DEHŞETLİ ŞAHISLARI BAHİS ETMEK
Hadisi şeriflerin haber verdiği ahirzamanın dehşetli şahıslarından olan İslam Deccali Süfyanı ne gerekçe ile olursa olsun medhetmek gayretullaha dokunur. Yer ve gök bu hataya karşı titrer ve fırtınalarla hiddet eder.
Bediüzzaman Hazretleri Denizli Hapishanesinde iken aynı hapishanede başka koğuşlarda yatan talebelerine yazdığı mektupta, tahliye edilmemelerindeki hikmeti ve sırrı açıklarken der ki:
Aziz, sıddık kardeşlerim!
اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَارَهُ اللّهُ sırrıyla, bu mes’elemizin te’hiri hayırdır. Çünki bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı.
Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat’î hüccetler ile gösteren ve isbat eden Risale-i Nur geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ i’dam olsalar, Din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidaddan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkuk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cür’etkârane tecavüzlerini ta’dil eder. Şualar (338)
Yani bu dehşetli şahıslardan bahsetmek gerekiyorsa yaptıkları şerler nazara verilmelidir. Eğer gerekmiyorsa hiç bahsedilmemelidir. İsimleri dahi ağıza alınmamalıdır. Hele de milleti temsil mevkiinde bulunan zevat çok daha dikkat etmelidir.
Bediüzzaman Hazretleri ilk milletvekillerine hitaben der ki: Bu güruh-u mücahidîn ve bu yüksek meclisin ef’ali taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklid veya tenkid edecek; ikisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibadı da tazammun ediyor. Mesnevi-i Nuriye (101)
1952 lerde yazılan bir mektupta milletin reyleriyle seçilen parti mensubu dindar kimselerin üzerlerine düşen vazifeyi yapmamaları ve yanlışları dahi gayretullaha dokunduğunu Üstad beyan eder:
Demokrat dindar milletvekillerine bir hakikatı ihtar:
Bugünlerde hastalığım itibariyle kışın pek şiddetli hiddetine tahammül edemedim. Çok tecrübelerimle, umumî bir hatanın neticesinde hava ile zemin zelzele ile ve fırtına ile gazab-ı İlahîyi haber vermek nevinden hiddet ediyorlar gibi âdete muhalif bir vaziyet gösterdiler. Ben de bundan bir manevî fırtınaya alâmet hissettim. Kalbime geldi ki: “Acaba yine İslâmiyet ve hakaik-i imaniye zararına bir hata-yı umumî mi meydana geldi?” Âdetim olmadığı halde ve dünya siyasetini terk ettiğim halde bu nokta için sordum: “Ne var? Cerideler ne haber veriyorlar?”
Bana dediler ki: “Din propagandasını yapan dindarların serbestiyet kanunu geri kalmış. Fakat solcular hakkındaki kanunu ta’cil edip tasdik etmişler.” (Emirdağ Lahikası-2 ( 71 )
Bu daha bunlar gibi çok mektuplar ve ikazlar varki, manevi hataların bedelini millet ve siyasetçiler öder.
Hadisin haber verdiği en dehşetli deccal fitnesini başlatan şahıslardan, medih etmek anlamında bahsetmek manen maddeten çok zararları var. Aleyhlerinde konuşmak mümkün değilse o halde hiç bahsedilmemelidirler.
Üstad da Reisicumhura yazdığı bir mektupta öyle der: Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadîs-i şerifin ihbarıyla, Kur’ana zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi.. Emirdağ Lahikası-1 ( 284 )