İNSANLIĞIN ORTAK DÜŞMANI ANARŞİSTLERDİR!
Anarşilik, bu maddiyyun asrının getirdiği ve gitgide yaygınlaştırdığı bir hastalıktır. Daha önceki asırlarda münferit ve çok az olan bu hastalık milli ve manevi değerleri kaldıran asrımızda yaygınlaşmış ve bütün dünya devletlerinin en baş meselesi olmuştur.
Bugün Amerikaya, Avrupaya bakın hatta Pakistan, Rusya, Hindistan, Mısır gibi büyük Asya, Afrika devletlerine ve güzel ülkemiz Türkiyeye bakın, en mühim meselele anarşi belasıdır. Fakat burada bir mesele vardır ki, bilhassa güçlü devletlerin, toplumların manevi değerlerden yoksun ve acımasız muameleleri, geri kalmış ülkelerde bu anarşiyi daha da arttırmıştır.
Memleketimizde, son yüzyıldır hızla manevi değerlerden uzaklaşmak, hususan çok iyi niyetlerle başlayan ve Abdülhamid Han tarafından ilan edilen 1908 ikinci meşrutiyetin, masonlar ve dinsizler ve o zamanın güçlü dünya ülkeleri tarafından neticesiz bırakılması sonucu, meşum 31 Mart hadisesi vukuu bulmuştur. O zeminden istifade eden bir kısım bozuk ittihadcı müstebitler baskıcı ve zorba yönetimler kurmaya başlamışlardır.
Bilhassa 1912 Bab-ı Ali baskınından sonra idareyi ele alan olağanüstü ve baskıcı rejimler yarayı daha da arttırmış, ülkeyi parti istibdadıyla yönetmeye başlamışlardır. Diğer taraftan da hürriyet perdesinde dini hayattan yavaş yavaş kopmalar başlamış ve yeni hürriyet havasıyla dinde laubalilikler ve lakaydlıklar meydana gelmiştir.
Bunların sonucu olarak en evvel (1911) Trablusgarb denilen Kuzey Afrika ülkeleri –Cezayir, Fas, Tunus, Libya- elimizden çıkmış; dinde lakaylıklar devam etmiş ve bu sefer (1912) Balkan ülkeleri tümüyle elimizden çıkmıştır. Sonra (1914) 1.Dünya harbine girilmiş bu sefer tümüyle bir mağlubiyete uğranılmıştır. Sonra (1918) muahedeler devri başlamış Mondros, Möntrö, Sevr ve en son (1923) Lozan anlaşmasıyla da devlet ve millet dinden tamamen koparılmıştır.
Halk fırkasının elinde kemalizm adıyla bir çeyrek asır (1925-1950) dinden tamamen kopuk bir hayat yaşanmış, dini tedrisat kaldırılmış, dini hayatı çağrıştıran şeairler (simgeler) kaldırılmış ve toplumun dinden bütünüyle kopması planlanmış, fakat Allahın inayetiyle Üstad Bediüzzaman eliyle hakiki Kur’an tefsiri olan Risale-i Nurlar telif edilmiş ve dinsizlik ve imansızlık telkinine karşı iman ve Kur’an hakikatları isbat edilmiş, manen dinsizlik mağlup edilmiştir. Fakat mekteplerde ve cemiyette devletin de teminatı altında dinden kopuk bir nesil yetiştirildiği için bu ıslahat geniş dairede daha tam tesirini gösterememiştir. 1950 den sonra gelen Demokrat hükümetler maalesef nihai adım atamamışlar veya atılan adımlar ihtilallerle kesilmiştir. Bugünkü Demokrat hükümet iyi niyetle birşeyler yapmaya çalışmakla birlikte henüz istenilen neticelere ulaşılamamıştır.
Cemiyetin bozulma tehlikesine karşı, Bediüzzaman Hazretleri telif ettiği imani eserleriyle çalışmış, fakat geniş dairedeki bozulmalar için devletin tedbir alması gerektiğinden devleti 1947 de ikaz etmiş ve tedbir alınmaması halinde: “Elli sene sonra, yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi’ olup millet ve vatanı anarşiliğe sevketmek ihtimali” (Em.L. 22) ifadesiyle gidişatı görmüş, ikazını yapmış, fakat tam dinleyen çıkmadığı, gereken tedbirler –hususan eğitimde- alınmadığı için bugünkü sıkıntılı durumlara gelinmiştir.
Bugün güneydoğu bölgemiz menşeli artan anarşi hadisesi bu hataların, ihmallerin, kasıtların bu milleti tahrip etmenin, dinden koparmaya çalışmanın sonucudur.
Devlet bu hatasını tamir etmelidir. Farklı milletleri ortak değerler etrafında tutmanın yolu vardır. Dünyanın büyük devletleri bunu bizim geçmişimizden alarak tatbik etmektedirler. Bizde farklı milletlerle beraber olmanın yolu din birliğidir. Kemalizm milliyetçiliği ile bu birlik sağlanamaz, şimdiye kadar da sağlanamamıştır. Bu kadar farklı milletler ancak İslâm milliyeti altında toplanabilirler. Herkes de kendi milliyetini, manevi değerlerini koruyabilir.