Adem-i Merkeziyet Fikriyatı (Yerinde Yönetim)

Bediüzzaman Hazretleri’nin üzerinde en çok durduğu içtimai konu, İttihad‑ı İslâm gayesini gerçekleştirmek ve vilayet-i şarkiyenin meselelerinin halledilmesidir. Hatta denilebilir ki; Said Nursi Hazretlerinin cihan çapındaki dinî ve bu vatan için hizmetlerinin ve gayelerinin en başta gelenlerinden biri de budur. Bu hakikati şöyle ifade eder:

“Risale-i Nur’un hakaikına çalıştığım gibi, ona da çalışmışım.” (Emirdağ-2-224) Dolayısıyla bu konuda neşrettiği makale ve kitaplarında çok örnekler vardır.

II. Meşrutiyetin başlarında yazdığı makalesinde, Prens Sabahaddin Bey’in “Adem‑i merkeziyet” tezine karşı şunlar yazılıdır:

“PRENS SABAHADDİN BEYİN SU-İ TELAKKİ OLUNAN GÜZEL FİKRİNE CEVAP

Hayat ittihaddadır. Benim gibi bir bedevinin fikri, fıtrat-ı asliyeye daha yakın olduğu için muhakemesi de tabîî olduğundan, sun’îden daha mükemmel olacaktır. Şöyle ki:

Efrad mabeyninde muhabbet-i millî, zerrat mabeynindeki câzibe-i cüz’iyeleri gibi, bir muhassal teşkil ile, cihet-ül vahdetimiz olan usûl-ü merkeziyeyi intac edeceğinden ittihad ve muhabbet-i millî revabıtını tahkîm eylemekle zülâl-i medeniyet o mecarada seyelân ederek şu ana­sır-ı muhtelifeyi bir seviyeye getirdiğinden; âheng-i terakki hoş bir nağme ile ecnebîlerin simah-ı hassasında tenînendaz edecektir.

Hem de her kavmin mâbihil-bekası olan âdât-ı milliye ve lîsan-ı kavmiyeye ve isti’dad-ı efkâra muvafık, hükumet teşebbüsata başla­malı… Tâ ki makine-yi teraakkiyat-ı medeniyetin buharı hükmünde olan müsa­bakayı intac edecek bir hiss-i rekabet peyda olabilsin.









Yoksa bu revabıt ve mecarayi fekk edecek adem-i merkeziyet fikri; veyahud onun ammızâdesi unsura mahsus siyasî kûlüpler –zaten merkezden nefret var– istibdad ciheti ile ve şiddet-i ihtîlaf-ı unsur ve mezheb sebebiyle birden bire kuvve-i anilmerkeziyeye inkılab edeceğinden, tevsî’-i mezuniyet ka­bına vahşetin galeyanıyla sığmayacağından; Osmanlılık ve meşrutiyet per­desini birden feveran ile yırtacak bir muhtariyete; Ve sonra istiklâliyete; ve sonra tavaif-i mülûk suretini giydiğinden hiss-i rekabet dâiyesiyle vahşetin ve adem-i müsâvâtın mahsulü olan fikr-i istilâ yardı­mıyla bir mücadele-i keşmekeş intac edeceğinden, öyle bir zenb-i azîm olur ki; hürriyetteki hasene-yi uzmaya menafi’-i umumî mizanıyla tar­tılsa muvazî, belki ağır gelecektir.

Seviye-i irfanı –bir mütemeddin devlet, Alman gibi libas-ı siyaseti– kâmet-i isti’dadımıza ya kısa veya uzun ola­caktır. Zîra seviyemiz bir de­ğildir. Tıbbın eski bir düsturudur ki; her illet, zıdd-ı tabiatıyla tedavi olu­nur.

Bi­naenaleyh, mizâc-ı ittihad-ı millete arız, semûm-u istibdad ile istidâd ve meyl-i iftirak marazı izale veya tevkîf lâzım iken; adem-i merkeziyet fik­riyle veyahud onun kardeşi oğlu gayr-ı mahlût siyasî kûluplar sirayetine yardım ve önüne menfezler, kapılar aç­mak, muhalif-i kâide-i hîkmet ve tıb olduğundan, bir dehâyı mücessemin ki; fatîha-yı za­feri istihsal, hasene-yi uzma-yı Hürriyet ve ittihad-ı millî iken; böyle bir iftirakın zenb-i azîmiyle hâtime çekmek, onüç asır evvel ölmüş asabiyet-i cahîliyeyi ihya ile fitneyi îkâz etmek; ve Asyânın mahall-i saaadetimiz olan sema-yı müstakbeldeki cinanı cehenneme döndürmek, hamiyet ve uluvv-u cenablarına yakıştıramıyorum.

Onun te’vili güzel, fikren taakkul edebili­riz. Amma isti’dadımızla amelen tatbik edeme­yiz. Tatbikine çok za­man lâzım. Biz ki, ekseriz, muvahhidiz. Tevhidle mükellef oldu­ğumuz gibi, ittihadı te’sis edecek muhabbet-i millîye ile de muvazzafız. Eğer unsur lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir.” (Asar-ı Bediyye sh: 450)

Hazret-i Üstad, siyasi (politik) bakımından merkeze bağlı olmama, siyasî yönetim bakımından devletin yönetim merkezine (başkente) bağlı kalmama, yerinde yönetim veya bölgesel yönetim ilkesini benimseme olarak ifade edilen “adem-i merkeziyet-i siyasiye” fikrinin zarar vereceğini belirtmektedir.

Ayrıca adem-i merkeziyetin amcaoğlu olarak ifade edilen siyasi partilerle, merkezden yani yönetimi elinde tutan ve uzun zamandır idarede olmanın getirdiği bazı hoşnutsuzluklardan dolayı, Türklerden iyice nefret edilecektir. Bu hal kuvvetin merkezde toplanmasına bedel, iyice etrafa dağılmasına sebebiyet verecektir. Onun neticesi olarak da, her bir millet evvela muhtariyet isteyecek, sonra da istiklâliyet.. ondan sonra da tarihte karışıklık sebebi olan meşhur “Tavaif‑ i mülûk” şekline dönüşecektir.

Tarihte Tavaif-i Müluk: İspanya’da Endülüs Emevi Devleti çökünce, bölgede çok sayıda mahalli hanedanlar ortaya çıkıp, bulundukları mevkiye hakim oldular. Bunların çoğu şehir devleti vasfındaydı. Anadolu’daki Tavaif-i Müluk ise: Bunlara Anadolu Beylikleri de denir ki, otorite boşluğundan faydalanılarak kurulmuştur. Hepsi Türk asıllı olup, Müslüman ve Ehl-i sünnetti. Anadolu Beyliklerinin mücadelesinden sonra Türkiye Selçukluları Devleti kendini toparlamasa da, tarihi misyonunu yeni Türk devletleri ve sonra bütünüyle Osmanlılar tamamlamıştır.

Bediüzzaman Hazretleri adem-i merkeziyetin zararlarını belirtmesi yanında; Devlet bünyesinde bulunan çeşitli ırklara mensub milletlerin herbirisinin kendine mahsus örf, âdet, lisan ve geleneği olduğu kadar, her bir milletin ayrı bir kabiliyet ve yeteneği ve ona göre fıkir ve düşüncesi vardır der. Bu, her bir milletin millet olarak devam edebilmesinin gereğidir. Bu ayrı ayrı milletlerin çeşitli örf, adet ve lisanlarına uygun ve onların fıtrî yapılarına hoş gelen işler ve hizmetler hususunda ve o paralelde hükûmet faaliyetlere başlamalıdır. Ta ki, medeniyet ve terakkinin, işletilmesi hükmünde olan rekabet hissini doğursun. O da serbest müsabakayı netice versin. Bu durum merkezin güçlenmesine ve İslamın lehine olacaktır.

Hazreti Üstad evvela Doğu Üniversitesi kurulmasını arzulamaktadır. Fakat bu üniversitenin eğitim şekli yine kitaplarında kayıtlıdır. Yoksa bugünkü sistemle yapılan şekil ve muhteva değildir.

Kontrol et

Siyasetten Uzak Durmak Düsturu

HAKİKİ NUR TALEBESİ HAKLI TARAFA DOST OLUR Üstad Bediüzzaman Hazretleri Demokrat Partiye destek vermiştir. Fakat …