1911’DE ŞAM’DA VERİLEN MÜJDELER VE ASYA VE AFRİKA’NIN SAADETİ
1911 de Şam’da verilen müjdelerin bir kısmının, İkinci Dünya Harbi sonrasındaki dünyanın yeni değişiklerle şekillenmesi ve İslamın dünyaca kabul edilmesiyle başlayacağını beyan eden Bediüzzaman Hazretleri der ki:
“İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya kırkbeş sene sonra şimalin;
● İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’anı mekteblerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı sed olmak için kabul etmeleri;
● ve İngiliz’in mühim hatiblerinin bir kısmı Kur’an’ı İngiliz’e kabul ettirmeye taraftar çıkmaları;
● ve Küre-i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlarına taraftar çıkması; ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalaha bulacağına karar vermesi; ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması; ve teşvik etmesi; ve onlarla ittifaka çalışması,
kırkbeş sene evvel olan bu müddeayı isbat ediyor, kuvvetli bir şahid olur.” Hutbe-i Şamiye ( 23 )
Bediüzzaman Hazretlerinin Şam Emevi Cami’inde İslam alemi ile alakalı verdiği haberlerin bir kısmı 1948-1950 den sonra gerçekleşmiştir. Fakat verilen müjdelerin gerçekleşmesi ve tam saadet ve hürriyetin yaşanması, yüzüncü yılından sonra olacağını göstermektedir. Yani 2011 yılında İslam aleminde ciddi hürriyet hareketleri olacaktır ve olmaya başlamıştır. İnşaallah bu hareketlerin sonu hakiki İslam birliği ve İslam medeniyeti ve müslümanların ve sulha muhtaç Hristiyan dünyasının mutluluğudur.
Yine 1919 yılında Hazret-i Üstad, alem-i misaldeki bir muhaveresini anlatırken “mukadderat-ı İslam için teşekkül eden bir meclis-i muteşem” heyete der ki; “bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet-i müstakbelesiyle telafi edilecektir.”
İslamın rükünlerindeki ihmallerimizin bedelinin birinci cihan harbinde keffaret olarak ödenmişken, Hac rüknünün ihmalinin bedelinin ödenmediğini hatta gazab ve kahrı arttırdığını Bediüzzaman Hazretleri ifade eder. Şöyle ki;
“RÜ’YANIN ZEYLİ
Rü’ya hacda sükût etti. Çünki haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazab ve kahrı celbetti. Cezası da keffaret-üz zünub değil, kessaret-üz zünub oldu. Haccın bahusus tearüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaîyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.
İşte Hind, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.
İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs bîçare vâlideleri olduğunu “ba’de harab-il Basra” anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.
İşte Arab, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.
İşte Afrika, biraderini tanımıyarak öldürdü, şimdi vaveylâ ediyor.
İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmiyerek öldürmesine yardım etti, vâlide gibi saçlarını çekip âh-u fizar ediyor.
Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi. فَاعْتَبِرُوا “ Sünuhat-Tuluat-İşarat (58)
1908 II.Meşrutiyet’te istibdadın zararlarını ve hürriyetin faydalarını anlatan Bediüzzaman Hazretleri der ki:
“Evet Osmanlıların hürriyeti; koca Asya tali’inin keşşafıdır, İslâmiyetin bahtının miftahıdır, ittihad-ı İslâm surunun temelidir…
S- Heyhat! Nasıl hürriyetimiz umum âlem-i İslâm’ın hürriyetinin mukaddimesi ve fecr-i sadıkı olur?
C- İki cihet ile:
Birincisi: Bizde olan istibdad, Asya’nın hürriyetine zulmanî bir sed çekmişti. Ziya-yı hürriyet o muzlim perdeden geçemez idi ki, gözleri açsın, kemalâtı göstersin.
İşte bu seddin tahribiyle, fikr-i hürriyet Çin’e kadar yayıldı ve yayılacaktır. Fakat Çin ifrat edip komünist oldu.
Âlemdeki terazinin hürriyet gözü ağır geldiğinden, birdenbire terazinin öteki gözünde olan vahşet ve istibdadı kaldırdı, gitgide kalkacak.
Eğer siz sahife-i efkârı okusanız, tarîk-i siyaseti görseniz, huteba-i umumî olan -doğru konuşan ceraidi dinleseniz anlayacaksınız ki: Arabistan, Hindistan, Cava, Mısır, Kafkas, Afrika ve emsallerinde o derece fikr-i hürriyetin galeyanıyla, âlem-i İslâm’ın efkârında öyle bir tahavvül-ü azîm ve inkılab-ı acib ve terakki-i fikrî ve teyakkuz-u tam intac etmiştir ki, bahasına yüz sene verse idik yine ucuzdu.
Zira hürriyet, milliyeti gösterdi. Milliyet sadefinde olan İslâmiyetin cevher-i nuranîsi tecelliye başladı. İslâmiyetin ihtizazını ihbar etti ki: Herbir Müslim, cüz’-ü ferd gibi başıboş değildir. Belki her biri, mürekkebat-ı mütedâhile-i mütesaideden bir cüz’dür. Sair eczalar ile, cazibe-i umumiye-i İslâmiye noktasında birbiriyle sıla-i rahmleri vardır. Şu ihbar bir kavî ümid verir ki; nokta-i istinad, nokta-i istimdad gayet kavî ve metindir. Şu ümid, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti.
Şu hayat, âlem-i İslâm’daki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdad ederek umum âlem-i İslâm üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edecektir.
{*: Lillahilhamd, kırkbeş sene sonra parça parça etmeye başladı.} Münazarat (25)
عَلَى رَغْمِ اَنْفِ اَبِى الْيَاْسِ
Bizim memleketimizdeki müsbet hareketler, İslam alemine de müsbet olarak aksetmektedir. Bu hakikat tarih boyunca böyle olmuştur. 1908 II.Meşrutiyet hürriyeti, bizde güzel neticeler verecekken, din düşmanları buna mani olmuşlar ve 31 Mart meşum hareketini çıkarmışlardır. Hürriyetlerin bizde ve alem-i İslamda yayılmasına mani olmuşlardır. İslam aleminde herkesin bildiği malum müteselsil helaketler ve felaketler başlamıştır. Fakat yüz senelik gecikme ile İnşaallah tekrar güzel neticeler vermesinin kuvvetli emareleri mevcuddur.
Üstad Hazretlerine 1910 yılında Şark seyahatinde soruyorlar:
“S- Tarif ettiğin meşrutiyetin ne miktarı bize gelmiş?.. Ve niçin bütün gelmiyor?
C- ..Eğer siz tenbel kalıp da, onun yolunu yapmazsanız, tenbellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz.” (Asar-ı Bediyye sh:301)
Türkiyede ise, 1950’den itibaren hürriyetçilerin ve hürriyet taraftarlarının desteklediği parti iktidar olmuş, kısmen de olsa hürriyetlerin önü açılmaya başlamıştır. İnişli çıkışlı yarım asır sonra ise, 2007 de 23 Temmuz’da tam da İkinci Meşrutiyetin yüzüncü yılında bu hürriyetçiler tekrar iktidar olmuşlardır. Sonra Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinin bedeli olarak dindar, hanımı tesettürlü bir zat, Padişahlığın muadili olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamına gelmiştir. Sonra 1910 da ittihadçıların bozuk kısmının eline geçen o zamanın idaresi bazı kanun düzenlemeleriyle İttihad ve Terakki Fırkasının istibdadını güvence altına alan kanun değişikleri yapmışlardır. Bunun da bedeli olarak da 2010 Anayasa referandumu değişikliğiyle gerçekleşmiştir. 1911 Trblusgarbın elimizden çıktığı tarihtir. Bunun bedeli olarak da Kuzey Afrikada meydana gelen hürriyet hareketleridir. Yüzüncü yılında, inşaallah İslam kaybetttiği değerleri, yeniden yeni hale göre alacaktır. İnşaallah…