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat’iyyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkî’den Bahr-i Muhit-i Garbî’ye kadar İslâm kılıncının uzamasıyla tasdik etmiştir.” L:30
Geçmişte Mekkede doğan İslam güneşi kısa bir zamanda dünyanın büyük devletlerine galebe etmiş ve hakimiyetini ilan etmiştir. Dünyanın son devresinde bu güneşe kısmen bulut çekilmiş ve fetret gibi bir devre gelmiştir. Fakat aynı ilk başlardaki inkişafa benzer tarzda bir fütühat devri Risale-i Nurlarla başlamış ve devam etmektedir.
Ehl-i dalaletin galebesindeki bir hikmet
“Sual: Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hak ve hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş şeytanın çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakk’a sığınmasının sırrı nedir?
Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki:
Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şerr, menfîdir ve tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır.
Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam, bir günde tahrib eder. Evet bütün âzâ-yı esasiyenin ve şerait-i hayatiyenin vücuduyla vücudu devam eden hayat-ı insan, Hâlık-ı Zülcelal’in kudretine mahsus olduğu halde; bir zalim, bir uzvu kesmesiyle, hayata nisbeten ademî olan mevte o insanı mazhar eder. Onun için “Et-tahribü eshel” durub-u emsal hükmüne geçmiş.
İşte bu sırdandır ki: Ehl-i dalalet, hakikaten zaîf bir kuvvet ile pek kuvvetli ehl-i hakka bazan galib oluyor.
Fakat ehl-i hakkın öyle muhkem bir kal’ası var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müdhiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler. Eğer muvakkat bir zarar verseler, وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla ebedî bir sevab ve menfaatle o zarar telafi edilir. O kal’a-i metin, o hısn-ı hasin ise, şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ve sünnet-i Ahmediyedir. (A.S.M.)” L:71
“Eğer desen: Ne için ehl-i küfür ve dalalet dünyada ehl-i hidayete galib oluyor?
Elcevab: Çünki küfrün divaneliğiyle ve dalaletin sarhoşluğuyla ve gafletin sersemliğiyle ebedî elmasları satın almak için verilen letaif ve istidadat-ı insaniye sermayesini, fâni şişelere, soğuk buzlara veriyor. Elbette ham cam ve camid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en a’lâ cam ve en eclâ cemed alınır.
Bir vakit elmasçı zengin bir adam divane olur, çarşıya gider, beş paralık cam parçasına beş altun verir. O zengin divaneye, herkes en iyi camlarını alır ona verir, hattâ çocuklar da güzel buz parçalarını ona veriyor, birer altun alıyorlardı.
Hem bir vakit bir padişah sarhoş olur, çocukların içine girer, onları vükela ve ümera-yı askeriye zanneder. Şâhane emir verir, çocukların hoşuna gider, iyi itaat ettiklerinden güzelce bir eğlence yapar.” B:273
“Eski zamanda İslâmiyet’in terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını def’etmek, silâh ile kılınç ile olmuş.
İstikbalde silâh, kılınç yerine hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlub edip dağıtacak.” H:35
“İnşâallah istikbaldeki İslâmiyet’in kuvveti ile medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek.” H:36
“Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallah.
Hakikat-ı İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umumî dairesinde hakiki medeniyeti görmeyi, rahmet-i İlâhiyeden bekliyebilirsiniz.” H:37
“Her halde çabuk başında bir kıyamet kopmazsa, hakaik-ı İslâmiye, beşeri esfel-i safilîn derece-i sukutundan kurtarmaya ve ruy-i zemini temizlemeğe ve sulh-u umumîyi temin etmeğe vesile olmasını Rahman-ı Rahîm’in rahmetinden niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.” H:43
“Ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki:
Bu geniş boğuşmaların neticesinde eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar; Âlem-i İslâm’ın tam intibahıyla ve Yeni Dünyanın, Hristiyanın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ana ittihad edip tabi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşâallah galebe eder.” E:58
Dinsizlik cereyanının son galebesi ve Dünya’nın sonu
“İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılab etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder.
Fakat yine kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı başgösterir, galebe eder ve “El-hükmü lil-ekser” kaidesince, yeryüzünde “Allah Allah” diyecek kalmayacak, yani ehemmiyetli bir cemaat, Küre-i Arz’da mühim bir mevkiye sahib olacak bir surette “Allah Allah” denilmeyecek demektir.
Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlub düşen ehl-i hak, kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız, kıyametin kopacağı anında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır.” M:58
Demek ki, hem büyük deccalın öldürülmesi, hem de İslam deccalının öldürülmesinden yani hakimiyetlerinin ve fikriyatlarının öldürülmesinden sonra din-i hak galebe edecek ve hakim olacak. Bir müddet sulh ve huzurdan sonra yani bin beş yüzden sonra tekrar dinsizlik ve azgınlık olacak bu da dünyanın sonu olacak. Allahü A’lem