Risale-i Nur Külliyatında
ANARŞİ-TERÖR
Sebep ve Çareleri
Türkiye’de ve insanlık âleminde dehşetini artıran Anarşiliğin daha bahsi yapılmazken, Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri, cemiyet hayatında Anarşiyi netice verecek sebebleri, Kur’an nuru ile görmüş ve gençliğinden tâ hayatının sonuna kadar, (1876-1960) bu anarşi âfeti ve tehlikesinden ısrarla haber vermiş, ikaz etmiş ve tedbirlerini göstermiştir.
Tâ 1909 Divan-ı Harbi Mahkemesinde Devleti anarşi tehlikesine karşı ikaz etmiştir. Bugün de eserleriyle aynı ikazatı ve ıslahatı devam etmektedir.
Evet, millî gelenek ve görenekleri bozan;
- Sefahete medeniyet ismi verilerek cemiyette aşılanmaya çalışılması;
- Şeair-i İslâmiyenin yani dini hayatın zedelenmesiyle vicdan-ı umumiyenin bozulması;
- Komünizm ve Masonluk gibi cereyanların millî ahlâka ve manevî değerlere darbe vuran neşriyatlarına serbestlik verilmesi;
- Ve buna karşı Kur’anî ve imanî telkin ve neşriyatın resmen teşvik edilmesi gerekirken aksine tahdid ve engeller konulması;
- Emperyalist Ecnebi zihniyetin müdahale ve tahakkümlerine karşı en kuvvetli mukabele gücünün esasını teşkil eden İslâm Birliğine sırt çevrilmesi;
gibi büyük hataların ve o hatalara sebep olan olayların durdurulması şarttır.
Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde Anarşinin mezkür sebeblerini ve sebep olanları ortaya koymuş ve bunların kaldırılması ve durdurulmasıyla ancak Anarşinin önlenebileceğini, aksi halde Anarşinin giderek dehşetleneceğini ısrarla beyan edip nazara vermiştir.
Gizli müfsid bozguncu cereyanların sefahetlerle millî ahlakı bozmalarının neticesi olarak ortaya çıkan Anarşiye teslim-i silah edip mağlub olmak tehlikesine dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri, 1908 inkılabını yapan İttihadçıların bir derece yaptığı hataların nelere mal olduğunu 1947’de şu ikazlarla hatırlatmıştır. Ve 1923’den sonraki dehşetli, bilhassa din sahasında yapılan inkilapların tesirlerinin 1997’den sonraları hissedileceği ikazında bulunmuş ve hamiyetli idarecilere de tavsiyeleri olmuştur. Şöyle ki:
“Risale-i Nur ve hakiki şakirdleri;
elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar.
Evet hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâübalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de,
elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz.
Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’anın hizmetinde emsalsiz kahramanlık gösterdikleri halde,
elli sene sonra o parlak mazisini dehşetli lekedar belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikatı verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden; bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.
… Çünki bir müslüman başkasına benzemez. Dini terkedip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir müslim; dalalet-i mutlakaya düşer, Anarşist olur, daha idare edilmez.
Evet eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an’anat-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaydlık gösterildiği halde;
elli sene sonra, yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevketmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belâya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat’iyen men’ettiği gibi; Risale-i Nur’u, hem şakirdlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok.” Emirdağ Lahikası-l sh: 21
Yine diyor ki: “Bir müslüman İslâmiyet dairesinden çıksa, mürted ve Anarşist olur, hayat-ı içtimaiyeye zehir hükmüne geçer. Çünki Anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini canavar hayvanların seciyesine çevirir. Âhirzamanda gelecek Ye’cüc ve Me’cücün komitesi, Anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor.” Emirdağ Lahikası ll sh: 159
“…Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahib çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet, eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle isbat ederim ki;
âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet ve şimdi âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki Anarşiliğe mağlub olup, âlem-i İslâmın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek.
Evet hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak; ancak İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş bu millet dayanabilir.
Bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah.” (Emirdağ Lahikası l sh: 218)
İşte Anarşi meselesinde bu gibi tavsiyeler, öncelikle ve ciddiyetle ele alınmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri zamanın idarecilerine bu ikazları yapmış, fakat bu tavsiyeleri nazara alınmamış ve maalesef bugünkü duruma gelinmiştir.
Bu ifsad cereyanlarının, gazete ve radyo gibi neşriyatlarla yaygaralar koparıp milletimizi şaşırtmağa çalıştıkları şöyle ifade ediliyor:
“Ecnebi parmağıyla idare edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imha için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de, öyle desiselerle entrikalar çevirmişler, haince dolaplar döndürmüşler, hunharane ve vahşiyane zulümler irtikâb ve şeytanî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalatta bulunmuşlar; iblisane, sinsî metodlar takib etmişler ve kardeşi kardeşe çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâm’ın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribatlar yapmıştır.” Sözler sh: 770
Anarşilikten kurtulmak çareleri olarak ortaya konulan ve dinde gösterilen şartların yaşanmasıyla geliştirilmesi gereken beş esası, kısaca şöyle bildirilir:
“Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi bu acib zamanda Anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zarurîdir:
- Hürmet,
- merhamet,
- haramdan çekinmek,
- emniyet,
- serseriliği bırakıp itaat etmektir.
Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esası kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise; bu yirmi sene zarfında Risale-i Nur’un, yüzbin adamı vatan ve millete zararsız birer uzv-u nâfi’ haline getirmesidir.” Ş:349
Hazret-i Üstadın bir ikazı da şöyledir:
“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlahiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve manevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.” Hutbe-i Şamiye sh: 79
Manevî ve dinî değerlerin tahribinden doğan umumî Anarşizm sebebiyle dünya devletlerinin müsbet kısmının, ittihad-ı İslama tarafdar olacaklarını devlet makamlarına haber veren Bediüzzaman Hz. diyor ki:
“Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya Anarşistliği intac ediyor.
Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti Anarşilikten kurtaracak yalnız odur.
Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.” Emirdağ Lahikası ll sh: 24
Aynı manada diğer bir beyan da şöyle:
“…Şimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-i Kur’aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla ihtiyat kuvveti olan üçyüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma tarafdar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve Anarşistlik çıktığı için; hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’ana ve ittihad-ı İslâma tarafdar olmağa mecburdurlar.” Emirdağ Lahikası ll sh:54
Mütecaviz dinsizliğe ve Anarşizme karşı İslâm Hristiyan ittifakı, asrımızın ehemmiyetli meselelerinden biri olmuştur. Bununla alâkadar olarak manidar bir hadiste şöyle buyruluyor:
“İstikbalde Rum ile emniyeti te’min eden bir sulh akdedeceksiniz ve birlikte ikinize de muhalif olan bir düşmana karşı savaşacaksınız.”
(T.T. ci: 4 hadis: 960; İ.M. 4089; Ebu Davud cihad: l56 ve melahim: 2, ibn-i Hanbel 4/9l, 5/372, 9/40, 65)
Bu hadis-i şerif, beynelmilel dinsizlik ve Anarşiliğe karşı, İslâm-Hristiyan ittifakını haber verirken, metindeki “Sulhen âminen” ifadesi, umumi huzur ve asayişi ciddi ihlal eden Anarşizmden zımnen haber verir. Çünki manayı muhalifi ile anlaşılıyor ki; Anarşizmin şiddetinden umumi emniyetin iadesine şiddetli ihtiyaç doğacak… yani, “emniyet sulhu”, emniyeti temin edebilmek için gereken kuvvete sahib olmak, ancak İslâm-Hristiyan ittifakıyla mümkün olacak, diye işaret eder.
NETİCE
Sebeb-müsebbeb âlemi olarak düzenlenmiş olan bu dünya hayatında, sebebler durdukça neticeler de devam eder. O halde Anarşinin sebebleri gereği gibi bilinip onlar kaldırılmalı ve umumî huzurun sebebleri de icraata konulmalıdır. Aksi halde ciddî bir ıslahat olamaz. Bu ıslahatı yapabilmek için, büyük kuvvet gerekiyor. Çünkü Anarşinin mesleği olan tahrib kolay olduğundan az kişi çok tahribat yapabilir. O halde dünyadaki sulh-u umumî tarafdarı olan kuvvetler samimî olarak bu ana hedefte birleşmelidirler.