Dine ve Dindarlara İlişenler Tokat Yer!

DİNE VE DİNDARLARA İLİŞENLER TOKAT YER!

Tarih boyunca ekseriyetle ehl-i iman mazlum, ehl-i dalalet zalim olmuştur. Küfür ehlinin bu tecavüzlerine ve zulümlerine karşı, Cenab-ı Hak zalimleri cehennem ile tehdid etmiş ve mazlum ehl-i imana da teselli vermiştir. Bazen de ibret için dünya dahi zalimleri arzî ve semavî musibetlerle cezalandırmıştır.

Günümüzde ise, bilhassa son onbeş sene evvelde son bir darbe dindarlar üzerinde vurulmuştur. Samimi müslümanlar üzerindeki zulmünü arttıran dalalet ehli, çok geçmeden dünyada dahi cezalarını çekmeye başladılar. Evvela zulüm üzerine kurulu hâkimiyetlerini devam ettiremediler. Çünkü bir kaide vardır, “küfür devam eder, fakat zulüm devam etmez.” Dindar demokratların yani Ak Partinin iktidara gelmesiyle de hükümette mağlup oldular. Şimdi de yaptıkları zulümlerin fitnelerin hesabını vermeye başladılar.

Seksen senedir adeta her yaptıkları yanılarına kâr kalan bu halkçı zihniyet, dileriz ki millete bir asra yakın yaptıklarının bedelini bu dünyada dahi çekerler.

Bunların 1939’a kadar yaptıkları zulümlerden yer hiddete geldi. Erzincan depremi, bir sene sonra İzmir depremi ilk bir ikazdı. Rusya’da da dinsizlik, rejimin koruması altında idi. Din afyon kabul ediliyordu. Fakat bizdeki dinsizlik bir başkaydı belalara sebeb oluyordu. Bunu Üstad Hazretleri şöyle ifade eder:

“Sual: Yerin korkudan titremesi ve hiddeti neden Rus’a gelmiyor ve yalnız…?

Cevab: Çünki nesholup tahrif olmuş bir dine karşı, dinsizlik ile ihanet başkadır. Ve hak ve ebedî bir dine karşı ihanet ise yeri titretiyor, kızdırıyor.Kastamonu Lahikası ( 13 )

Bu dinsiz güruhun en büyük düşmanı, hak din İslam ve Peygamberimiz idi. (a.s.m.) Onun için yer hiddete geldi.

Yıllardır menfi maksatlarına ve ideolojilerine alet ettikleri Ordu, bunların menfi maksatlarını anlamaya başladı. Her nasılsa ordunu resmi vazifedarlığının içine giren ve en üst rütbelere kadar gelen bu bir kısım askerleri kendi bünyelerinden temizlemeye başladılar. İslâm Deccal’inin orduyu kendi menfi ideolojisine alet etmeye çalışmasına mukabil, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin şöyle bir müjdesi vardı:

Yediyüz sene müddetinde İslâmiyet’in ve Kur’an’ın elinde şeref-şiar, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet’in bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor.” Şualar ( 596 )

Âhirzamanda geleceği haber verilen İslâm Deccalından, ismiyle, cismiyle bahsedilen ve 1926 yılında telif edilen bir risale olan “Sırr-ı İnna A’tayna” risalesindeki bahiste, deniliyor ki:

“İnna A’tayna sırr-ı mahreminde, oniki onüç sene sonra "İslâmiyet’e darbe vuranların başlarında öyle müdhiş bir patlayış olacak ki, kıyamete kadar unutulmayacak" mealindeki istihrac-ı cifrî çok geniş bir dairede olduğu halde, nur müjdesi sırrının aksine olarak dar bir dairede ve hususî bir hükûmette tatbik etmek suretiyle, fikrim o geniş daireyi ihata edemeyerek o hakikatın suretini değiştirmiş.

Halbuki o istihracın gösterdiği aynı tarihte, o rejimin müessisi ve başı dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve aynı senede, perde altında bilinmeyen ve küre-i arzın ekserini ve nev’-i beşerin kısm-ı a’zamını istibdadı altına alan bir müdhiş cereyanın düğümü ve düğmesi ve manen binler başından bir başı ve en müdhişi olan o göçüp giden adam, tokat yediği aynı zamanda, daha sene tamam olmadan, o müdhiş cereyanın bütün başları ve tarafdarları öyle semavî müdhiş tokatlara ve şiddetli fırtınalı musibetlere tutulmaya başladılar; kıyamete kadar azabını çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyan-ı semaviyeye ve İslâmiyet’e ettikleri cinayetlerin cezasını, çok geniş bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin pisliği ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı istihracın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başına da öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlık vahşetten daha aşağı indirdi.

Elhasıl: Sırr-ı İnna A’tayna’da çok geniş bir daire, dar bir dairede tatbik edilmiş.Kastamonu Lahikası (86-87)

Birinci Dünya Savaşında İslam’ı hedef yapan ve İslam âlemini parçalayan ve ihanet eden batı devletlerinin büyükleri, çok geçmeden, yirmi sene içinde çok büyük darbeler yediler.

Fakat Bediüzzaman Hazretleri İslam’a darbe vuranların başlarına gelen tokatları sayarken dahilde ve hariçteki din düşmanlarını birlikte zikreder. 1926 yılında yazılan bir risalede haber verilen cifri tarihlerde yani 12 sene sonra dinsizlik cereyanının en dehşetlisi olan İslam Deccali dünyayı terkederek mahalli cezaya gittiği gibi, 1926 dan 13 sene sonra da 1939’da İkinci Dünya Harbi, İslam Devletini parçalayan İngiliz, Fransız, Rus’ların aleyhlerine başlarında patladı. Hatta bu tokatlar yine 1926 dan 14-16 sene sonraya kadar devam etti. Yani 1939’da İkinci Cihan Harbi patladı, sonra 1940, 1941, 1942 ye kadar İslam düşmanı devletler tokat yediler.

Şimdi de onbeş sene evvel İslama darbe vuran 28 Şubatçılar tokatlar yediler. Üstad Hazretlerinin şu ifadesi de bugünümüze çok tevafuk etmektedir. “Hem bundan ondört, onbeş sene evvel, "Dinsizliği çevirenler müdhiş semavî tokatlar yiyecekler" Kastamonu Lahikası ( 215) İfadesi çok manidardır. Tokat yediklerini gözümüzle görüyoruz.

Üstad diyor:

Nur’un fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hasıl oluyor.” Emirdağ Lahikası-1 ( 107 )

هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …