Tempo Dergisinde Cemal Kutay'a Cevaplar




Bediüzzaman Hazretleri Hakkında

CEMAL KUTAY’IN İFTİRALARINA CEVAP

İttihad Yayıncılık

17/04/2003

Bir insan ki, hayatı tezatlarla dolu, arkasını belli yerlere dayamış. İmkanları müsait, bazı medya kuruluşları emre amade…. Bu kadar unsuru arkasına almış, maksatlı bir kimse, istediği gibi konuşuyor. Hakim zihniyet de konuşmalarını allayıp-pullayıp servise koyuyor.

Kimden bahsettiğimizi biliyorsunuz. Çünkü son zamanlarda Cemal Kutaydan başka anlatılan özelliklere sahip fazla kimse görülmüyor.

Dini tahrif etmek ve büyük din alimi Bediüzzamanı yanlış tanıtmak ve onun bütün müslümanların kalblerinde yerleşmiş sevgini, istikametini ve merdane vaziyetini zedelemek için herhalde C. Kutaydan daha iyisi bulunamazdı.

Tarihçi diye takdim edilen Cemal Kutay’ın ta­rihî hiç bir kıstasa sahib olmadığı bugün herkes tarafından bi­linmektedir.

Tarihî hadiseleri, hiçbir belgeye dayanmaksızın gös­termek bu şahsın temel özelliğidir. Belge istendiği takdirde kendisini gös­terir ve “Kaynak benim” der. Eserleri akademik çevrelerde hiçbir za­man itibar görmemiş, ciddiye alınmamıştır.

Fakat maalesef bazılarınca Üstad Bediüzzaman Hazretleri hak­kında, Cemal Kutay’ın ta­rihî bilgilerine güvenilmiş, anlattığı hatıralar itibar gör­müş,  eser yazdırılmıştır.

Cemal Kutay’ın temelsiz hatıralarının yanlışlığını  ve sahte­liğini ilk olarak Muhterem Abdülkadir Badıllı Ağabeyimiz tesbit etmiş ve yayınlamıştır. Zaten dikkatle ve ta­rafsız bir gözle kendi yayınladığı kitablara bakılsa te­zat­ları herkes gö­rebilir. Said Nursi Hazretlerine isnad ettiği sözlerin, Risale-i Nur’u az da olsa okumuş olan kimselerin Üs­tada ait olama­yacağını bilir. Şeriatın en küçük bir me­selesini feda etme­mek için haya­tını hiçe sayan Üstad Hazretleri hakkında Şeriata ters dü­şen halette bulunduğunu söy­lemek hiç kimseyi inandırmaz.

Bu yazımızda, bu hususlarda yazılan kitablarda ortaya atı­lan id­dialara cevablar, üç ciltlik “Bediüzzaman Hazretlerinin Mufassal Tarihçe-i Hayat-ı” ve “Bediüzzaman Hazretleri Hakkında Cemal Kutayın Asılsız İddialarına Cevaplar” kitablarılarıyla verildiği halde, bu zat tezatlı iddialarına devam etmiştir ve halen de etmektedir.

Örnek olarak: 13 Kasım 1999 tarihli Sabah Gazetesinde çıkan “Cemal Kutay ve Said-i Nursi” isimli röportajda, Nebil Özgentürk’ün so­rularına Cemal Kutay’ın  verdiği cevaplar ve or­taya koy­duğu çelişkiler ve iddialar daha önceleri” verdiği beyanlara ve tarihi belge diye yazdığı kitaplara taban tabana zıt şeylerdir.

C.KUTAY

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ İLE GÖRÜŞTÜ MÜ?

Soru: N. Özgentürk: Said-i Nursi ile bir karşılaşmanız veya gö­rüşmeniz oldu mu?

C. Kutay: “Hakka Doğru” mecmuama de­vamlı olarak yazı yazdı. Kendisiyle görüşmedim. (Sabah Gazetesi 13 Kasım 1999)

DAHA ÖNCELERİ VERİLEN ZİYARET TARİHLERİ

“Kendisiyle (Bediüzzaman Hazretleriyle) görüşmedim” diyen Kutay Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatıyla alakalı araş­tırmalar yapan Necmeddin Şahiner’e muhtelif zamanlarda ver­diği beyanatlarda şöyle diyor:

1- «1946’da Emirdağ’da Bediüzzaman’ı ziya­ret eden Kutay’a Bediüzzaman Almanya’ya uğrayışın­dan ve iki ay Adlon Oteli’nde kalışından bahseder. Otelin halen durup dur­madığını sorunca Cemal Kutay’da “bilemiyorum efendim” diye cevap verir.» (Bilinmiyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, sh: 180)

2- «26 Şubat 1974 Salı günü evinde ziyaret etti­ğim Cemal Kutay Bey bahsi geçen günlerle ilgili, bir hatırasını nakletti. 1950 yılında önce Eşref Sencer Kuşcubaşı ile Emirdağ’da Bediüzzaman Said Nursi’yi ziyarete gittik­leri zaman Bediüzzaman Eşref Bey’le Teşkilât-ı Mahsusadaki eski günleri ve hatı­raları yadetmişler sohbet esna­sında Said Nursî şu hatı­rasını anlatmış….» (Bilinmiyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, ilk baskı sh: 145)

3- “Aydınlar Konuşuyor” isimli kitaba verdiği bir başka yazıda da: «Kendisini ziyaret etmem 1953 senesi Nisan sonu veya Mayıs başı. Çünkü bana İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünde bulunmak ar­zusundan bah­setti…

Şahiner— Emirdağ’ına ne zaman, niçin ve ki­minle gittiniz?

Kutay— 1953 senesi Nisan sonu veya Mayıs ba­şında Said Nursi’yi ziyaret için gittim. Eşref Sencer Kuşcubaşı ile beraberdik. Bizi götüren otobü­sün biletini hala sak­larım. Otel gibi bir yerde yattık.» (S. Nursi ve Nurculuk Hakkında Aydınlar Konuşuyor sh: 315, 341 Yeni Asya Yayınları)

4- «Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Sencer  Kuşcubaşı Beyefendiyi alarak beraberce Bediüzzaman’ın 1953’de ya­şadığı Emirdağ’a gitmeye karar verdik.» (Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ Kur’an Ahlâkına Dayalı Yaşama Düzeni, Cemal Kutay, sh: 282, Yeni Asya Yayınları)

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatını araştıran ve ken­disine müracaat eden N. Şahiner’e nasıl yanıltıcı bilgi verdiği görül­mektedir. Ziyaret tarihlerinde de çelişkiler var. Bu ifadelerinde  Eşref Sencer Kuşcubaşı ile birlikte Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret ettiklerini söyler­ken Sabah Gazetesideki be­yanında “kendisiyle görüş­mediğini” söyleyebilmiştir.

Bizim tesbit ettiğimiz dört ziyaret hatırasında bir ziya­ret gibi görü­nüyor. Fakat 1946, 1950, 1953 acaba hangisi doğru? Gerçekte hiç biri doğru değil. Çünkü böyle bir ziyaret ya­pılmamıştır. Hakikatta yapılma­yan bu yalan ziyaretle alakalı bir hayli hatıralar da anlatı­yor. Tabiatıyla bu anlattığı hatıra­ların da aslı faslı olmadığını söy­lemeye gerek bile yoktur. Fakat hakikat-ı hali bil­meyenler bu sahte ve ya­lan hatıraları maalesef doğru diye kabul etmişler ve Bediüzzaman Hazretleri hak­kında o bilgilerle kanaat sahibi olmuşlardır. Hatta bu bilgileri eserlere kaynak yapmışlardır.

TEMPO DERGİSİNDEKİ BEYANLARI

27/03/2003 Tarihli Tempo dergisindeki beyanları eşi bulunmayan bir başka  garabet örnekleriyle doludur. “Said Nursi Teşkilat-ı Mahsusadandı” başlığıyla iftira mahiyetinde yazılar yazmış ve iddialarda bulunmuştur.

“Said Nursi hizmette derin devletin adamıydı, Edirne’ye giren Teşkilatı Mahsusa içindeydi. Gerçekte o dönemde din âleminde doğan boşluğu Nursi doldurdu. Nursi’yi anlayan 100 adam olsa bunlar olmazdı.” (a.g.d.)

Böyle iddialarına rağmen Bediüzzaman Hazretlerinin “Teşkilat-ı Mahsusa”ya girdiğine ait hiçbir belge göstermemiştir. Zaten göstermesi de mümkün değildir. Çünkü ziyaret meselesi gibi bu iddia da uydurmadır ve iftira mahiyetindedir.

Bu hususlarda ilk cevapları Mufassal Tarihçe-i Hayat kitabıyla Abdülkadir Badıllı vermiştir. Şöyle ki:

“C. Kutay Bediüzzaman’ın hayat ve hizmet­le­riyle il­gili yazdığı en son eseri olan “Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı” sh: 281’de “Ben Said-i Nursi’yi Teşkilat-ı Mahsusa dosyalarında gördüm” şek­linde özellikle kaydetmekte­dir. Eğer fil­hakika Teşkilat-ı Mahsusa’nın dosya­ları denen şeyler varsa ve yanında mevcut ise; Bediüzzaman’ı o dosyalar içinde gör­müşse, o zaman her­halde Teşkilat-ı Mahsusa çok gizli ve hususi olmakla bera­ber, resmî ve askerî bir teşekkül oldu­ğundan, o dosyalarda kararlar, imzalar, raporlar, basılmış resmî evrak  proğramlar vesa­ire şeylerin mev­cut olması lâzımdır. Acaba Kutay Bediüzzaman’ı o dosyalarda ne şekil ve sûrette görmüştür? Görmüşse neden onunla ilgili bir imza, bir kayıt ör­neği, bir rapor klişesiyle gösterilememiştir.

BALKAN HARBİNDE ÜSTAD BEDİÜZZAMAN VAR MI?

Bediüzzaman Hazretleri’nin 18 Ağustos 1951’de, za­manın Milli Eğitim Bakanı merhum Tevfik İleri’ye ve Bakanlar Kurulu’na yolladığı mektu­bunda; hayatının 1912-1915 döneminin safhalarını tek-tek kaydetmektedir. Eğer C. Kutay‘ın iddiaları gibi Bediüzzaman Hazretleri o pek büyük vatanî hizmette bulunmuş ve ifasına muvaffak olmuş olsaydı, herhalde tereddütsüz onları da ya­zardı. Sair lahika mektupla­rında da işaretli de olsa mutlaka kayde­derdi. Lâkin hiç bir îma da dahi bulunmamıştır. Sair müda­faat ve risale­lerinde de  buna  dair  hiç  bir  işaret ve ima yoktur.

Bediüzzaman Hazretleri Doğu vilâ­yet­le­rinden getirdiği veya getirilen milis kuvvetlerinin başına kuman­dan olarak geçsin, büyük başarılar kazan­sın, lâkin bu büyük hadi­seyi, bu mu­azzam vak’ayı hiç kimse duymasın. Gizli ve meçhul kalsın, yalnız Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Bey bunu görsün, bilsin ve hiç kimseye anlatmasın, söyle­mesin.. dursun, beklesin, yalnız bir tek C. Kutay’a anlatsın!… Bilmiyorum ma’­kul ve mantıkî karşılanacak bir şey midir bu?..

Bediüzzaman’ın eserlerini okuyanların malûmu­dur ki: Onun başından geçen vak’a ve hadiseleri veya muvaffak ol­duğu hizmet ve hareketleri çeşitli vesile­lerle -özellikle bü­yük ve önemli­lerini, hususan mem­leket ve milleti alâkadar eden kısımlarını- yazmış ve kaydetmiştir. Bunların risale­lerde, mektuplarda yüz­lerce nümunesi vardır. Lâkin sözü edilen bu Balkan Harbi’ne iştirâ­kine ve Teşkilat-ı Mahsusa’daki faaliyet­lerine dair hiç bir imada, bir işa­rette bulunmamıştır. Gerçi Üstâd’ın: “Hayatımda gö­rülen harika­la­rın çoğunu gizlediğim… şeklinde ifadesi de var­dır. Fakat dik­kat edilirse, sakladığı bu harikalar kısmı sadece onun şahsiyle ilgili olan hususi şeylerdir. Meselâ esaretten fi­rar eder­ken, ta İstanbul’a kadar gelmesinde görülen kolay­lıklar ve benzeri şeyler gibi… Lâkin dinî, millî ve vatanî hiz­metlerini her münasebet geldikçe, ders-i ib­ret için anlatmış ve kaydetmiştir. Hatta onun ta­rihçele­rini yazanların kaydet­tikleri hadiselerin yüzde doksan do­kuzunu ken­disi de risale­lerinde veya şifahî sohbet­lerinde yazmış ve anlatmış­tır.

TEŞKİLAT-I MAHSUSANIN MAHİYETİ

Bilindiği gibi, tarihçi C. Kutay’ın “Tarih Sohbetleri, Aydınlar Konuşuyor ve Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı” kitaplarında Üstâd’a ait şeyleri an­latırken; tari­hiyle, vesikasıyla, belgesiyle bir intizam tahtında sergilemesi lâzım iken, yazdıkları bölük pör­çük, sırasız ve müteferrik şekildedir. Hiç bir tarihi delil de göstermemiştir.

Mesela bir yerde Teşkilat-ı Mahsusa’nın Meşrûtiyet’in ilâ­nından önce kurulduğu ve bir ihtilal unsurunu teşkil etti­ğini ya­zar. (Bak: Türkiye’de Nurculuk Davası, s: 679)

Başka bir yerde, Bediüzzaman’ın, Hürriyet’in i’­lânın­dan sonra bu teşkilata dahil olduğunu, aynı za­manda İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin a’zası ola­rak da Volkan Gazetesindeki yazılarıyla iki zıt kutup gö­rünümündeki du­rumu­nun izahını yap­mak ister. (Bak: Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı, s: 191)

Başka bir bölümde, Sultan Reşad’ın tahta geç­mesiyle, Enver Paşa’nın riyaseti altında yeniden bu teşkilâtın kurul­du­ğunu ve Bediüzzaman’ın fa’al ve aktif bir üye olarak buna katıl­dığını kay­deder ve ha­keza.. (Bak: Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı s: 238)

Biz bir an için, C. Kutay’ın anlattığı paralelde Bediüzzaman’ın İkinci Meşrûtiyet’in i’lânını müteakip İttihad ve Terakki erkâniyle tanıştıktan sonra, o teşkilata da­hil oldu­ğunu ka­bul edelim. Ancak buna karşılık Üstâd Bediüzzaman’ın aynı dö­nemde yazdığı ve söy­lediği sözleri ise, bunu ve benzeri şeyleri reddetmekte ve buna zıd ol­duğu görül­mektedir. Şöyle diyor:

“Herkesin şevkini kıran ve neşesini kaçıran ve ağ­raz ve hiss-i taraftarlığı uyandıran ve sebeb-i tefrika olan Cem’iyyat-ı avamiyenin teşkiline sebebiyet veren meş­rûtiyet-ül isim ve müste­bid-ül ma’na İttihad ve Terakki ismini de lekedar eden buradaki şube-i hafiyeye muha­lefet ettim.

Bediüzzaman’ın bu ifadesi, bence gayet sarih ola­rak, İttihad ve Terakki’nin kurduğu gerek “gizli şube” ge­rekse “Teşkilat-ı Mahsusa”nın mahiyet ve karakterini gös­terdiği gibi, ona muhalefet edip zıddına hareket ettiğini, değil o gibi teşki­latlara dahil olmak, dost olmak; tam tersine onun faaliyetlerini if­sad kabul ederek, kendi bildiği yolda devam ettiğini göstermek­te­dir.

Ama asıl “Teşkilat-ı mahsusa”, 1913’te kuruldu diyen­ler varsa da, bu teşkilat hakkında derinlemesine araştırma yapan Amerikalı Dr. Philip H. Stodoard “Teşkilat-ı mahsusa” adlı eseri ile; onun yanında hadi­seleri bizzat ya­şamış ve bir çok kitaplar bırakmış, uzun seneler “Serbestî” gazetesini çıkarmış Mevlânzade Rifat’ın “İttihad ve Terakki ve Türkiye İnkılabının İç Yüzü” kitabında ise, Teşkilat-ı mahsu­sanın 1915 Nisanı’nda kurulduğunda ittifak ediyorlar. Dr. Philip ki­tabında, Eşref Sencer Kuşçubaşı Teşkilat-ı Mahsusa’nın umumi reisi değil, sadece Arabistan sorumlusu olarak vazifelen­dirildiğini söyler. Aynı kitap, Eşref Sencer Kuşçubaşı’nın ha­yatının hep  isyan,  serkeş­lik  içinde  geçtiğini,  Sultan  2. Abdulhamid onu birkaç  kez sürgünlere yolladığını, fa­kat o, da­ima padişaha karşı is­yan ha­reketlerini kışkırttı­ğını, hatta 1904’lerde Medine’de bir çete teşkil ettire­rek, iki defa Kâbe ör­tüsü alayına hü­cum ederek örtüyü çaldığını ve saireyi kaydetmek­tedir. Teşkilat-i mah­susa için mezkûr kitabın 134-140 inci sahife­lerine bakı­labi­lir.

Mevlânzade Rifat ise, yukarıda adı geçen ki­tabında bel­gelerle; Teşkilat-ı Mahsusa’nın 2 Nisan 1915’te Van şehri Ermeniler tarafından işgal edildikten sonra, Talat Paşa’nın emir ve direktifleriyle, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin en elebaşı­ları, İstanbul merkez binasında gizlice toplanarak, Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurduklarını ya­zar. Bu teşkilatın gayesi ise; azgın katillerden, eşkiyalardan mürekkep bir ordu-ama çok gizli ve gayr-i resmi-teşkil ettiri­lip tüm Ermenileri-çoluk-çocuk demeden-bir tek fert bı­rakmamak şartıyla imha edilmesinede kullanacaklar idi.. ve bu teşkilat, Dr. Nazım, Dr. Bahattin Şâkir ve Hasan Ali üç­lüsü komutasında kuruldu ve hedeflenen gayede kıs­men tahak­kuk ettirildi. Hatta bu teşkilatın eliyle Ermeninin işini bitirdikten sonra, sırasıyla Kürdlere ve sairelerede yapı­lacak işler aynı planda vardı. (Bkz. Mevlânzade Rıfat’ın mezkûr ki­tabı sh. 129-138)

Şimdi düşünüyorum da, Kutay, acaba ne gayeye bi­naen Bediüzzaman gibi bir imân ve hidayet dahîsini, mezkûr ma­hi­yetteki karanlık, zülümkâr ve rezil bir teşkilatla bağlantılı göste­ri­yor?. Ve bir nevi eş­kiya ve isyancı parçası olan Eşref Sencer Kuşçubaşı ile arkadaş ediyor.!?

Evet. Mevlânzade Rıfat’ın kitabında; Teşkilat-ı Mahsusa’nın reislerinin birer azgın dinsiz ve başka mil­letlere hakk-ı hayat tanımayan kapkatı ve kopkoyu bi­rer ırkçı ol­duklarını belgelerle ispat ediliyor… O halde Bediüzzaman’ın bu­rada işi ne?..

Not: Bu kitapta; Teşkilat-ı Mahsusa’nın icraâtıyla ilgili deh­şetli kararlara Enver Paşa’nın iştirak etmedi­ğini kayıtlı­dır.

Gelelim, Sultan Reşad’ın tahta geçmesiyle, Enver Paşa’nın nezaretinde yeniden ıslâh ettirilerek kurulduğu söylenen Teşkilât-ı Mahsusa’ya, Bediüzzaman dahi ona girdi diye olan hu­susa: Bu teşki­latın elemanları hakkında C. Kutay’ın yine Eşref Sencer Kuşçubaşı’ndan naklederek bilgi verirken, İstiklal şairi Mehmet Akif Bey ve Muhammed Hamdi Yazır gibi zâtların isim­lerini de vermektedir. C. Kutay’dan başka hiç bir kimse, buna dair bir rivayeti ne yazı ile, ne de şifa­hen kaydettiğine dair bir belge mevcut değil­dir. O halde geçer­sizdir.”

CEMAL KUTAY’IN TEMPO DERGİSİNDE DEVAM EDEN İFTİRALARI

08/04/2003 Tarihli Tempo Dergisinde Cemal Kutay, Bediüzzaman Hazretleri Hakkında yine tutarsız, yine kendi kendini tekzip eder tarzda beyanlarda bulunmuştur.

“1953 yılının nisan ayının 17-27’nci günleri arasında Eşref Bey ile beraber Bediüzzaman’ı Emirdağ’da ziyaret etmiştik.” (08/04/2003 Tempo) derken 13 Kasım 1999 tarihli Sabah Gazetesinde yayınlanan röportajında kendisine sorulan soruya verdiği cevabı tekrar aynen yayınlıyoruz.

“Soru: N. Özgentürk: Said-i Nursi ile bir karşılaşmanız veya gö­rüşmeniz oldu mu?

Cevap: C. Kutay: “Hakka Doğru” mecmuama de­vamlı olarak yazı yazdı. Kendisiyle görüşmedim.” (a.g.g.)

Yorumu okuyuculara ve bu zatı sürekli gündemde tutmaya çalışanlara bırakıyoruz.

Tempo Dergisinin 08/04/2003 sayısında şimdiye kadar hiç bulunmadığı yeni iddialarda da bulunmuştur. Nasıl olsa kaynak kendisi ya, söyle söyleyebildiğin kadar.

C. KUTAY’IN YENİ İDDİALARI !

İşte Cemal Kutay’ın yeni iddialarının özeti:

 “Nur Risaleleri’nin kaynağı Said Halim Paşa mı?

Kutay’ın yeni iddiaları: Said Nursi Teşkilatı Mahsusa’nın ‘İttihad-ı İslam’ kolunu yürüttü Bu faaliyet için Nursi’ye görev veren bizzat Kuşçubaşı Eşref’ti Said Halim Paşa’nın islamlaşma kitabını Mehmet Akif çevirdi Teşkilatı Mahsusa devlet siyaseti güden gizli bir hareketti” (a.g.d.)

Bediüzzaman Hazretleri Nur Risalelerinin telifine Said Halim Paşa ile tanışmalarından çok önceleri başlamıştır. Şöyle ki:

1318 Rumi yani miladi 1901 tarihi için Bediüzzaman: “tedristen te’lif vazifesine”(Şualar sh:661) şeklindeki ifadesine nazaran, te’lif mes’elesi de mevzu‑u bahistir. Yani 1901’de ba’zı te’liflere başlamış olduğu anlaşılıyor. 1901’den 1907’ye kadar bilinen yalnız dört tane telifi vardır. Lakin Sikke‑i Tasdik‑i Gaybî kitabında, 1906 tarihi için: “Mukaddemât‑ı Nûriyenin te’lif tarihi”(Sikke-i Tasdik-i Gaybi sh: 66) şeklindeki ifadesi vardır.

Bediüzzaman Hazretlerinin kendi ifdesine göre Nur Risalelerinin telifinin başlangıcı 1901 olarak tesbit edilmiştir. Kutayın bahsettiği Said Halim Paşa’nın “İslamlaşmak” kitabı ise 1919  veya 1921 yıllarında basılmıştır.

İşte Tempo’daki iddia:  “İttihad-ı İslam hareketi Teşkilatı Mahsusa tarafından mı çıkarıldı?”

Bediüzzaman Hazretlerinin İttihad-ı İslam düşüncesini açıkladığı kitabı ise 1911 yılında “İki Mekteb‑i Musibetin şehadetnamesi veyahut Divan‑ı Harb‑i Örfî ve Said‑i Kürdî” isimliyle basılmıştır.. Bu eser, 31 Mart Vak’ası’nda, sevk edildiği Divan‑ı Harb‑i Örfî Mahkemesi’ndeki müdafaanamesinden ibarettir. Bu kitab, İçtihad Kütübhanesi sâhibi Ahmed Râmiz tarafından bir sene ara ile iki defa tab’ edilmiştir. Birinci baskısı 1911 tarihinde, İstanbul ‑İkbal‑i Millet matbaasında‑, ikinci baskısı da 1912’de İstanbul ‑Artin‑Asadoryan matbaasında‑ bastırılmıştır.

Cemal Kutay’ın Bediüzzaman Hazretlerinin İttihad-ı İslam fikrini Said Halim Paşa’dan aldığı veya öyle göstermeye çalıştığı tarzındaki düşünceleri de, gerçekleri yansıtmamaktadır. Zira Bediüzzaman Hazretleri 1909 mahkemesinde yaptığı müdafaada ve daha sonra  Divan‑ı Harb‑i Örfî” isimiyle basılan eserinde:

Sultan Selim’e biat etmişim. Onun itti­had-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o vilâyat‑ı şarkiyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Şim­diki şarklılar, o zamanki şarklılardır.” diyerek İslam Birliğindeki düşüncelerini açıklamıştır.

Halbuki Teşkilat-ı Mahsusa, araştırmcılara göre 1915 lerde kurulmuştur. Said Halim Paşanın kitabı ise 1919-1921 lerde basılmıştır. Herzamanki gibi Kutay yine tezatlı konuşmuştur.

Kendisi delil hususunda “Ben kaynaksız çok şey söylerim. Ama ispata gelince böyle dev gibi bir kitabı gösteririm.” (a.g.d.) diyor. Delilsiz konuştuğunu itiraf ediyor ama muhayyelesinden yazdığı kitapları delil olarak gösteriyor. Böyle bir tarihçi (!) acaba dünyanın neresinde var. Bizim de bu zata tarihçi değil, romancı dememiz gerekmektedir. Bunun durumu: “İyi eğlendirdim, ver beş kuruş” atasözünü hatıra getirmektedir.

Dikkat edilirse cerbeze yaparak farklı şeyler söyler gibi yapıp, aynı şeyleri söyleyerek maksatlı olduğunu göstermektedir.

Cemal Kutay’ın 23 yıl önce ‘Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslüman’ı Bediüzzaman Said Nursi’ adıyla Yeni Asya Yayınları’ndan çıkan kitabını basanlara söylediği söz var ki: “O zaman neden konuşmadılar, bastılar?” diyor. Bunun cevabını o kitabı basanlar vermelidirler.

Ama şu kati olarak bilinmelidir ki, başta Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı hakkında detaylı ve sıhhatli araştırma yapan “Mufassal Tarihçe-i Hayat” kitabının yazarı muhterem Abdülkadir Badıllı Ağabey ve bir çok alim Nur Talebesi kimseler, Cemal Kutay bu tür iddiaları ortaya attığından beri karşı çıkmışlar ve delillerle bu iddiaları çürütmüş ve neşriyat yapmışlardır.

Not: Bu meseleyle ilgili tafsilatlı bilgi için “Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı” A.Badıllı, ve “Bediüzzaman Hazretleri Hakkında Cemal Kutay’ın Asılsız İddialarına Cevaplar” kitabına  bakılabilir.

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …